TBMM’nin açıldığı 1 Ekim 2024 günü Bahçeli’nin DEM Parti grubuna yönelmesi, DEM Parti Eş Genel Başkanı ve heyetiyle tokalaşmasından bu yana toplumda yeni bir süreç mi başlıyor tartışmaları başladı. Bahçeli’nin 8 Ekim tarihli Meclis konuşmasının büyük bölümünde 1. Meclis’e atıfta bulunması ve Meclis’te DEM Parti grubu ile tokalaşması kararlaşma sonrasında ortaklaştıkları bir irade olduğunu ifade emesi, bununla da beraber Erdoğan’ın Bahçeli’nin davranışlarını olumlaması tartışmaları daha da gündemleştirdi. DEM Parti yetkilileri ve Kürt hareketleri de yaptığı açıklamalarda ve sorulan sorulara verdiği cevaplarda bir sürecin başladığı ile ilgili kendileriyle bir paylaşımın olmadığı ama olası bir diyalog süreci gelişecekse sürecin bütün muhataplarının süreçte olması gerektiği, özellikle de Sayın Öcalan’ın rolüne vurgu yaptılar.
İktidar blokunun direk temsilcilerinin yaptıkları bu açıklamalara, Meclis açılışında CHP’lilerin Erdoğan’ın genel kurula gelmesi sırasında ayağa kalktıklarını ve bu gelişmelerin de aynı anda olması dikkate alındığında devlet mahallesinde bir şeylerin olduğu açık. Üstelik devlet mahallesindeki neredeyse herkesin benzer açıklamalarda bulunduğu, o mahallenin yazar çizer takımının kamuoyunu hazırlar nitelikte yazılar yazmaya başlaması ve cılız birkaç itiraz dışında itirazların da olmaması devlet mahallesindeki hareketliliğin göstergesidir.
Şimdi sorulması gereken soru şu? Devlet mahallesindeki hareketlilik barışın inşası için ise barış veya iç barış kavramları taktiksel mi? Stratejik mi? Barış kavramı stratejik ise strateji nedir. Barış sürecinin kimlerle ve hangi koşullarda inşa edileceği gibi konularda topluma şeffaf ve samimi olarak ifade etmek gerekir.
‘Bextê romê tine’ Kürt atasözünün ve “sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer” atasözünde ifade edildiği üzere, yüz yıllık devlet mahallesinin ve 22 yıllık AKP/MHP iktidarının Makyavelist pratiklerinden dolayı Kürtler bu açıklamaları yok saymadığı gibi temkinli yaklaşmaktadır. Bu güvensiz ve temkinli iklimi değiştirmek için öncelikle tecridin kaldırılmasının, AİHM kararlarının uygulanmasının, Kobani kumpas davasındaki rehinelerin özgürlüklerine kavuşmasının, hasta tutsakların tahliyesinin önündeki engellerin kaldırılacağı bir yol temizliği yapılmalıdır.
Sonrasında da Öcalan’ın formüle ettiği onurlu barışın yol haritası uygulanmalıdır. Öcalan’ın sunduğu barış formülünde; öncelikle barışta taraflar vardır. Taraflar birbirlerini yok sayarak veya birbirlerini dikkate almayarak barış süreci inşa edilemez. İkinci olarak, barış taraflardan birinin görece üstünlüğü, kazandığı duygusu veya hegemonik gücü ile inşa edilemez. Görece üstünlük veya hegemonik güç duygusu barışı inşa etmeyeceği gibi çatışmaların daha da derinleşmesine yol açmaktadır. Son olarak da barış sürecinin başta TBMM olmak üzere sivil toplum örgütlerinin ve toplumunun genelinin denetiminden geçirecek hatta toplumun onayını alacak mekanizmalar inşa etmek gerekir.
