Ezgi Koman
TÜİK’in “İstatistiklerle Çocuk 2021” raporuna göre “ciddi maddi yoksunluk içinde olan” çocukların oranı yüzde 34’e çıkmış ve Türkiye otuz Avrupa ülkesi arasında en yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip iki ülkeden biri. Şiddetli yoksulluk yaşayan 16 yaş altı çocukların sayısı ise 6 milyon 500 bine ulaşmış. Türkiye’de ilkokul ve ortaokulda okuyan çocuklardan 2 milyon 128 bin 750’si şartlı eğitim yardımıyla yani sosyal güvencesi olmayan, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan, hayatını sürdürmekte güçlük çeken ailelere verilen 50 ila 90 lira arasındaki nakit yardımıyla okula gitmek durumunda.
2021 yılında Türkiye Aile Hekimliği dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre ise çocukların dörtte biri çok düşük kilolu, dörtte üçü ise kansızlıkla mücadele ediyor. Ülkede kız çocuklarının yüzde 85.2’si, oğlan çocuklarının ise yüzde 68.6’sı yetersiz beslenmeye bağlı düşük kilo ve kansızlık sorunu yaşıyor.
Kamu Denetçiliği Kurumu’nun 2021 verilerine göre gelir kayıplarından dolayı her 4 çocuklu aileden 1’i bir gün veya daha uzun süre gıdasız kalmış. Çocuklu ailelerin neredeyse yarısında yetişkinler parasızlıktan dolayı bir öğünü atlıyor.
Derin Yoksulluk Ağı’nın ‘Türkiye’de çocuk yoksulluğu” raporuna göre ise ailelerin yüzde 74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlanırken, yüzde 21’i hiç alamıyor. Aileler 0-3 yaş çocuklarını hazır çorba, şekerli su, pirinç lapası gibi besin değeri bu yaş grubu için yeterli olmayan besinlerle beslemek zorunda kalıyor.
Bu veriler Ekmek ve Gül’ün “Okullarda Bir Öğün Sağlıklı ve Ücretsiz Yemek” talebiyle yayınladığı raporda yer alıyor. Raporda ayrıca İstanbul, Kocaeli, İzmir gibi farklı şehirlerde yaşayan çocuklu kadınların anlatımları da bulunuyor. Örneğin İstanbul’da yaşayan, dört çocuk annesi Ayşe’nin üç çocuğu okula gidiyor. Çocuklarına tek başına bakan Ayşe’ye “Çocukların beslenme çantalarına ne koyuyorsun?” diye sorulduğunda, Ayşe, “Hiçbir şey koyamıyorum” yanıtını veriyor. “Çocuklarımın beslenmesine peynir, zeytin koyabildiğim zaman mutlu oluyorum” diye konuşan Ayşe, “Genelde bunları bile koyamıyorum. Bir kuru ekmekle okula gidiyorlar” diyor.
Sedef’in ise iki çocuğu var. Eşi güvenlik görevlisi olan Sedef, çocuklardan dolayı çalışamıyor. Hep geçim derdi çektiklerini ama pandemiyle birlikte geçim derdinden başka bir şey düşünemediklerini dile getiriyor. Sedef, “Çocuk öğlen eve de gelemiyor. Harçlık vermeye kalksak, kantinleri çok pahalı. Her gün en az 10 lira verebilecek bir bütçem de yok. Üstelik benim çocuğum kalp hastası. Düzgün beslenmesi lazım ama yapamıyoruz. Ben de o gün evde ne varsa onu koyabiliyorum” diyor.
Seval da şöyle anlatıyor: “Okulda öğretmen ödev vermiş, bir hafta boyunca yediğiniz şeyleri yazın diye. Sınıftaki çocukların neredeyse tamamı üç gün üst üste akşam aynı yemeği yediğini yazmış. Pilav, kuru fasulye… Bir tane et yemeği yazan yok. Sadece okulda değil evde de tencere kaynamıyor. Kanı da düşük olur, bodur da kalır bu çocuklar…”
Kocaeli’de bir fabrikada çalışan bir kadın işçi ise işçiler arasında yaşanan yoksulluğa dikkat çekiyor: “Okullarda kantin fiyatları uçmuş durumda ve sağlıksız, ancak evde yapmak da çok masraflı. Yine biz iş yerinde haftada bir iki et yiyoruz ama evde çoğu zaman bu bile olmuyor. Fabrikada bazı arkadaşlarımız yemekhanede çıkan süt, ayran, meyve gibi besinleri eve götürüp çocuklarının beslenmesine koyuyor. Hatta paketli çikolata, helva, bal, tereyağı gibi şeyleri biriktirip evde çocuklara yediren, beslenmesine koyan, hamur işleri için kullanan da var.”
Ekmek ve Gül’ün bu raporlamadaki ve rapora dayanarak başlattıkları kampanyadaki amacı okullarda çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verilmesi. Çünkü çocuklara ücretsiz verilecek tek bir öğün sıcak yemek tüketiminin yüzde 16’sını karşılamış oluyor ve bu da yoksul bir ailenin çocuğu için yaptığı harcamanın yaklaşık yüzde 10’una denk geliyor; okul devamsızlığı ve okul terkinin azalmasını sağlıyor. Beslenme bozukluklarını engelliyor, sağlıklı yemek yeme alışkanlıkları oluşturarak uzun vadede ortaya çıkacak kronik hastalıkları önlüyor. Uzun vadede cinsiyet ayrımcılığının azalmasına yardım ediyor. Ekonomik krizin yarattığı olumsuz toplumsal koşullarda çocukları okulda tutan bir destek işlevi görüyor. Sağlıklı beslenmenin önemi nedeniyle çocukların eğitimden yararlanma potansiyelini ve okul başarısını artırıyor.
Benzer bir talebi Öğrenci Velileri Derneği de yükseltmiş durumda. Onlar da ulaşım, kırtasiye ve diğer okul masraflarını göz önünde bulundurulduğunda velilerin bu masrafın altından kalkmakta güçlük çektiklerini söylüyor ve çocuklara okulda günde bir öğün ücretsiz yemek vermenin zemininin oluşturulmasını istiyor.
Talepler çok haklı. Onurlu bir şekilde beslenme hakkı olarak tanımlanan gıda hakkının yapı taşı olan besleyici gıdaya düzenli erişimde okullar, bu hakkın işlevselleştirilmesi için somut bir ortam sağlar. Çünkü her gün milyonlarca çocuk okul saatlerinde yemek tüketmek zorunda. Okullar ücretsiz şekilde besleyici gıda sağlayarak, bu hakkı destekleyebilir. Elbette bir dizi standart, kural ve ilke ile…
Ekonomik krizin, yoksulluğun ve artık açlığın giderek derinleştiği bugünlerde hem merkezi hem de yerel yönetimlerin yüzlerini acilen çocuklara çevirme vakti…