Avrupa Parlamantosu’nda stajyerlik yapan Macar gazeteci Gábor János Billay, Macaristan Başbakanı Orbán’ın KHK’lerle tüm yetkileri kendisinde toplamasını gazetemiz için kaleme aldı
Gábor János Billay*
Covid-19 salgını nedeniyle Olağanüstü Hal (OHAL) ilan eden ülkelerin sayısı gittikçe artıyor. Ancak, kimi ülke bu süreci bahane ederek krizi fırsata çevirme peşinde. Bu ülkelerin başında, AKP’nin Avrupa’da en önemli ittifakı olan Macar hükümeti.
Viktatör ünvanı da taşıyan Macar Başbakan Viktor Orbán, 30 Mart Pazartesi günü Meclis’te yapılan oylamada salgın ile mücadele bahanesiyle Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi aldı. KHK’nin içerikleri hem Macar muhalefeti hem de Avrupa Birliği (AB) üye ülkelerinde endişe yarattı.
Tartışılan maddelerden biri OHAL’in süresiz olduğu. Bu şu demek; OHAL’in herhangi bir durumda uzatılması söz konusu olmayacak, çünkü kaldırılması Orbán’a bağlı. Onun izni olmadan OHAL kaldırılamayacak. Yine Macar yasalarına göre; bu süreçte hiçbir şekilde seçim ya da referandum yapılamaz. Bunun yanı sıra salgın ile ilgili “asılsız” haber yapanlara 1 ila 5 yıl arasında değişen cezalar verilecek.
Macaristan’ı uzun yıllardır otoriter bir şekilde yöneten, muhalif medya kuruluşlarını susturmaya çalışan Başbakan Orbán’ın bu adımı, AB’yi endişeledirdi. Dünyanın her tarafından tepkiler gelmeye başladı Orbán hükümetine.
ABD’deki Demokrat Partisi Başkan adayı Bernie Sanders’ten, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e kadar çok sayıda siyasetçi Orbán’ın yeni düzenini sert bir şekilde eleştirdi. Asıl ilginç olan, von der Leyen’in de üyesi olduğu Alman Hristiyan Demokrat Birligi (CDU) ve Orbán’nin partisi olan Fidesz, Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Halk Partisi’nde (EPP) yer alıyor.
EPP, uzun zamandır Orbán’ın otoriter uygulamalarından rahatsız. Öyle ki; Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye başlattığı, adına “Barış Pınarı” denilen ve batıda sadece Macaristan’ın desteklediği operasyona EPP de karşı çıktı. EPP, şimdi Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) en büyük siyasi grup. AP’de yer alan 507 sandalyeyenin 187’sini EPP oluştururken bunun 13 üyesi Fidesz’ten. Fakat, Fidesz’in KHK kararlarından dolayı grup içinde kalıp kalmayacağı şu an belli değil. EPP, Orbán’in uygulamalarını kabul etmiyor ve bu yüzden Fidesz’in partiden çıkartılmasını gündeme getirdi.
2 Nisan Perşembe günü, EPP’de yer alan 13 ulusal partinin genel başkanı, ortak bildiri imzalayarak EPP Genel Başkanı Donald Task’tan, Fidesz’in bir an önce partiden ihracını istedi. EPP, ihraç istemi yönünde karar verirse Fidesz’in, AP’deki milletvekilleri ya bağımsız olarak devam edebilir ya da aşırı sağ iki gruptan- Avrupa Muhafazakarları ve Reformistleri (ECR) ve Kimlik ve Demokrasi (ID)- birine geçebilir. Ancak bu grupların da hem vekil sayısı hem de siyasi gücü az. Böylece Orbán iktidarı Avrupa’daki siyasi gücünü kaybeder.
Fakat, tüm bu olanlar Orbán’da herhangi bir çekince yaratmıyor. Zira; Orbán AB’den daha önce uyarı almıştı. İlk kez 2013 yılında AP tarafından hazırlanan Tavares raporunda, Macaristan’da basın özgürlüğünün gittikçe kısıtlandığı açıklanmıştı. O zamanlar EPP, Fidesz’in arkasındaydı ve partinin vekilleri Fidesz lehine oy kullanmıştı.
2018 yılında hazırlanan Sargentini raporu da Orbán hükümetine yönelik sert bir dil kullanmıştı. Rapora göre; Orbán iktidarı Macar hukuk devletini tamamen iflas ettirdi. Bu raporu EPP de destekledi. Ancak Orbán, kendisine gelen eleştirileri ve tepkileri Macar halkına karşı yapıldığını açıkladı ve raporda yer alan rüşvet olayları, muhalif medya kuruluşlarının kapatılması ya da yargı bağımsızlığının yitirildiğine dair bugüne kadar bir açıklama yapmadı.
Orbán böylece sağcılar için bile kabul edilmez bir siyasi aktör artık. Ancak kendisi bu durumdan rahatsızlık duymuyor. Geçen hafta AB, salgın nedeniyle üye ülkelere bir yardım fonu oluşturdu. Sadece Macaristan için 5,6 milyar Euro’luk bir hibe ayırdı. Macar hükümeti bu yardım fonunu kabul etti, fakat yandaş medya; AB’nin Macarlara para vermediklerine dönük yalan haberler yaptı. Orbán da “Avrupa, bu zor günlerde bize ne manevi ne de maddi destek veriyor” diyerek açıklama yaptı. Aynı anda Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó -Macaristan’ın da üye olduğu Türk Konseyi’nden yardım talep etti. Bu talepten sonra Özbekistan’dan hemen 150 bin tıbbi maske ve Türkiye’den 8 ton maske yapımı için kumaş gönderildi. Szijjartó da ardından “Bu zor günlerde gerçek dostlarımızı tanıyoruz” diye açıklama yaptı.
“Türk Konseyi’nin yardımını 5,6 milyar Euro’dan neden daha samimi buldu Macar hükümeti ?” diye sorsak cevap çok basit. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ya da Türk Konseyi’nin diğer liderleri; ne muhalif basının susturulması ne hukuk devletinin iflas ederek yargı bağımsızlığının yitirilmesi ne de ülkenin KHK ile yönetilmesi için seslerini çıkarırlar. Size de benzer gelmedi mi hikaye?