Yüzde 74’ü maden sahası olan Ordu, ‘ÇED gerekli değildir’ raporları ile büyük bir ekolojik yıkımın içinde. ORÇEV Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, durum karşısında örgütlenme çağrısı yaptı
Ekolojik talanın kırım noktasına geldiği Karedeniz Bölgesi’nde, maden ve taş ocakları heyelan riski ve içme suyu sorunun yanı sıra bölgenin akciğerleri olan ormanların katledilmesine ve doğal yaşamın yok olmasına neden oluyor. Özellikle Ordu, Rize ve Samsun’un Kavak ilçesinde yoğunlaşan taş ocakları ekosistemi olumsuz etkiliyor. Madenlerin zehirli atıkları nedeniyle bölgenin geçim kaynakları da tükeniyor.
TEMA Vakfı’nın 2021 raporuna göre, Ordu’nun yüzde 74’ü maden sahalarıyla ruhsatlandırıldı. Fatsa, Çatalpınar, Çamaş, Gülyalı, Gürgentepe, Kabadüz, Karataş, Ulubey ilçelerinde ruhsatlılık oranı yüzde 90’ın üzerinde. Yine taş ocakları, Hidroelektrik Santraller (HES) ve çöp arıtma tesisleriyle başı dertte olan kentte, en büyük talan ise AKP’li Ordu Büyükşehir Belediyesi (OBB) eliyle yapılıyor.
Projelere karşı yurttaşlar tarafından açılan davaların neredeyse tamamında verilen “yürütmeyi durdurma” kararına rağmen belediye çalışmalarına devam ediyor.
MA’dan Tolga Güney’e konuşan Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, ‘ÇED gerekli değildir’ raporlarına ve belediyenin bu kararlara dahilini “Memur olan birisi benim adıma karar veriyor. Yerelde bir proje çıktığında ekoloji, tabip ve mühendislik örgütlerinin buna dair karar verebilmesi gerekiyor” ifadeleri ile karşı çıkıyor.
Ordu’yu betonlaştırma belediyesi
Ekolojik yıkımın tüm Karadeniz’de olduğu gibi Ordu’da da katlanarak devam ettiğini belirten Gönül, kentteki katliamın büyük oranda Ordu Büyükşehir Belediyesi eliyle yapıldığına dikkati çekti. Ordu’nun, büyükşehir belediyesi olduktan sonra özellikle kıyı yağmasının başladığını söyleyen Gönül, “Bu tarihten itibaren deniz kenarında olan tüm ilçelerin sahilleri doldurulmaya başlandı. Ayrıca bunun yanında taş ocakları işletmeye başladılar. Çöp arıtma sistemleri kuruldu. Çöp suları toprağa ve derelere sızmaya başladı. Daha bir ay önce suç duyurusunda bulunduk. Sızan sular çevrede yaşayan canlıların ölümüne neden oluyor. Çevre, Şehircilik İl Müdürlüğü aldığı numuneler sonrası belediyeye para cezası kesecek. OBB’nin, yine Fatsa’da altın madeni bulunan Bahçeler Köyü’nde taş ocağı projesi, şehir merkezinde Melet ve Turnasuyu ırmakları arasındaki sahili doldurma projesi bulunuyor. Derinliği 2 metreye kadar giden bir alan doldurulacak. Belediyeyi artık Ordu’yu betonlaştırma belediyesi olarak tarif ediyoruz” diye belirtti.
Mahkeme kararları hiçe sayılıyor
Belediyenin projelerine karşı açılan davaların neredeyse hepsini kazandıklarını aktaran Gönül, fakat belediyenin bu kararlara uymadığını söyledi. Birçok davanın ise halen Danıştay’da görülmeye devam ettiğini kaydeden Gönül, “Ordu şehir merkezindeki dolgulara yönelik kazanmış olduğumuz davalar olmasına rağmen belediye, mahkeme kararlarını tanımıyor. Bu alan içerisinde Rüsumat Gemisi denen bir gemi mahkeme kararına aykırı olarak yapıldı. Orada bulunan tarihi rıhtım yıkıldı. Aslına uygun olmayan şekilde yapıldı. Karadeniz’deki en büyük akarsulardan biri olan Melet Irmağı’nın ağzına bir tane balıkçı barınağı yapılıyor. Bununla ilgili açtığımız davayı kazandık. İkinci bir ÇED aldılar. Ona da dava açtık. Fakat ‘yürütmeyi durdurma’ kararı olmasına rağmen çalışmalarını durdurmadılar. Bununla ilgili savcılığa 3 kez suç duyurusunda bulunduk. Valilik bununla ilgili adım atmadı. Şimdi Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) dava açacağız” dedi.