Kürt meselesinde onurlu ve kalıcı barışın inşasında DEM Parti ve Kürt siyasal hareketi Meclis’te olmasından da dolayı barışın tesisinde üzerine düşen muhataplık rolünü yerine getireceklerdir. Ancak Kürtler açısından Öcalan’ın barışın iradesi olduğu ve PKK’nin de Öcalan’ın kararlarının pratikleştirecek güç olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Bu gerçeği görmeyecek bir yaklaşım barışın taraflarını yok saymak olur. Bu da kalıcı barış iradesinin baştan sakatlanmasına neden olur. ‘Terörü bitirdim’ naraları ve egemen kibriyle de barış inşa edilemez. Çatışmadan elde edilen görece üstünlüğün barışı inşa etmediğini, sadece çatışmaları ve sorunları ötelediği ön kabulü ve barışın toplumsal ihtiyaç olduğu gerçekliğiyle hareket edilerek kalıcı ve onurlu barış inşa edilebilir.
Yine barış süreçleri devlet sırrı gibi saklanmamalıdır. Toplum için inşa edilecek olan barışın toplumla ve TBMM, demokratik sivil toplum kurumlarıyla birlikte yürütülmelidir. Toplumsal kurumlar sürece katılmalı ve bu kurumların onayları alınmalıdır.
Eğer devlet aklı ve AKP/MHP iktidarıyla barış söylemiyle Kürt hareketlerinin bir kısmını muhatap alıp bir kısmını görmemezlikten gelecekse, bu yolla Kürt öznelerini karşı karşıya getirmeyi amaçlıyorsa veya Kürt özneleri tasfiye etmeyi hedefliyorsa hiç tevessül etmesin.
İç barış söylemleriyle Türkiye toplumunun bütün farklılıklarını gören, eşitlik temelinde özgürlükleri inşa etmek yerine sadece Türklüğe hizmet edecek ‘milli birlik ve beraberliği’ amaçlıyorsan, yapma. Barış söylemini, hukuksuzlukların, antidemokratik uygulamaların, yoksulluğun, işsizliğin tartışmalarını için kullanacaksan, kullanma. Ya da yeniden cumhurbaşkanı adayı olmak için, kendinize göre bir anayasa yapmak için barışı ve halkın umudunu heba etmeyin. Çünkü ne DEM Parti ne de hiçbir Kürt hareketi/öznesi barışı bu ve benzeri kirli amaçlarda alet edilmesinde rol almayacaktır. Ama tekçilik üzerine inşa edilen rejimin toplumsal ihtiyaçlarını kabul etmediğini gören, tek kimlik yerine çoğulculuğu gören ve bütün toplumsal kesimlerin eşitliğini esas alan bir toplumsal barış için DEM Parti ve Kürt siyasal hareketleri hazır oldukları gibi İmralı’da Sayın Öcalan da en son görüşmesinde barışın tesisi için hazır olduğunu ifade etmişti.
Başta ana muhalefet partisi olmak üzere TBMM’de bulunan veya bulunmayan bütün siyasi partiler de onurlu ve kalıcı barış için devlet mahallesi üzerinde demokratik baskı unsuru olmalılardır. Gelişecek olası bir durum için söylemleriyle süreci zehirlemek yerine barışın önünü açmaya çaba göstermelilerdir. Başta siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri olmak üzere, tüm kesimler daha cesur davranarak, hiçbir siyasi hesap yapmadan elini taşın altına koymalıdır. Ülkenin aydınları, sanatçıları, vicdan sahibi herkes devlet mahallesinde yaşanan gelişmeleri yakından takip etmeli ve sürece dahil olarak, bir bütün olarak toplumun önünde şeffaf ve kalıcı olması için cesaretlendirici adımlar atmalıdır.
Tüm toplumsal muhalefet DEM Parti’ye, Kürt hareketlerine ve Kürt halkına inansınlar ve güvensinler. Bu gelenek şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da demokrasiden, eşitlikten, hukuktan ve özgürlükten taviz vermeyecektir.