Ragıp Zarakolu
Bugün köşemde İngiliz gazeteci Alex Macdonald’ın benimle yaptığı Middle East Eye’da yayınlanan söyleşiye yer vermek istiyorum. Alex Macdonald’ın son yayınlanan bazı yazıları; “Suudi Arabistan’ın en genç siyasi tutuklusu serbest bırakıldı”, “Murtaja Qureiris 2011 yılında hapishaneye konulduğunda 10 yaşındaymış! Neden: Bisikletli protesto!”
1-İsveç’in NATO’ya katılabilmesinin bir şartı olarak, ülkeye iade edilmenizin talep edildiğini ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?
Çok saçma buldum. 2012 yılında hakkımda açılan davanın gerekçesi, Meclis’te yer alan siyasal bir partinin, BDP’nin, yani Barış ve Demokrasi Partisi’nin bir resepsiyonuna katılarak terör örgütüne dolaylı destek verdiğim iddia olunuyordu. Bu Parti Akademisi’nin 2009 yılındaki açılış resepsiyonu idi. AKP’nin de Parti Akademisi olduğunu hatırlatayım. Bu davadan tahliye oldum kısa süre sonra. Bu mahkemenin hakimleri şu anda hapiste. Yerlerine rejimin atadığı hakimler ise benim yeniden tutuklanmama karar verdi. Sadece bununla kalmadı, emekli maaşıma el koyma kararı da aldılar. Ki bu yasa dışı. Emekli maaşına el konulamaz. Şu anda Almanya’da bulunan Can Dündar hakkında da benzeri bir karar alındı. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında sadece Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları değil, Türkiye’nin yasal en üst kurumu olan Anayasa Mahkemesi’nin kararları yok sayıldı.
2. Türk hükümetinin iadeniz konusunda bu kadar inatçı olmasının nedeni ne?
Tamamen ideolojik bu talebin nedeni. Şu anda iktidarda İslam-Türk Sentezi ideolojisini savunan bir koalisyon var. AKP-MHP Koalisyonu. Ben meslekte 50 yılını doldurmuş, insan hakları, azınlık haklarını esas alan bir gazeteciyim. Aynı zamanda bir insan hakları ve azınlık hakları savunucusuyum. Kürt sorununu, Ermeni soykırımını ilk tartışmaya açan, bundan dolayı yargılanmış bir gazeteciyim. Bu nedenle ülkede Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, İnsan Hakları Derneği yanında, Dünya Yayıncılar Birliği, Uluslararası PEN, Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Derneği Ödülleri aldım, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildim. İtalya’da Vicdanlılar Bahçesi’nde adlarımıza yer verildi.
Türkiye’deki milli güvenlik konseyi ise, soykırım ve azınlık hakları temasını bir tehdit olarak algılıyor. Bunları yapmakla, Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit ettiğim düşünülüyor. Bu arada Bay Erdoğan da hakkımda kendisine bir yazımda hakaret ettiğim iddiası ile şahsi bir tazminat davası açtı.
3-Neden İsveç’te yaşama kararı verdiniz?
İsveç’e Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildikten sonra, 2 yıl misafir yazar olarak davet edildim. 2014 ve 2015 yılında Sigtuna Komünü ve Sigtuna Vakfı’nın misafiri oldum. Sigtuna Vakfı inançlar arası diyaloğu savunan bir kurum, 100 yıllık. Bu arada kütüphaneci Monica Aström Zarakolu ile evlendim. Bir aile kurduk birlikte. İsveç’in doğasını ve barışçıl ortamını sevdim. Araştırmalarımı ve yazılarımı daha verimli biçimde sürdürdüm. Hala Türkiye’de 3 gazeteye köşe yazmaya devam ediyorum. Ama arşivim ve kütüphanem, çocuklarım, ailem, arkadaşlarım Türkiye’de olduğu için, ülkeyle de bağımız kesilmedi. Konferanslar verdim. Ancak 2016 yılında Türkiye’deki rejimin otoriterleşmesinden sonra Türkiye ayağımız kesilmiş oldu. En son 2016 Haziranı’nda Türkiye Yayıncılar Birliği’nin, Düşünce Özgürlüğü Ödülü töreninde konuşma yapıp, ödüllerden birini kazananlardan birine verdim.
4. Türkiye’de gazetelerin durumu nasıl böylesine kötü bir vaziyete girdi?
Uzun yıllar Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye PEN merkezi için düşünce özgürlüğü yıllık raporları yazdım. Bunlar derlenip kitap olarak da yayınlandı. Maalesef şu anda durum, olağanüstü cunta dönemlerini andırıyor. Kürt basını açısından durum çok daha ağır. Ekte, cezaevindeki gazetecilere ilişkin hazırladığım bir raporu sunuyorum;
https://www.evrensel.net/yazi/91154/hapisteki-gazeteciler
5. İsveç’in asırlık tarafsızlık politikasını bırakıp NATO’ya katılmasına üzüldünüz mü?
