Toplumun çatışan güçleri 2023 seçiminin eğik düzlemi üzerinde yeniden konumlanırken “siyasi toplum”u dalıp gittiği hayal aleminden çıkarmak ve hakikatlerle yüzleştirmek, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) düştü. Bunun için HDP’nin, siyasal unutkanlığın panzehirine başvurması, 1848 Avrupa devrimlerinin şiirini diline ve tavrına yansıtması yetti: “Vardım, varım, var olacağım…”
Bireyler kadar topluluklar da bilinçli zihin için kabul edilemez olan ve akla getirildiğinde huzursuzluğa yol açan şeyleri hatırlamamaya eğilim gösterir. “Hafıza ketlenmesi”ne uğrar. Kapıldığı sanal “huzur”un konforuna gömüldükçe gerçekten duyduğu huzursuzluğu rahatsızlanmakta olduğuna değil, gerçeğin rahatsız ediciliğine vehmeder. Ta ki, hakikatle yüzleşmeye mecbur kalana ve “anormal” olanın kendi durumu olduğunu kabullenene kadar.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın geçtiğimiz hafta, partisinin Iğdır ve Kars Kongrelerindeki konuşmaları ilk bakışta haddinden fazla şiddetli ve stratejik yönelişten kopar görünüyordu. Ancak, “hafıza ketlenmesi”yle malul ve çoktandır “huzursuz edici” dışsal uyaranlardan kaçmakta olan “Altılı Masa”nın sonunda HDP hakikatine yeniden uyanmış olmasına bakınca, “resmi muhalefet”in “hafıza ketlenmesi”nden silkinmesi için hiper gerçeklikle dürtülmesinin hikmeti anlaşılıyor.
Pervin Buldan, geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığı seçimleri bahsinde “Altılı Masa”ya hitaben “HDP niye aday çıkarmasın? HDP’in sizden ne farkı var? HDP bu ülkede bir irade değil mi? HDP bir siyasi parti değil mi, seçimlere girme hakkı var mı yok mu? Bu ülkeyi değiştirme ve dönüştürme iradesine sahip mi değil mi?” sorularını yükseltmiş ve yanıtını da kendisi vermişti: “HDP kendi ittifakları ile birlikte adayını çıkaracak” demiş ve eklemişti: “Kürt halkı ve dostlarına cezaevlerini, mezarlığı reva görenler kaybetmeye mahkumdur.”
Bu uyandırma çağrısının “Altılı Masa” cephesinde yol açtığı idrak sorunlarını önceki akşam Habertük TV’de HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’ı konuk eden Fatih Altaylı’nın sorularından görmek mümkündü: “[…] Bir yandan MHP ve AK Parti’ye karşı çok eleştirelsiniz ve bu partilerin Türkiye’de ciddi bir […] demokrasi sorunu yarattığını düşünüyorsunuz? Diğer yandan ittifaka karşı da birtakım şartlar öne sürüyorsunuz. O zaman insanlar diyorlar ki ‘Buraya sürdüğünüz her şart iktidara yarıyor’ ve iktidar da bir anlamda sizin orayla birleşmenizi veya oraya yakın durmanızı engellemek için her türlü siyasi manevrayı yapıyor […] nedir oradaki beklentiniz yoksa bir beklentiniz yok mu?”
Sancar, yanıt olarak hatırlamak istenmeyen hakikatleri hatırlattı: “Aday belirlemek konusundaki kararımızı […] 25 Ekim tarihli grup konuşmamda kamuoyuna duyurduk. Dedik ki, ‘evet, şimdi kendi adayımızı, demokrasi güçlerinin adayını Emek ve Özgürlük ittifakı dahil demokrasi güçlerinin adayını belirlemek için çalışmalarımızı başlattık. 2,5 ay geçti. Çalışmalarımız belli bir olgunluğa ulaştı.’
“Bizi şimdi ‘bu hamlenizle AKP’ye avantaj sağladınız’ diye eleştirenler bizden ne bekliyorlar? Gölgede kalalım, sesimizi çıkarmayalım. Bunca yıldır bunca zorluklara rağmen demokrasi, barış adına mücadele yürütüyoruz […] Bedeller ödüyoruz. Eski eş başkanlarımız içeride. Sayısı binleri, on binleri bulan insanımız içeride. Ne yapalım? […] Bir taraf gelsin desin ki “ya biz şunları işte oluşturduk, şöyle şöyle bir program çizdik, idare edip bize oy verin. Sonra, Allah kerim.” Bu politika değil, Türkiye için çıkış değil.”
Buldan ve Sancar’ın uyarı ve açıklamalarının demokratik kamuoyunu heyecanlandırdığı, HDP seçmenini, özellikle zulmün azamisine maruz kalan Kürt seçmenini onurlandırdığını ve siyasete dahil olmak için yeni bir hevesle donattığı apaçık.
Sancar şöyle diyor: “İktidarı değiştirmek için elimizden geleni yaparız […]: Açık müzakere, doğrudan diyalog ve uygun formüller bulmak. Biz adayımızı çıkaracağız, onlar da adayını çıkaracak. ‘Gelin seçimlerden önce görüşelim’ derlerse hayır demeyiz, mutabakata varırsak bir formül ya da formüller bulunur. Bu ‘HDP zaten adayını çekecek, manevra yapacak’ diye anlaşılmasın. Hakikatler üzerinden hakiki politika yapmaya çalışıyoruz.” Sancar sonunda bir kez daha yineliyor: “Blöf yapmıyoruz!”
Ancak bu tarihsel bir angajman. Demokratik muhalefet kampının önüne geçmek üzere atağa kalkan HDP’nin gerçekleştirmek için nesi var nesi yoksa seferber etmeye zorunlu olacağı devasa bir göreve talip olduğunun bilincinden bir an olsun uzaklaşmaması gerekiyor.
Her şeyden önce HDP’nin “hafıza ketlenmesi”nden çıkarttığı kesimlerle tabanda bir “demokratik ittifak” inşası doğrultusundaki stratejik hedefine her zamankinden daha sıkıca sarılma zorunluluğu şimdi yakıcı bir görev haline geldi. HDP, bu geçici iyilik haliyle yetinemez. Önüne bakmak zorundadır.HDP bütün toplumu yeni bir seçim denkleminin arkasına dizerken Cumhurbaşkanlığı’nın, diktatörlüğün tahkimi misyonuyla topluma karşı savaş açmış olan mevcut iktidar blokunun elinden alınmasının sorumluluğunu da üstlendiğini biliyor olmalıdır.
Mevcut güç dizilişinde iktidarın kaynağı olan Cumhurbaşkanlığı faşizmin kurumsallaşmasının başlıca kaldıracıdır. Faşizm, gerçekleştirilememiş toplumsal dönüşümlerin, elden kaçırılmış demokratik momentlerin cezasıdır.