Nevin Cerav / İstanbul
Feminist hukukçu Hülya Gülbahar ile söyleşimizin ikinci bölümünde de oldukça çarpıcı bilgiler ve değerlendirmeler var. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı gibi gündemden hiç düşmeyen can yakıcı konuları iktidarın politikalarını deşifre ederek ortaya koyan Gülbahar, muhalefet partilerini de üstlerine düşeni yapmadıkları için eleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı yargı paketi ile ilgili de önemli tespitlerde bulunan Gülbahar, yine de geleceğe yönelik umutsuz değil.
Türkiye’de kadınlara yönelik şiddet çok ciddi boyutlarda, buna karşı öncelikli olarak neler yapılabilir?
Şiddetle mücadele konusunda İstanbul Sözleşmesi’nin üç temel kurumsal mekanizması var. İlki kadın sığınakları ve danışma merkezleri. İkincisi 7/24 çalışacak, ücretsiz ve kendisine iletilen şiddet olaylarına anında müdahale yetkisi ve görevi bulunan Alo Şiddet hatları. Üçüncüsü ise cinsel şiddet kriz merkezleri, bir diğer adıyla tecavüz kriz merkezleri. Sığınaklar ve cinsel şiddet kriz merkezlerinin kolayca ulaşılan mesafelerde ve başvuranlara kendi dillerinde hizmet verecek donanımda olması gerekiyor. Örneğin bir cinsel şiddet mağduru kriz merkezinden içeri adım attığı anda üzerindeki delillerin toplanmasından, bulaşıcı hastalık riski varsa tespiti, gerekli tıbbi bakımın yapılmasına; hukuki ve psikolojik desteklere dek tüm ihtiyaçlarını tek merkezde karşılayabilmeli. Bunu tabii ki merkezi iktidarın yapması lazım ama belediyeler de yapmalı. Örneğin CHP’li belediyelerin kaçında sığınak var? Kaçında cinsel şiddet kriz merkezi var? Türkiye’de, ne iktidarın ne de belediyelerin açtığı bir cinsel şiddet merkezi var. Bir adet bile yok. Hiç açılmadı. Cinsel şiddet kriz merkezleri elbette cinsel şiddete maruz kalanları güçlendiren, haklarını savunmalarını kolaylaştıran merkezler. Kadının, çocuğun, bir öğretmenin, bir velinin yalnız olmadığını ve buralardan destek alabileceğini biliyor olması çok önemli. Ama en büyük rolü caydırıcılık etkisi. Bir cinsel suç faili eğer cinsel saldırıda bulunduğu çocuğun/kadının kolayca ulaşabileceği ve gittiğinde bütün destekleri alacağı bir devlet mekanizması olduğunu bilirse mağduru tek başına avlayamayacağını bilecektir. Bu caydırıcılık etkisidir.
Kadın ve çocuklara yönelik şiddet, istismar ve hak gasplarına karşı muhalefet partileri üzerine düşeni yapıyor mu sizce?
Kadınların mücadele verirken her siyasi görüşe karşı uyanık olması gerekiyor. Maalesef ki şu anda meclis gündeminde iki önemli konu var. Kadınların yoksulluk nafakası ve çocuklarla cinsel ilişki yaşı. Kadın hakları konusunda AKP’nin gerçek programı TBMM Boşanma Komisyonu Raporu ile açıklanmıştı. 6284 sayılı Şiddet Yasası’nın budanmasından, kadının boşanmasının zorlaştırılması, erkeğinkinin kolaylaştırılmasına; kadının miras hakkından tecavüzcü ile evliliğe dek birçok hak gaspının iktidarın gündeminde olduğunu bu rapor ile öğrenmiştik. Ne yazık ki, kadınların bu haklarıyla sorunu olan sadece AKP değil. Biz bunu, yasa değişiklikleri yapılırken her siyasi görüşten erkeğin nasıl direndiğini bizzat gördüğümüz için tecrübe ile biliyoruz. AKP bu iki kritik konuyu da tek başına meclisin ve kamuoyunun gündemine getirmek istemiyor. Kadınların tepkisi büyük olacak çünkü. Bu nedenle, nafaka ile ilgili yasa değişikliğinin arkasında MHP’li Sefer Aycan, çocuk istismarcısına af talebinin ardında CHP’li Atilla Sertel’i görüyoruz. Yani sadece AKP değil bu haklara karşı olan… Dolayısıyla bu konuda sadece iktidarı değil Türkiye’nin muhalefetini de ikna etmek gerekiyor. Önce ekonomik hakların ve kadının kendi bedenine kendisinin sahip çıkma hakkının tehdit altında olması da rastlantı değil. Onun için kadının bedeninin ve emeğinin sahibinin kim olacağı tartışmasında her siyasi görüşten erkeğin kadınların karşısında yer alması hiç şaşırtıcı değil.
