1980 öncesini Ankara’da geçiren solcu, sosyalist ve devrimci gençlerin uğradığı ve siyasi formasyonunu şekillendirdiği mekanlardan biri de Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) idi. Hayatımıza renk veren AST’nin tiyatro sanatçıları, o günkü sol örgütler gibi bilahire bölündüler ve kültür hayatımıza Devrimci Sanat Tiyatrosu (DAST) ve Halk Oyuncuları, Çağdaş Sahne de katıldı. Elbette halen kültür yaşamımızın bir parçası olan Genco Erkal’ı da o yıllarda başlayan performansıyla unutmamak gerek.
12 Eylüllü yılları cezaevlerinde geçirirken, kendime şiar edindiğim hususlardan biri de, devrimci-siyasal yaşantımı es geçmeden, kendime de biraz zaman ayırmaktı. Mesela bir siyasi toplantı için gittiğin kentte deniz varsa, bir ara denize girmenin ne sakıncası vardı? Şehre bir güzel film geldiğinde, bir-iki saatini bir sinema salonunda geçirmenin de…
1990’lı yılların başlarından itibaren yeniden girdiğim basın hayatımda işlerimizin yoğunluğundan kendime, kitap okumaya, kültürel faaliyetlere ne kadar vakit ayırdığım, ayırabildiğim halen tartışmaya açık bir konu. Ama bazen şans insanın yüzüne gülüyor.
Mesela geçen Pazar akşamı İnsan Hakları Derneği’ndeki yakın arkadaşlarımızdan birinin bize bizzat ulaştırdığı biletler vesilesiyle bir tiyatro oyununa gittik. Seyircilerin çoğu tanıdık idi. Eski günlerdeki gibi. Dahası izlediğimiz oyun sayesinde yeni nesil oyuncuları ve istikbali açık görünen bir oyun yazarını tanımış olduk.
Oyunun süresi 90 dakika ama tek perde. İzleyicilerin dikkatini 90 dakika boyunca sürdürmesi çok zor ama -bence- başardılar. Sahnedeki dört sanatçı, kılıktan kılığa girdiler ve 20’den fazla karakteri ayrı ayrı çok güzel canlandırdılar. Oyunun konusu kısaca şöyle:
Sosyo-kültürel açıdan birbirine taban tabana zıt dört sanık patronlarını öldürmekten yargılanmakta. Sırayla, aynı zamanda savunmaları da olan hikayelerini anlattılar. Her hikâye orijinal bir günahı barındırıyor. Peki bu günahları işlemelerinde içinde bulundukları sistem ve şartların da etkisi yok mu? Acaba gerçek suçlu onlar mı? Yozlaşma, çürüme ve içinde yaşadığımız çağın şiddete başvurmalarında hiç mi payı yok?
Zaman zaman kahkaha attık. Zaman zaman hüzünlendik. Oyunun yazarı Gökhan Erarslan imiş. Kendisini biraz araştırınca, ‘tanıdık’ biriyle karşılaştım. Daha doğrusu gitmesem de, gidemesem birçok tanıdık tiyatro eserinin yazarıymış meğerse: Cahide Sonku Müzikali, Cahide Sonku’yu anlatan “Bir Düş Gibi” oyunu, Komik-i Şehir Naşit Bey, Ben Eskiden Çok Ünlüydüm, Aldatma Sanatına Giriş, Nuh’un Gemisini Aramak isimli oyunlar…
Oyuncular Kardelen Uçma, Engin Baysal, Zeynep Eröksüz ve Ahmet Akın Canalioğlu’na teşekkürler. Ha sahi, Ahmet Akın Canalioğlu sadece oynamıyor, aynı zamanda oyunun yönetmeni. Oyunda en başarılı bulduğum husus ise sahnenin bir köşesinde bulunan birkaç kostüm ve dekor parçasıyla tüm karakterlerin bunca başarılı bir şekilde canlandırılmasıydı. Umarım Bertold Brecht kendisine yollanan bu güzel selamı almıştır!..
“Orijinal Günahlar” oyunu, Ankara’nın yanı sıra daha birçok kentte oynanacak. Denk gelirseniz, “kaçırmayın” diyorum.