HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Alican Önlü, partilerine yönelik baskı ve eleştirileri gazetemize değerlendirdi: ‘İktidar saldırısını yaydıkça, bizler daha çok cephede mücadeleyi yükselteceğiz. Demokrasi İttifakına hız vereceğiz
Hüseyin Kalkan
Son günlerde Halkların Demokrasi Partisi (HDP) tartışmaların odağı. Bir de konuyu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Alican Önlü ile konuştuk. Önlü, parti içi tartışmaların basın üzerinden yapılmasına karşı oldukları belirtiyor. Bunun dışında eleştiri ve özeleştiriye önem veren ve parti içi demokrasiyi gözeten bir yaklaşıma sahip olduklarını kaydediyor. HDP’ye yönelik gözaltı ve tutuklamalara dair de sorularımızı yanıtlayan Önlü, HDP’nin önceliğini demokrasi cephesini büyütmek olduğu söylüyor. Faşizme karşı mücadele ederken, aynı zamanda inşa edici olmaya özen gösterdiklerini belirtiyor. Alican Önlü’nün HDP’ye yönelik baskılar ve parti içi eleştirilerle ilgili sorularımızı verdiği yanıtlar şöyle:
- Nerdeyse her gün partinize yönelik bir gözaltı ve tutuklama yaşanıyor. Bu baskıların nedeni nedir? HDP bu baskılara nasıl karşı koyacak?
HDP belli bir program çerçevesinde, sistemli bir şekilde, inşa edilmek istenen faşizmi alaşağı etmeye dönük bir politika izliyor. Sadece yıkmaya odaklanan değil, aynı zamanda inşa eden, alternatif üreten bir çalışma içindeyiz. Yani hem bugünün hem de eskinin toplumsal sorun üreten sistemi yerine halkların özlemini duyduğu yeni yaşamı inşa etmeye çalışan bir partiyiz. Bunu kurulduğumuz günden beri yapıyoruz. Son birkaç yıldır tabir yerinde ise saldırılara karşı safları sıkılaştırarak çalışıyoruz.
8 ay önce yaptığımız son büyük kongremizde bazı kararlar aldık. Bu kararlar bizim için ödev niteliğindedir. Alınan 22 kararın (bu kararlar dışında kadın meclisimizin de aldığı 12 karar var) birincisinde “Partimiz, faşizmin kurumsallaşmasının engellenmesine yönelik mücadelesini, demokratik siyasetin tüm imkânlarını ve araçlarını kullanarak sürdürme kararlılığındadır” ifadesi geçer. Dolayısıyla biz öyle günü birlik reflekslerle hareket etmiyoruz, konferanslarda tartışılmış ve olgunlaştırılmış politikalarla yolumuza devam ediyoruz.
Faşizmi tanımlamış, buna karşı Demokratik Mücadele Programı’nı yürütmüş ve sonrasında 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde açıklanan deklarasyonla mücadeleyi yükseltme kararını kamuoyu ile paylaşmış bir hareketiz. Bu nedenle köklerini geçmiş faşizm deneyimlerinden alan ancak kendine has özellikler de barındıran bu saray faşizmine karşı elbette bizler anti-faşist bloğu inşa edeceğiz. Yine 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde iktidarı demokrasi mücadelesiyle yenilebileceğini göstermiş bir parti olarak o günden bugüne öncülüğünü yürüttüğümüz Demokrasi İttifakı’nı elbette büyüteceğiz. Sınır tanımayan Kürt düşmanı politikalara karşı Demokratik Ulus paradigmamızın gereği olarak elbette Demokratik Kürt Ulusal Birliği çalışmalarını kalıcılaştıracağız. Toplumu nefessiz bırakmak isteyen emekçi düşmanı, doğa katliamcısı, kadın direnişini bastırmaya çalışan zorbalığa; gençleri işsizliğe, halkı yoksulluğa mahkum kılmak isteyenlere karşı olabildiğince geniş toplumsal ittifak arayışımızı sürdürüyoruz. Tüm bu noktalarda somutlaşmaya başlayan ve kazanımlara dönüşen olgular da vardır. Örneğin Cumartesi günü Amed’de Kürdistani İttifakı’nın kalıcılaşması kararının deklare edilmesi bu somut olgulardan biridir.
HDP, AKP-MHP ittifakının saldırılarına karşı çoklu bir stratejiyi devreye koymuştur. İktidar saldırısını her alana yaydıkça, bizler daha çok cephede mücadeleyi yükselteceğiz. Bu kapsamda bir yandan anti-faşist bloğu örecek, diğer yandan Demokrasi İttifakı ve toplumsal ittifak çalışmalarına hız vereceğiz.
- Size yönelik saldırıların esas olarak fikriyatınıza dönük olduğunu belirtiyorsunuz. Bunu biraz açmanız mümkün mü?