Çocuklara yönelik istismar çok arttı ve bu bazı dönemlerde otomatiğe bağlanmış gibi ard arda yaşanıyor…
9 yaşında çocukla evlenilebilir lafları boşuna söylenmedi. Nurettin Yıldız’ın bu sözleriyle ilgili suç duyuruları takipsizlikle sonuçlandı. Suç değil mi bu? Üstelik defalarca evlenebilirsin dedi Yıldız. Önemli olan hamile kalıp kalmama süresine dikkat etmek dedi. Bunu da ‘kuran emrediyor’ diye gerekçelendirdi. Hayır, Kuran’da yok böyle bir şey. İşte çocukları bu kafalardan korumak lazım. Ama “genç evlilik” dedikleri de bu konuyla bağlantılı. CHP’li Atilla Sertel örneğindeki gibi birçok siyasetçi düşüyor bu tuzağa. 9 yaşından itibaren kız çocuklarıyla cinsel ilişkiye girebilirsin, evlenebilirsin, önce tecavüz edip sonra evlenebilirsin, her koşulda kız çocuklarını babalarından satın alabilirsin diye uzayıp gidiyor bu liste. Çocuklarla cinsel ilişkinin bu söylemlerle normalleştirdiği ve buna da “ifade özgürlüğü” denilen bir iklimde, cinsel istismarın artmasına neden şaşıralım ki?
Kadın cinayetleri korkunç düzeylerde. İyi hal ve haksız tahrik indirimleri çok eleştiriliyor. Cinayetlerin artmasında iktidarın politikalarının payı nedir?
DBP’li Fatma Kurtalan’ın verdiği soru önergesi üzerine Adalet bakanı Sadullah Ergin mecliste bir açıklama yapmıştı. Bu, Türkiye’deki son ciddi ve resmi istatistikti. Buna göre 2002 yılından 2009 yılının ilk 7 ayına kadar yani AKP iktidarı döneminde kadın cinayetlerindeki artış yüzde 1400 idi. Türkiye’de her gün en az 3 hatta 5 kadın öldürülüyor anlamına geliyordu. Bu cinayetleri durdurmak için hiçbir şey yapılmadığı gibi cinayetleri artıracak politikalar ve propaganda dili var. Boşanmaları önlemek için kullanılan her argüman boşanmak isteyen kadınların hayatına mal oluyor. Şu anda kadınların boşanmasına karşı bir devlet kampanyasıyla karşı karşıyayız. Erkeklerin boşanmasını kolaylaştırmak için gerekli her türlü tedbir alınıyor ve inanılmaz bir propaganda var. ‘SMS atarak boşanabilirsiniz’ fetvaları dahil olmak üzere. Yani devlet bu kadın cinayetlerini ve kadına yönelik şiddeti durdurmak için hiçbir şey yapmadığı gibi ‘kadın erkek eşitliğine inanmıyorum’ diyerek, kadınların erkeklere itaat etmesi gerektiğini söyleyerek, ders kitaplarına erkeğe itaatin tanrıya ibadetle eşdeğer olduğunu yazarak, aslında kadınların kendilerine uygulanan şiddete asla itiraz etmemesini, katlanmasını önermiş oluyor. Şiddetin propagandasını yapıyor.
Devletin asıl olarak yapması gereken ne olmalı kadına yönelik şiddete karşı?
