Dünyaca ünlü opera sanatçısı Pervin Chakar’la ilgili tartışmalar bitmişe benziyor. AKP’liler tarafından önce Kürt olmasına aldırılmayan, hatta ‘bizim’ sanatçı gibisinden sahip çıkılmaya çalışılan Kürt opera sanatçısını CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel dinleyip, dinleti sonrasında zarif bir şekilde elini öpüp, saygı gösterince, olanlar olmuştu hatırlarsınız. Daha doğrusu, AKP’liler pek çok konuda olduğu gibi aslına dönmüştü(!)
Ben de uzun süredir, defalarca başlayıp, bir türlü bitiremediğim “Operadaki Hayalet” kitabını bu vesileyle okuyup, bitirmiş oldum. En baştan söyleyeyim, ben bu yaşıma geldim; henüz bir opera izlemiş değilim! Dahası “Operadaki Hayalet” kitabı, müzikle ilgili değil, bir polisiye.
Yaşarken belli ilgi görse de, sonradan bir dünya klasiği kabul edilen kitabın yazarı, ilginç biri: Gaston Louis Alfred Leroux. 1868 yılında Paris’te doğdu. Leroux sırf babasını memnun etmek için Hukuk alanında eğitim aldı ve Hukuk alanında çalıştı. Babasının ölümünden sonra, mesleğini bırakarak birkaç gazetede muhabirlik yapmaya ve dünyayı gezmeye başladı. Aslında Gaston Leroux okul yıllarında Alexandre Dumas ile Victor Hugo’nun yapıtlarından esinlenen romanlar yazarak geçiniyordu.
Bu sıralarda, birkaç romanını tefrika halinde yayınlamaya başladı. Operadaki Hayalet (1910) isimli eserini Palais Garnier Opera Binası’na duyduğu ilgi ile yazdı ve bu yapıtın konusunun gerçek esrarengiz bir olay olduğunu iddia etmişti. Operadaki Hayalet’in daha sonra Andrew Lloyd Webber tarafından müzikali yapıldı ve birçok kez sinemaya uyarlandı.
Roman, kısmen, 19. yüzyılda Paris Operası’nda yaşanan bazı olaylara ve Carl Maria von Weber’ın 1841’da sahnelenen Der Freischütz operasında eski bir bale öğrencisinin iskeletinin kullanıldığı efsanesine dayanır. Çok sayıda sahne ve film uyarlaması bulunmasına rağmen, en ünlüleri Lon Chaney’in oynadığı 1925 yapımı film ve Andrew Lloyd Webber’ın 1986’da ilk kez sahnelenen müzikalidir.
Sarı Odanın Esrarı
Operadaki Hayalet kitabını okumaya başlayıp, bir türlü bitirememe dönemlerimde bir başka polisiye kitap keşfetmiştim: Sarı Odanın Esrarı. Bu kitap da okura, Operadaki Hayalet yazarından bir polisiye diye reklamı yapılıyordu. Operadaki Hayaleti henüz okuyamamış biri olarak, bu bilgiyle kitaba başladım ama kısa sürede bitirdim.
Sarı Odanın Esrarı romanı da polisiyede klasiklerden biri sayılıyor artık. Nitekim Sarı Odanın Esrarı’yla birlikte polisiye romanlarda kilitli oda cinayeti tarzı başladı. Yani içeri girilmesi veya çıkılması imkânsız olan bir odada cinayet işlenmesinin ve en sonunda dedektif veya zeki bir amatör tarafından katilin yakalanmasının hikâyesi.
İlk olarak 1907’de yayımlanan bu merak uyandırıcı hikâyede, gizemli olayları çözme konusundaki becerisiyle tanınan Joseph Rouletabille, aynı zamanda kitabın anlatıcısı olan avukat dostu Sainclair ile birlikte esrarengiz saldırıyı aydınlatmak için Glandier şatosuna gider.
İçeri girilme belirtisi göstermeyen kilitli bir odada nasıl bir suç işlenebilir? Suçlu hiçbir çıkışı olmayan kilitli bir odada nasıl kaybolabilir? Gaston Leroux tarafından kaleme alınan bu atmosferik gerilim, yazarın en başarılı kitaplarından biridir. Polisiye kitapları sevenlere, her iki eseri de öneriyorum.