Elbette, SSCB/ABD bloklar arası gerginlik döneminde bile sürdürülen bu geleneksel politikadan vazgeçilmesi üzücü. Ama bundan, Ukrayna’ya savaş açan ve işgal etmeye çalışan Putin Rusya’sını sorumlu tutmak gerek. İsveç ile aynı geleneksel tarafsızlık politikası izleyen Finlandiya’nın de kendini tehdit altında hissetmesi doğal. Ukrayna’nın işgali karşısında tarafsız kalmaları da mümkün değildi. Kaldı ki kendilerini tehdit altında hisseden Baltık ülkeleri çoktan NATO üyesi oldu.
6. CHP Türkiye’de iktidara gelirse durumunuzun düzeleceğini düşünüyor musunuz?
Sanırım. Ama Erdoğan sonrası herhangi bir merkez/sağ hükümet sırasında da durumun düzeleceğini düşünüyorum.
7. NATO tartışması nasıl sonlanacak? İsveç’in sizi sınır dışı edeceği yolunda bir korkunuz var mı?
Bay Erdoğan’ın politikası win/win anlayışıdır. İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olsun, tamam, ama onlar Türkiye’ye hangi bağışta bulunacaklar? Benim çıkarım ne olacak bundan? Sorusunu yöneltiyor dolaylı biçimde. Öte yandan bağlı olduğu İslami ideolojinin, anlaşılmaz bir İsveç tepkisi de var. İsveç laik bir ülke, inanç özgürlüğüne saygılı. Bugün Türkiye’de kilise açmak çok sorunlu bir konudur. Protestan Türk Kilisesi çok sıkıntılar yaşadı. Türkiye’de yaşayan Alman toplumu bile. Ama İsveç’te cami açma diye bir sorun duymadım bugüne kadar.
İsveç’in beni, ya da diğer muhalif/dissident kimlikli kişileri iade edeceğini sanmıyorum. Zaten bu konuda hükümet karar veremez. Bu bağımsız mahkemelerin yetkisinde. Benim hakkımdaki iade talebi de İsveç Yüksek Mahkemesi tarafından reddedildi. Kaldı ki bunların bazıları kendi yurttaşı. Listede 7 yıl önce ölmüş bir Kürt tarihçi/yazar olan Siraç Bilgin de var. Barzani Biyografisi yazarı. Oysa görünürde Irak Kürt yönetimi ile TC hükümetinin ilişkileri iyi. Bu bile Erdoğan’ın ve partneri Bahçeli’nin sorununun Kürt olgusu ile olduğunu gösteriyor. Listede yer alan Kayıp Yakınları Hareketi’nden, eşi 1994 Kirli Savaş döneminde güvenlik güçleri tarafından işyerinden alınıp kaybedilen, eski Mezopotamya Kültür Merkezi yöneticisi Sayın Nuray Şen İsveç’te değil, Paris’te yaşıyor.
8. Türk hükümeti niçin sizin bir PKK yandaşı olduğunuzu iddia ediyor?
Hükümete yakın basın bana Ermeni, Rum, Süryani, Yahudi diasporasının sözcüsü diye de saldırıyor. Ben herhangi bir Kürt ya da Ermeni, Elen, Süryani, Yahudi siyasi hareketini, ya da devletini desteklemiyorum. Ben insan hakları yanında azınlık ve toplum haklarını da savunuyorum. Taşnak ya da Hınçak ve ya Ramgavar, HDP, KDP ya da PKK… Hangi siyasetleri destekleyeceklerine toplumlar karar verir ve ben onların seçimine saygı gösteririm sadece.
Ben aynı coğrafyada birlikte varolan toplumların karşılıklı saygı ve barış içinde yaşamasını savunuyorum.
Sivil itaatsizlik olarak, Ermeni soykırımı, Kürt kimliği üzerine ilk kitapları Ayşe Nur Zarakolu ile daha 80’li, 90’lı yıllarda biz yayınladık, ilk incelemelere süreli yayınlarda biz yer verdik.
Bu nedenle birçok yargılama ile yüz yüze kaldık. Ama bu sivil itaatsizlikten sonuç da aldık. Bugün artık bu tabu konulara ilişkin kitaplar yayınlanabiliyor Türkiye’de. Kürtçe yayın da yapılabiliyor.
Soykırım demese de, Bay Erdoğan bile 24 Nisan’da taziye mesajı yayınlayabiliyor.
Bütün bunlar insan hakları savunucularının, yayıncıların, gazetecilerin cesaretle verdikleri mücadelelerin ve hayatları da dahil, ödedikleri ağır bedellerin sonucu.
Türkiye’de hürriyetler hükümetlerin bir lütfu değil, ağır bedeller ödenerek kazanılmış haklar.
Türkiye’de Gezi olaylarının yıldönümündeki, dünya kadınlar günündeki son gösteriler bunun bir kanıtı.