Şiddetle mücadele etmek ve engellemek için en önemlisi devletin açacağı sığınaklar. Maalesef 2018 yılı itibarıyla Türkiye’nin 81 ilindeki KSGM’ye bağlı sığınak sayısı 110, belediyelerin açtığı sığınak sayısı sadece 32, Göç İdaresi’nin 1 sığınağı Mor Çat’ının 1 sığınağı var. Yani Türkiye’de toplam sığınak sayısı 144 adet ve bunun toplam kapasitesi 3454, yani bu da gösteriyor ki şiddeti uzaklaştırmak isteyen kadınların gidebileceği yeterli sayıda bir kurumsal mekanizma yok. Aile Bakanlığı’nın Avrupa Konseyi’nin şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi’ni denetleme kurulu olan GREVIO’ya verdiği rapora göre, 2016 yılında 6284 sayılı şiddet yasasının koruyucu önlemlerinden yararlanmak için 55 bin 750 kadın devlete başvurmuş. Bu kadınların içinde gerçekten can güvenliği sorunu olduğu düşünülen 42 bin 351 kadına geçici koruma vermişler. Bu kadınlardan 9 bin 429’u sığınakta kalmış. Yani yaklaşık 10 bin kadının gidecek hiçbir yeri yok şiddete karşı ya da ciddi can güvenliği sorunu var. Şimdi bu kadınlardan kaçına geçici maddi yardımda bulunulmuş? Sadece 10. Bu kadınların kaçına kreş yardımında bulunulmuş? Sadece 6 kadına. Bunlar devletin verdiği resmi rakamlar. Bir de boşandıktan sonra nafakayı gerekirse devlet versin deniyor. Az önceki örneklerde de görüldüğü gibi devlet kadına hiçbir şey vermiyor!
Peki çocuklara yönelik istismar olaylarına karşı ne tür çözümler olabilir?
4+4+4 parçalı eğitim sistemine geçildiği, eğitimin her alanda imam hatipleştirildiği, eğitim müfredatında kadın erkek eşitliğinin ayıklanmakla kalmayıp son dönemde ‘erkeğe itaat ibadettir’ cümlelerinin ders kitaplarına geçirildiği süreçte, HDP dahil muhalefet partileri etkili bir muhalefet yapmadı. Bir veli hareketi yaratmak lazım, ben hep söylüyorum. Toplumun bu sorunlar konusundaki kontrolü kendi eline alması lazım. Türkiye kadın hareketi bunu yapmaya çalışıyor. Ama çocuklar için kadınların çabaları yetmez, çocuk hakları için çalışan bir avuç aktivistin çabası yetmez. Onun için toplumun da çocuklara sahip çıkması konusunda ve eğitimdeki sorunlara sahip çıkılması için bir toplumsal bilinç ve örgütlenme yaratılması gerekiyor. Toplumsal örgütlenme olmadan herhangi bir sorunun çözümü mümkün değil.
Kadınlar şiddete maruz kalmamak için ne yapabilir?
Kadına karşı şiddet ve birçok kadın cinayeti bazen bir bakışla başlar. Siz davranışlarınızı kontrol eden bir bakışa hayır demediğiniz zaman onun arkasından sözel aşağılamalar, tehditler, sonra ittirip kaktırmalar ardından fiziksel ve cinsel şiddet gelir. “Seviyorum onun için kıskanıyorum”la başlayan bir sohbet gün gelir can alıcı bir şiddet eylemine dönüşüverir. Başladığını gördüğümüz anda şiddeti durdurmamız lazım. Kadınların kendi hayatlarındaki kadınlarla dayanışma içine girmesi lazım, kadın örgütlerini desteklemesi lazım, daha çok sayıda kadının kendi bulunduğu alanda kadın örgütlülükleri yaratması lazım. Ve de kadın hakları söz konusu olduğunda, nafaka gibi, tecavüzcüyle evlendirilme gibi, evlilik yaşı ya da çocuklarla cinsel ilişki yaşı gibi ortak konularda siyasi görüş farklılığına bakmadan bütün kadınlarla buluşabilmeyi öne çıkarmamız gerekir.
Peki umut varmı?
