Türkiye’nin dört bir yanında ortaya çıkan biyokütle santralleri ormanlar için büyük tehlike haline geldi. En son Çanakkale Kaz Dağları ekosistemi içinde ‘orman atıkları’nı yakarak enerji üretmek istendiği duyuruldu
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Çanakkale’nin Lapseki ilçesinde kurulacağı duyurulan biyokütle enerji santralinde yılda 100 bin ton orman ‘atığı’ yakılarak elektrik üretileceği duyuruldu. CKG Elektrik Üretim A.Ş. tarafından kurulması planlanan 13.81 MW kapasiteli Biyokütle Enerji Üretim Tesisi ormanlar için büyük tehlike oluşturacak. Proje kapsamında kurulacak tesiste yılda toplam 100 bin ton orman atığı ile ağaç artığı ve çalılar hammadde olarak kullanılıp yakılacağı belirtiliyor. Enerji santralleri madenler ve imarlaşma ile kuşatılan Kaz Dağları, Biga Yarımadası’nı da için alan büyük bir ekosistemdir. Her türden sermaye etkinliğine karşı mutlak korunması gereken çok önemli bir yaşam kaynağı olduğu yok sayılmak istenmektedir.
Ormanlar tehdit altında
Kaz Dağları ekosistemi içine kurulma çalışması süren 13.81 MW gücünde bir santral açıklanan 100 bin ton/yıl kapasite kullanılması durumunda bölgedeki orman varlığının büyük bölümünün santrale bağlanması gerekecektir. Bu santrallerde ‘yakıt’ bulabilmek amacıyla çeşitli gerekçelerle ağaçların katledilip yakıldığı bilinmektedir. Buna en yakın örnek, Mersin Erdemli’de ‘gençleştirme’ gerekçesiyle kesilen ardıç ormanlarının biyokütle santralinin depolama alanında ortaya çıkması elbette bir tesadüf değildir. Bu santrallere iktidarın yaptığı düzenleme ile her türden sanayi ya da evsel atığında yakılması sağlanırken, ormanların yakılması dışında yakılan atıklarla birlikte ortaya çıkacak olan emisyonlar sonucu ormanlar asit yağmurlarına ve kirliliğe maruz kalacak.
Orman bir ekosistemdir
Ormanlar, yeryüzünün birbiri ile bağlantılı ekolojisini temsil eden ve küresel ekosistemin korunmasında büyük önem taşıyan varlıklardır. Orman ekosistemi içerisindeki ağaçların ve diğer bitkilerin genetik yapıları, doğal koşullar altında yaşayabilmeleri için gerekli olan her türlü enformasyonu içerecek şekilde gelişmiştir. Bu alanlar, orman yangınları, avcılık, madencilik, turizm yağması, enerji santralleri, biyokütle santralinde olduğu gibi ticari ağaç kesimleri, havadaki kirleticilerin zararlı etkileri, devletin teşvikleriyle sermayenin sebep olduğu kontrol edilemeyen bozulma ve diğer tür arazi kullanımlarına dönüştürülme süreçleri orman ekosistemlerini yok oluşa sürükleyen etkenlerdir.
Ormanda atık oluşmaz
Ormanların tahrip edilmesi sonucunda toprak erozyonu, biyolojik çeşitliliğin yok olması, yaban hayat ve sulak arazilerin zarar görmesi ortaya çıkmaktadır. Ormanlar kendi ekosisteminde atık üretmez. Atık olarak lanse edilen dallar, çalılar ya da diğer bitkiler orman varlığını yaşatan sudan ve topraktan sonraki en önemli şeylerdir. Ormanlarda atık olarak belirlenen şeyler toplandığında büyük bir erozyon ortaya çıkmaktadır. Amazon Ormanları ya da su basar ormanlarının içinde kırık ağaçlar, çalılar, bitkiler toplandığında ortada orman ekosistemi değil, katledilme sırası gelmiş olan ağaçlar kalır. Ki ağaçlar tek başına ekosistemi oluşturmaz. İçinde yaşayan her türden canlı bu ekosistemleri var eden şeylerdir.
Doğanın düşmanları
Biyokütle santrallerinin kurulduğu veya kurulmak istendiği alanlar ormanların ve göllerin hemen kıyısında yer almaktadır. Bu santraller bugüne kadar orman köylülerine yasaklanan ve ardından yağmaya açılan ormanlardaki ağaç kalıntıları sermaye eline teslim edilmiştir. Bunun yanında buğday vd. bitki sapları, göllerdeki kamışlar ve benzerleri de bu santrallerde yakılmaktadır. Ancak yıl boyu santrali çalıştırabilecek kadar ‘yakıt’ toplanması olanaksızken ya ağaç katliamlarına girişmekteler ya da çöp yakmaktalar. Bu şirketler her türden atığı yani tehlikeli veya tehlikesiz atığı yakıyorlar. Bursa’nın Büyükorhan ilçesine bağlı Karaağız köyüne kurulmak istenen biyokütle enerji santrali için köylüler aylarca direnmişti. Köylüler bölgemizde toplayabilecekleri ne orman ne de bitkisel atık olmadığını, bunların amacının hem ormanı hem de sanayi çöplerini buraya taşıyarak atık yakmak istediklerini belirtiyorlardı.
Zararlı sonuçları büyük olur
Ormanlarda sadece bitki örtüsüne verilecek zararın hemen ardından orman havzası koruma altına alınsa bile sistemin koruyucu minerallerinin yeniden dengeye girmesi 5-10 yıl, orman ekosisteminin eski halini alması ise 15-20 yıl kadar sürecektir. İçindeki besleyici mineraller akıp gitmeden ağaçları kesilen alan tekrar yeşerebiliyorsa sistem kendi kendini tamir ediyor demektir. Birkaç yıl çıplak kalan bir alanda üst toprak erozyonla taşınır, döngüler bozulur, mineraller akıp gider, toprak üretim gücünü yitirir, su döngüsünün bozulup yağışların azalmasıyla da yaşanan küresel iklim değişikliğinin bölgesel anlamda devasa sonuçlarıyla yüz yüze kalınır.