Dikkat ederseniz bizi en fazla tartışılır kılmak istedikleri noktalar partimizi var eden fikriyatın temel saç ayaklarıdır. Örneğin parti içi demokrasi konusu. Şu ana kadar parti içi demokrasi konusunda çığır açmış bir partiyiz ve bu konuda daha alınacak çok yolumuzun da olduğunu biliyoruz. Ya da yerel yönetimler üzerinden bizim yerel demokrasi perspektifimiz hedef alınıyor. Eksikliklerimizin olmadığını söylemiyorum. Tam tersine bu konuda ilerlememizi sağlayacak çok yolumuz var. Ama güncel görünümlü saldırılarla bir algı operasyonu yapılıyor ve arka planında aslında bizim yerel demokrasi bakışımız hedef alınıyor. Yine cinsiyet özgürlükçü paradigmamız hedef alınıyor. Dikkat edin tüm bu başlıklar bizim için tartışmaya açık olmayan netleşmiş ve inşa için araçlarını geliştirmemiz gereken konulardır. Fakat her ne hikmetse partimizi biricik yapan ne varsa tam da oradan tartışma başlatılıyor. Kıyamet kopuyormuş gibi bir hava estiriliyor.
Fikriyatımızın saldırıya uğrayan bir diğer saç ayağı üçüncü yol siyasetidir. Üçüncü yol seçimler veya aktüel gelişmeler üzerinden hareket eden bir çerçeve değildir, paradigmanın toplumsallaşmasıdır. Üçüncü yol perspektifi bizleri herhangi bir yere yedeklenme tuzaklarına düşmeyi engelliyor. Bu siyaset Türkiye’de teklik üzerine kurulmuş cumhuriyeti çoğulculuk ile buluşturup demokratik karakterini inşa ettirme çabasıdır. Tekliği savunanlar statükocu bir sistem inşa etmeye çalışırken demokratik cumhuriyet ise çöktürme planlarını boşa düşüren ve statükoyu yıkan bir bağlam üzerinden hareket eder.
Tekrar ediyorum hedef alınan husus güncel pratikler üzerinden fikriyattımız, paradigmamızdır. Paradigma ise köklerini geçmişin deneyimlerinden ve tartışmalarından alan geleceğe dair umut veren, motive eden temeldir. Bu nedenle saldırılar partinin büyüme potansiyelinedir, genişleme umudunadır.
- Aslında kısmen vurguladınız ama yine de sormak isterim. HDP’nin bu baskılara karşı dayanakları nelerdir?
Bu partinin bir programı var ve o programı var eden bir paradigması var. İşte bizi ayakta tutan temel itki bu paradigmadır. Gücü hakikatle kurduğu bağın sağlamlığındadır. Partimizin geçmiş ve şu andaki tüm yöneticileri, çalışanları, üyeleri bu fikriyatı, paradigmayı hayata geçiren kişilerdir. Burada esas olarak çizgi önemlidir. Oysa dikkat edin yapılmak istenilen kişilerin tartıştırılmasıdır. Kişilerin söyledikleri çarpıtıldı, yüzlerce parti yöneticisi, üyesi, çalışanı, gönül vereni gözaltına alındı, rehin alındı. Buna rağmen bir şekilde parti kendisini toparladı hatta stratejik hamleler yapmaya devam etti. Bu anlamıyla tüm parti yapımızın fikriyatın zedelenmemesi için özel çaba göstermesi gerekir. Bu fikriyat zarar görürse ortada parti içi demokrasinin, iç eleştirileri yapılacağı bir parti kalmaz. Herkesin bu sorumlulukla hareket etmesi gerekir. Parti içi demokrasi konusunda eleştiri yapanlar dahil tüm parti yapısını eleştirmeden önce, sorumlulukları, eksikliklerine ve kurumsallaşmasının önündeki engellere dair özeleştiri vermesi gerekir.
- Özeleştiri konusunda ifade ettiklerinizin özel bir muhatabı var mıdır?
Özel bir muhatabı değil muhatapları vardır. O da öncelikle parti yönetimlerinde şimdiye kadar bulunmuş herkestir, hepimiziz. Dikkat ederseniz iki yılı aşkın bir süredir örgütlenme eksenli çalışmalar yürüyoruz. Ancak örgütlenme hamlelerimizi boşa düşürmek isteyen özel savaş odakları, kirli bürokratik yapılar var ve bu çevrelerin hedefi halkı umutsuz bırakmaktır. Çünkü umut olmazsa örgütlenme zorlaşır. Örgütlenme motive edici, umudu yükseltici bir yerde güçlenir. Bu anlamıyla rehin veya dışarıda bulunan tüm partili arkadaşlarımızın örgütü büyütme, morali yükseltme ve umut aşılama sorumluluğu vardır.
- İttifaklar ve anti-faşist blok çalışmalarını birlikte mi yürüteceksiniz?
