Kayyum geleneği dün başlamadı bu topraklarda. Bir temmuz sabahında zırhlı araçlar ve maskeli muhbirlerle Fatsa sokaklarına girdiklerinde, ta o zaman da ‘Devlet Fatsa’ya girmiştir’ diye çığlık atıyorlardı
“Türk devletinin en meşhur özelliği nedir” diye bir soru sorulsa, herhalde verilecek cevaplardan biri şöyle olur: İkide birde kendi sınırları içindeki toprakları fethetmek!
Ordu Valiliği’ne atandığı gün ilk sözü “Fatsa’yı vatan topraklarına katmaya geldim” olan Reşat Akkaya’nın kastettiği de buydu işte. Aynı Vali, 6 ay sonra görevden ayrılırken de “Devleti Fatsa’ya sokma şerefi devletin valisi olarak bana nasip oldu” demişti ve işte o gün bugündür devlet, hiç durmadan bir yerleri ‘kurtarıp’ duruyor.
Uğursuz bir sabah
Tam 40 yıl önceydi… 11 Temmuz 1980 sabahı… Bir Mekanize Piyade Taburu, Jandarma Komando Birliği, İl Alay Komutanlığı Takviye Birlikleri, Ordu, Konya, Erzincan, Samsun Emniyet Müdürlüğü Ekipleri zırhlı araçlar eşliğinde Fatsa’ya girerken, daha gün doğmamıştı bile. Ve sıkı durun, deniz tarafından da üç hücumbot harekâta katılıyordu!
İlçe, sabaha karşı Fatsa Emniyet Amiri Kemal Şahin’in belediye hoparlörlerinden yayılan sesiyle uyandı: Şahin, ‘muhbir vatandaşları’ göreve çağırıyor ve anarşistlerin ‘1041’ numaralı telefonuna ihbar edilmesini istiyordu. Operasyon başlamıştı. Sokağa çıkma yasağı konulan Fatsa mahalle mahalle, ev ev aranıyor, insanlar kadın erkek ayrımı yapılmadan hakaretlere uğruyor, dövülüyordu. Hemen oracıkta kurulan seyyar işkence merkezlerinde akıl almaz işkenceler uygulanıyordu. Daha öğleye varmadan gözaltına alınanların sayısı 400’e yaklaşmıştı. Silah deposu olduğu varsayılan ilçeden pek de bir şey çıkmamıştı gerçi, ‘ele geçirilen’ 22 tabanca ve 7 av tüfeğinden ibaretti, tabancaların da 17’si ruhsatlıydı.
Önemli olan bunlar değildi ama. Asıl önemli olan, operasyon sırasında polisle birlikte ev ev gezerek gözaltına alınacak kişileri gösteren maskeli şahıslardı.
‘Çorum’u bırakın…’
Her şey, Terzi Fikri’nin (Fikri Sönmez) 1979’daki ara seçimde Devrimci Yol’un bağımsız adayı olarak seçimleri kazanmasıyla başlamıştı. Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçışlarından sonra 2 yıl kadar tutuklu olarak yargılanan ve 1974 affıyla tahliye olduktan sonra Devrimci Yol’a katılan Sönmez, belediye başkanı olur olmaz, Fatsa’yı halk komiteleriyle ve halk toplantılarıyla yönetmeye başlamış, bu arada çamurlu yollardan karaborsaya kadar birçok sorunu yine komitelerle çözmüştü. Ama bu arada, kazan kaynıyor ve faşist gazetelerde “Fatsa’da komünist işgal!” çığlıkları birbirini izliyordu.
Tam o sıralarda işte, Çorum Katliamı gündemdeyken işaret fişeğini Başbakan Süleyman Demirel attı: “Çorum’u bırakın, Fatsa’ya bakın!” Daha da açık söyledi hatta: “Bırakırsanız yüz Fatsa daha çıkar!” İçişleri Bakanı’ndan çok MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’e bağlı çalışan Vali Reşat Akkaya’nın Ordu Valiliği’ne atanması, ikinci işaretti. Akkaya göreve ‘adamlarıyla’ birlikte başlamıştı. Birkaç ay içinde Gürgentepe Belediye Başkanı saldırıya uğruyor, Çamaş Belediyesi kapatılıp Belediye Başkanı Osman Uygun dipçikleniyor, Çatalpınar Belediye Başkanı Fikri Uçar ayağından yaralanıyor, bir uçtan bir uca Ordu tam bir terör yaşıyordu.
Maskeliler kim?
Fatsa ‘Nokta Operasyonu’ işte bu süreçte planlanıp uygulandı…
Maskeli muhbirler ise Fatsa’da işledikleri suçlardan ötürü haklarında gıyabi tutuklama olan faşistlerdi. O günlerde Cumhuriyet muhabiri olan Saim Tokaçoğlu’nun çektiği muhbir fotoğrafları gazetede yayınlanınca işler karıştı. Polis, Tokaçoğlu’nun da peşine düşmüştü. Bu arada Tokaçoğlu, maskeli faşistlerin 4’ünün adını da öğrenmişti: Fikri Şentürk, Naim Keskin, Cengiz Tamza ve Sedat Şadi. Bu arada olay Ordu İl Jandarma Alay Komutanı’nın da dikkatini çekince yapılan kimlik kontrolünde maskelilerin haklarında gıyabi tutuklama kararı bulunduğu anlaşıldı.
Akkaya’nın adamlarından 4’ü cezaevine konuldu. Akkaya ise bunun bir ‘devlet sırrı’ olduğunda ısrarlıydı ve kendisine soru soran CHP’li vekillere, “Biz bazen bilgi almak maksadıyla bir yere genç kadın ve kız göndeririz. Gerekirse o orada aşk yapar. Şimdi bu kimseye, genç kadın veya kıza o… diyebilir misiniz?’ gibi tuhaf savunmalar yapıyordu.
Bir gün mutlaka…
Sonuçta o gün, devlet, bir ilçenin geleceğinin ve umutlarının üzerinden silindir gibi geçmiş, bir halk belediyeciliği deneyimini ezmişti. Kalanını 12 Eylül tamamladı, onlarca Fatsalı zindanlara atıldı, bir o kadarı katledildi. Mahkemede dimdik durup, “Ben ne yaptıysam halkım için yaptım” diyen Sönmez ise 4 Mayıs 1985 günü cezaevinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi.
Çok değil, iki üç ay sonra darbe yaparak ülkeyi baştan başa işkencehaneye çeviren Kenan Evren, şöyle diyordu onun için: “Orada Terzi Fikri diye biri çıkmış. Devlet benim diyor. Komite kurmuş. Fatsa’yı o komite yönetiyor. Ne yapılıp, yapılmayacağının kararını halk veriyor. Veya halk adına o komite. Yani kararı devlet vermiyor. Devlet otoritesi sıfır. Devletin kanunları Fatsa’da işlemiyor.”
Doğru söze ne denir? “Ne yapılıp yapılmayacağına” gerçekten de halk karar veriyordu o günlerde, olması gerektiği gibi.
Ve kuşkusuz, bir gün mutlak olacağı gibi…
* Fotoğraflar Saim Tokaçoğlu’na aittir.