Seçimlerden bu yana neredeyse bir ay geçti ve sular hala durulmadı. Bu haliyle tarihe geçecek seçimler, ciddi değişikliklere yol açtı. Zaten bir aydır koparılan onca yaygaranın da sebebi budur; bu işten hafif birkaç çizikle çıkabilmiş olsalardı o kadar kıvranma olmazdı. Tarifsiz bir kibirle kaybetme ihtimalini hiç düşünmeyen AKP rejimi sarsıldığı gibi, bu rejime iman etmiş fanatik kesimlerde de ciddi bir travma yaşanıyor.
Bir kez daha ortaya çıktı ki, kendilerini neredeyse sonsuz iktidar gibi görenler, aslında ciddi bir tökezleme halinde panik-atak geçirmekte, krizi yönetmekte telaş ve beceriksizlik göstermektedir. Yıllardır muhalefete hâkim olan “bunlar ne yapar eder kazanır” duygusu yıkılırken, onlarda da “her türlü kazanırız” şişkinliği patlamış; Erdoğan’ın olağanüstü bir siyaset zekâsına sahip olduğu imajı çökmüş, 7 Haziran sonrasında yapabildikleri şeyi de bizim hatalarımız sayesinde yaptıkları, gerçekte panik hallerinde berbat bir performans gösterdikleri kanıtlanmıştır. Dahası, son süreçte, en maharetli oldukları seçim manipülasyonu alanında bile iyi bir organizasyonla ellerini kollarını bağlamanın mümkün olduğu görülmüştür.
Bu saatten sonra, yeni bir seçim de derde deva olmayacaktır. Tek çözüm yolu, “7 Haziran sonrası”nı tekrarlamak gibi görünüyorsa da artık her şey o kadar basit değildir. Ellerindeki tek silah, yani HDP alerjisini körüklemek, eskisi kadar etkili olmamaktadır. HDP, tam da hedeflediğini yaparak gücünü ve meşruiyetini ortaya koymuş, bu karanlığın sona ermesini isteyen milyonlarca insanın saygısını kazanmıştır. Bunun bir “teşekkür” karşılığının olması-olmaması zerre kadar önemli değildir. HDP ne yapmak istemişse onu yapmış ve politik başarıya ulaşmıştır. Üst tarafta ne tür saçmalıklar olursa olsun, zeminde, AKP rejimi içine doğmuş olan çocuklarının başka türlü yaşamasını isteyen insanlar, hangi rüzgârla bu işin olduğunun ve olabileceğinin farkındadır. Bu noktada HDP’yi öcüleştirmeye çalışan “muhalif” yazarların da pili bitmiştir.
Öte yandan, çok bağıran ama sıkıya gelince kaçan ya da kıvıran siyasetçi tipinin kofluğu bir kez daha görülmüş, vatandaş, sakin ama istediğini de ısrarla isteyen insanlara daha çok saygı duyduğunu belli etmiştir. Bu, ‘siyasal itfaiyeciliği’ meslek edinmiş akıl hocalarının iddia ettiği gibi “ılımlı olana eğilim” değil, boş tenekelere duyulan güvensizliktir. Vatandaşın genel isteği, ‘uzlaşmacılık’ değil, iktidarla doğrudan ve yalpalamadan, geri adım atmadan hesaplaşan bir tutumdur.
Elbette, çok büyük suçlar üzerine kurulu olan iktidarlarını korumak için daha çok şey yapabilirler. Çubuk hadisesi bunun için yetmez, insanları kaosla korkutmak için daha etkili şeyler gereklidir ama bunlar yapılsa bile işleri o kadar kolay olmayacaktır. Dört buçuk yıl da koca bir palavradır. Neler olacağını şimdiden tam bilemeyiz ama bunun bir palavra olduğunu hep birlikte göreceğiz. Ekonomide üç gün sonrasını öngöremeyecek kadar batmış bir siyasi iktidarın o kadar uzun boylu hesaplar yapma şansı yoktur. Kriz kendiliğinden bir muhalefet yaratmaz ama yurttaşın çektiği sıkıntı da yıllarca ‘dış komplolar’ yalanıyla açıklanamaz.
Bütün bunlar, çok iyimser sözler midir? Evet. Ama iyimserlik direngenlikle birlikte ele alınabilir ve doğrusu da odur. 4-5 yıl önce bir mahalle derneğindeki panelde konuşurken yaşlı bir amcanın sorduğu soruyu hatırlıyorum. “Ben bunların gittiğini görebilecek miyim” demişti amca ve soruya “inşallah”la yanıt vermek çok içimi acıtmıştı o gün. Şimdi, en azından biraz daha net durumdayız. Osmanlı oyunlarına karşı geri adım atmadan, 7 Haziran’da olduğu gibi kendimizi seyirci durumuna indirgemeden, korkmadan dik durabilirsek, evet o zaman, bugünkü durum gerçekten bir “geri sayım”a dönüşebilir.
7 Haziran’dan bir süre sonra, “sanki hiç seçim kaybetmemiş gibiyiz” demişti Arınç, o bir ses tonuydu. Ama öte yandan, yakın tarihteki iki önemli olayın (Gezi ve 17/24) kayıtlarını inceleyenler, oradaki ses tonunu da hemen fark ederler. 31 Mart gecesindeki ezik/arabesk ses tonu da onun devamıdır. Şimdi sorun, bizim kendi sesimizdeki ‘kazanma’ tonunu koruma ve geliştirme sorunudur. Mahalledeki yaşlı amcanın sıhhati yerindeyse eğer, daha çok şey göreceği kesindir.