Akşener masayı “kazanamayacak bir aday” yüzünden yıkmış. Kazanacak iki aday varmış, biri Mansur Yavaş, diğeri Ekrem İmamoğlu’ymuş. Ancak bu ikisi, Altılı Masa’nın beş ortağı gibi, “adayımız Kılıçdaroğlu” demiş. Ortada “kazanabilecek” aday kalmamış. Ve şimdi “kazanamayacak” aday olan Kılıçdaroğlu’ndan daha az oya sahip “kazanamayacak” olan Akşener Erdoğan’a karşı değil, Kılıçdaroğlu’na karşı aday olacakmış.
Soru şu: Kazanamayacağı iddia edilen Kılıçdaroğlu masa devrilmeden önce mi yoksa devrildikten sonra mı daha çok “kazanamayacak” adaya benziyor? İyi Parti masada kalsaydı mı Kılıçdaroğlu “kazanmaya” daha yakındı, yoksa masa dağıldıktan sonra mı daha fazla “kazanamayacak” aday haline geldi?
“Kazanacak aday” diye diye, masada kaldığında “Birinci turda kazanabilecek” olan Kılıçdaroğlu’nu Akşener asıl şimdi “Birinci turda kazanamayacak” aday haline getirdi.
İki belediye başkanını, aylardan beri “aday olmayacaklarını” bile bile “kazanabilecek” aday diye, onların rızası olmadan seçim piyasasına sürmenin anlamı açıktır: Akşener, eğer partisi Kılıçdaroğlu’nu destekleseydi “kazanabilecek” adayı, masayı devirerek “kazanamayacak” aday haline getirmeye kalktı.
Bu saçma gibi görünen manevra, aslında tipik bir devlet operasyonudur.
Devlet Erdoğan’ı bir ya da iki yıl daha iktidarda tutmak istiyor. Amacı zaten kitlesini kaybetmiş, yıpranmış ve suça bulaşmış Erdoğan’ı, ekonomik krizden ve deprem enkazından çıkış için halka karşı suçlarına suç ekleyerek kullanmak, devletin elini “temiz” tutmaktır. Erdoğan enkazı halkın sırtına yükleyecek, taşıyamayanı işsizliğe, itiraz edeni hapse, isyan edeni mezara mahkûm edecek, milletin imanı gevreyecek.
İşte Akşener devletin bu operasyonunun tetikçisi olarak masayı devirmiş ve Erdoğan’a yeniden seçimi kazanma fırsatı yaratmıştır. Akşener için “intihar” anlamına gelen bu adıma aklı ermeyenlere, Akşener’in bir “devlet fedaisi” olduğunu, onun uğruna partisini, kendi kariyerini feda etmekten çekinmeyeceğini, o nedenle aldığı emri tereddütsüz yerine getirdiğini hatırlatmak isterim. Akşener şu anda partisine ve kendisine zarar veren bu kirli operasyonu, elbette “bedavaya” göze almadı. Devlet, iki yıl daha patlayan ekonomik ve jeo-fizik lağımları temizlettikten sonra Erdoğan’ı ıskartaya çıkaracak ve Akşener’e “üstün hizmetinden” dolayı Başkanlık koltuğunu ikram edecek. Akşener de pili tükenen AKP ampulü yerine dolu bir pille faşist rejimi ışıl ışıl yapacak, faşizm taze kanla kendine gelecek.
Akşener işte bu “gelecekteki ikbal” adına Altılı Masa’ya tekme attı, Kılıçdaroğlu’nun seçilme şansını dinamitlemeye kalktı.
Ama devletin gizli çarşısındaki hesap, seçimin açık pazarına uymaz. Kılıçdaroğlu ihanetin üstünden saatler geçmeden iki sosyalist partiye ittifak yolunda ilk adımları attı. Masayı çoğaltmak için kolları sıvadı. Hep “sağına” bakarak işin içinden çıkmaya çalışmanın trajik sonucunu görünce gözünü “sola” çevirdi. “Solun” solunda da zaten HDP dimdik ayakta duruyor. CHP ile diğer dört “sağdaki” parti eğer bu sola açılmayı derinleştirirse olacak olan şudur:
Sandıktan önce sokak var. Sandığa buradan gidilecek ve ülkenin solu sandıktan önce sokakları dolduracak. Bu manzara seçmen çoğunluğunda büyük bir heyecan ve kazanma azmi yaratacak. Solun solundaki HDP seçim günü sandıkları milyonlarca oyla dolduracak ve ittifaka katılan her yeni sosyalist oyların, siz deyin ki yüzde biriyle, ben diyeyim ki yüzde beşiyle “bardak” taşacak.
Ve “kazanamayacak” aday Akşener birinci tur seçiminden “üçüncü” aday olarak elenecek, Erdoğan’la Kılıçdaroğlu baş başa kalacak. İkinci tur oylamada İyi Parti’nin bir kısım oyları Erdoğan’a gitse bile daha fazlası Kılıçdaroğlu’na gidecek.
Yani mesele yok mu demiş oldum?
Var. Meşhur CHP’li köşe yazarı Yılmaz Özdil’in şu satırlarını okuyalım:
“Sokağa çıktığınızda, gençlere baktığınızda 2 adayın (Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun) seçimi kazanma ihtimali var ve kamuoyu onları istiyor. Meral Akşener bunu dile getirdiği için masa tarafından dışlandı. Ayrılmak zorunda kaldı. CHP’li bir gazeteci olarak söylüyorum ‘Meral Akşener masayı dağıttı’ demek bir gazetecilik ahlaksızlığıdır.”
CHP’nin içindeki “Ergenekon” konuşuyor. Bir kere daha film başa sarıyor: Yeni MHP olarak Akşener’in partisi ile “ulusalcı Ergenekon’un” sözcüsü Özdil yine bir arada Erdoğan’ın “geçici” Başkanlığı için kol kola giriyor. Akşener Altılı Masa’yı ve Özdil CHP’yi içinden dinamitliyor, her ikisi “aday olmayan” iki belediye başkanını sanki adaymışlar gibi tanıtıp, destekler görünerek Erdoğan’ın geçici adaylığını devlet adına destekliyor.
Akşener’in oyununu boşa çıkarmak sanılandan kolaydır. Ama eğer CHP’nin solu ve gerçek sosyal demokratları partilerinin içindeki bozguncularla başa çıkamazlarsa, asıl o zaman Kılıçdaroğlu hem “kazanamayacak” aday haline gelecektir; hem de aday olup parti başkanlığından ayrıldığı anda yerini bir Ergenekoncunun doldurduğunu görecek, partisini de kaybedecektir.
15 Temmuz’dan bile müthiş bir operasyondur bu.
Kılıçdaroğlu yüzünü sol güçlere, HDP’lilere, sosyalistlere, feministlere, çevrecilere dönmeli ve arkasını, yani CHP’yi sağlam tutmalı. Bunu yaparsa yalnız seçimi kazanmakla kalmaz, halkın alanlardaki gücüyle seçim sonrasında karşılaşacağı sabotajları da boşa çıkarır ve halkın fedakarlığı ve mücadelesi ile ekonomik krizin ve deprem felaketinin üstesinden de gelir.
Neyse. Hep birlikte türkü söyleyin:
“Ordu’nun dereleri-Yar yar yar yandım-Koy verin gidenleri-Şinanay yavrum şinanay nay!”