Baskı ortamında kendimizi korumamız gerektiğini belirten dostane yorumlar da var. Ancak bizim esas olarak toplumu korumak ve savunmak gibi bir görevimiz de var. Bu nedenle direniş çemberini daraltmak yerine genişletiyoruz. Bu durumu ya tam anlamadığı ya da daha önce şahit olmadığı için eleştirenler var. Örgütlenme, anti-faşist blok, Demokrasi İttifakı, ulusal birlik çalışmaları ve toplumsal ittifak aynı anda yürümez diyen yaklaşımlar görüyoruz. Çok açık bir şekilde şu tespiti yapmalıyız; Siyaseti makine gibi görenler statik kalmaya, çemberi ya sabit tutmaya ya da daraltmaya mahkumdur.
Gerek parti programımız gerek kongre kararlarımız bizlere aynı anda hem emek hem doğa hem cinsiyet mücadelesi yürütmeyi şart koşuyor. Bunlara ek olarak Kürt sorununun çözümünü, anadilde eğitimi, küresel kapitalizmin her alanına karşı durmayı, İmralı’dan başlayıp ülkeye yayılan tecrit koşullarını kırmayı da devrimci bir görev olarak önümüze koyuyor. Bu noktada faşizm yaşamın her alanına saldırı düzenlerken bizim de yaşamın her yerini koruma mücadelesi vermemiz ve yine yaşamın her yerinde yeni bir fikriyatın inşası için çalışmamız gerekir.
Mücadeleyi daraltmamızı veya statik kalmamızı bekleyenler boşuna beklemesin. Biz saldırı dalgası ne kadar büyürse o kadar direneceğiz. Hatta daha da ileri taşıyacağız. Kongre kararlarından birinin bize verdiği bir görev ile anti-faşist mücadeleyi daha enternasyonal bir yerden ele alarak önümüzde dönemde vakit kaybetmeksizin dünyanın her yerindeki toplumsal ve siyasal demokratik direniş hareketleriyle istikrarlı ve ortak mücadeleyi büyütecek bir örgütlenme için çalışacağız. Son MYK kararlarımızda da geçtiği gibi Ortadoğu temaslarının hızlandırılmasını belki de buradan da ele almak gerekir.
- Son günlerde sıklıkla karşılaştığımız tartışmalardan birisi de tüm siyasi yapıların Kürtleri konuşması, HDP’nin kilit parti olduğunu söylemesidir. Bu konudaki görüşünüz nedir?
HDP neden kilit partidir? Çünkü HDP, toplumsal düzlemde ortak hareket etme başarısını sağlamış bir partidir. İçinde bulunduğumuz kriminalize etme çabalarına, baskıya rağmen toplumsal anlamda toplumsal bir ittifak kurabilmiş partidir. 31 Mart bunun en açık göstergesiydi. 31 Mart’ta sağlanan toplumsal ittifakın daha da büyüdüğünü söyleyebilirim.
‘Basın üzerinden tartışmak doğru değil’
HDP için eleştiri ve özeleştiri önemine vurgu yapan Alican Önlü, Kars Belediye Eş Başkanı Ayhan Bilge’nin kamuoyuna yansıyan eleştirileri ile ilgili basın üzerinde parti sorunlarını tartışmayı doğru bulmadıklarını belirterek yanıtlıyor. Önlü, ilgili sorumuzu şöyle yanıtladı: “Bizi bir araya getiren bağlardan en önemlisi eleştiri-öz eleştiri anlayışı ve demokratik diyalog kanallarının olabildiğine açık olmasıdır. Demokratik diyalog yolları ile yapılan eleştirilerin her daim HDP’yi büyüttüğünü; iktidar operasyonlarının bir parçası olarak öne çıkan karalama kampanyalarının ise HDP’nin iradesine su vererek çeliğini güçlendirdiğini gördük. HDP’ye yönelik eleştirinin kabul edilebilirlik ölçüsü de eleştiri sahiplerinin iktidar karşısındaki mesafesidir. Manipülasyonlar, yalanlar, kara propagandalar bizim için suya yazılan yazı gibidir. Bu özel savaş taktikleri HDP denizinde iz bırakmaz, HDP denizinden bir şey alamaz. İktidarların kara propagandalarına alet olanlar geçmişte olduğu gibi bugün de siyasi mevta olacaktır. Ayhan Bilgen hayatını demokrasi ve insan hakları mücadelesine adamış bir arkadaşımız. Fakat biz yöntem olarak basın üzerinden parti içi meseleleri tartışmanın reel politik açısından iktidarın kirli savaş propagandalarına su taşıdığını düşünüyoruz. Nedeni ise biraz önce ifade ettiğim gibi bunu araç haline getirip partinin fikriyatına saldırıya dönüştürülüyor olmasıdır. Ayhan Bilgen, HDP’de yer aldığı günden beri partinin üst yönetim kademelerinde yer almış ve sürekli diyalog içerisinde olduğumuz, karşılıklı eleştiri-öz eleştiri sürecini işlettiğimiz bir arkadaşımızdır.”