Örgütlenmenin önemi
Türkiye’de mahkeme kararlarının bir öneminin kalmadığını ifade eden Gönül, Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin de mahkeme kararlarını tanımayan iktidardan güç aldığını belirtti. “Günün birinde herkes yargılanacak” diyen Gönül, şöyle dedi: “Eğer bir ülkede yargı ortadan kalkarsa ekmek ve su bulamayız, özgürlüğümüz elimizden alınır. O zaman devletin boşluğunu mafyatik örgütler doldurur ki onları şu anda görüyoruz. Devletin gücü, vatandaşın haklarını korumakla mükellef. Bir belediye başkanı hakkında 3-5 kez suç duyurusunda bulunuyoruz. Vali ‘izin vermeyiz’ diyor. O zaman yasanın bir anlamı kalmıyor. Ama bunlardan yılmıyor, korkmuyoruz. Eğer vatandaşının haklarını koruyamıyorsa devletin gücü yok demektir. Şu an da bir aciz içerisindedir. Sadece yasal haklarımızı istiyoruz. Türkiye hukuk sistemini beğenmiyoruz. Ama sonuçta hukuka sarılmak ve onu düzeltmek için mücadele etmek zorundayız. Meşru haklarımızı elde edebilmek için mücadeleye devam ediyor, her geçen günde çoğalıyoruz.”
Ekoloji mücadelesi politik bir duruş
Ekoloji mücadelesinin politik bir duruş olduğunun altını çizen Gönül, bu mücadelenin ülkede geçmişe oranla önemli bir yol aldığını dile getirdi. Gönül, “Hepsini engelleme olasılığımız yok. Fakat örgütlü olmak, ısrarcı olmak önemli. ‘O anlamıyor, bu cahil, köylü bize karşı çıktı’ demekle olmaz. Bir daha git, yine anlat. İnsanlar bazen zorluklarla karşı karşıya gelince durumu anlıyor. O zaman zaten anlatmana gerek kalmıyor. Örneğin; Korgan ilçesinde 8 yıl önce HES projesine karşı dava açacak insan bulamadık. Ama geçen sene aynı ilçede yüzlerce kişi dava açtı. Köylüler 6 ay sabahlara kadar çadır kurarak direndiler ve kazandılar. Yurttaşlar konuyu detaylı bilmiyor. Bunun için önderlik bekliyor. Kısaca hiç yılmadan, usanmadan örgütlenmeyi çoğaltmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘ÇED gerekli değildir’ kararları
Halkın bu konuda duyarlı olmasına rağmen siyasi partilerin yeterince önem vermediğine işaret eden Gönül, siyasi partilerin ekoloji örgütleriyle temas içinde bulunması gerektiğini dile getirdi. Seçim sürecinin bunu daha elzem kıldığını belirten Gönül, şöyle devam etti: “İktidarından muhalefetine herkes Anayasa’nın değişeceğini söylüyor. Beni Anayasaya ekolojiyle ilgili konulacak maddeler ilgilendiriyor. Anayasa’nın sadece 56’ncı maddesinde ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir’ diyor. Yeni bir Anayasa yapılacaksa ekolojiyle ilgili maddelerin de yer alması lazım. Bunun ekoloji örgütleriyle şimdiden tartışılması gerekiyor. Mesela; ‘ÇED gerekli değildir’ kararını valiler veriyor. Valilikte böyle bir birim ya da bundan anlayan yok. Gerekli mi değil mi nasıl karar veriyorsun? Memur olan birisi benim adıma karar veriyor. Yerelde bir proje çıktığında ekoloji, tabip ve mühendislik örgütlerinin buna dair karar verebilmesi gerekiyor. En önemlisi de bu düşünce yapısı değişmedikçe ülke böyle devam eder. Düşünce ve hukuk sisteminin değişmesi gerekiyor. Değişmediği sürece iktidara kimin geldiğinin önemi yok.”