Kadir Has Üniversitesi’nin 2018 yılında yaptığı Toplumsal Cinsiyet araştırması sonuçları çok önemli. Bütün devlet propagandalarına rağmen, ailesinin dirlik ve düzeni için erkeğin zaman zaman şiddete başvurabileceğini söyleyenlerin oranı 2016’da yüzde 14 iken, 2017’de yüzde 10’a, 2018’de yüzde 5’e düşmüş. Yani toplumun yüzde 95’i erkeğin şiddet uygulama hakkı olmadığını düşünüyor. Çok umutsuz olmamak gerekiyor. Eşitlik karşıtı propaganda, devlet eliyle kadına yönelik psikolojik şiddettir. Kadının eşit bir yurttaş olarak, toplumun özgür bir bireyi olarak yaşamasını engelleyen psikolojik çökertme taktiğidir. Özgüveni zedelenen, bir birey olarak değersiz hissettirilen kadınlar şiddetin her türlü biçimine açık hale gelirler ve bunu sineye çekmek zorunda hissederler. Kadınlar açısından yapılacak en önemli şey, eşit bir yurttaş olduğu bilinciyle bu tür özgüven zedeleyici ya da yok ediciye prim vermemektir. Mor Çatı’nın sığınağında kalan ve daha sonra ayrılan bir kadının yazdığı cümlelerden birisi ‘Geleceğim elimdeydi.’ Kadınlar kendi geleceklerini kendileri kurmak üzere ayrılıyorlardı sığınaktan. Sığınakta kalan kadınların yüzde 60’ı ayrıldıktan sonra bir daha fiziksel şiddete maruz kalmamış; yüzde 16’sı fiziksel şiddete maruz kaldığı ilişkilyi terk etmişti. Yani sığınak kendisinde kalan kadınların yüzde 76’sının, en azından fiziksel şiddete maruz kalmadığı hayatlar kurmasını sağlamıştı. O yüzden sığınaktan ayrılan bir başka kadının söylediği söz çok önemli: “En kalıcı sığınak özgüven”. Özgüven umut getirir, umut ise değiştirme, dönüştürme enerjisi.
Son olarak açıklanan yargı paketini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Utanç verici buluyorum. Her anayasa referandumunda yargıya ciddi müdahaleler oldu. Artık klasik anlamda bir yargı yok. Bu, açıklanan 3. yargı reform paketi. Her açıdan iflas etmiş bir iktidarın süslü sözler yığını. Üzerinde konuşmaya bile değmez. “15 yaş altındaki çocukların ilk defa işledikleri bazı fiiller için adli süreçlerin dışında sosyal önlemler alınmakla yetinilmesi öngörülmekte” imiş! Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, Cumhurbaşkanı’na hakaret (TCK 299) ve Türk milletini, devletini, kurumlarını aşağılama (TCK 301) suçlarıyla ilgili olarak 2018 yılında toplam 36 bin 664 soruşturma ve 12-18 yaş arasında 279 çocuk için de dava açılmış. Siz cumhurbaşkanına eleştiri/hakaret diye çocukları yargılayacaksınız, sonra da çocuğun lekelenmeme hakkından söz edeceksiniz! Kendileri dahil hala bunlara inananı var mı bilmiyorum. Pakette kadınları ilgilendiren en önemli konu, boşanma sonrası çocukla kişisel ilişkinin icra müdürlüklerinin görevi olmaktan çıkartılması vaadi. Bu işlem harç alınmaksızın uzmanlar aracılığıyla yapılacakmış. “Boşanmış babalar” gibi trajikomik isimlerle kurulan kadın düşmanı platformların talebi idi bu. Oysa ki, “çocuğumu göreceğim” diye gelip kadının ve hatta ailesinin öldürüldüğü birçok olay var. Kadın üzerindeki kontrolü sürdürmek ya da nafaka ödememek için çırpınan adamlar, çocuğu icra ve polis memuru eşliğinde almak ve bunun masraflarını ödemek istemiyorlardı. Koskoca yargı paketinde, kadın cinayetlerini önlemeye yönelik tek kelime yok iken, yeni kadın cinayetlerinin önünü açacak bir düzenlemeden söz edilmesi acı olmuş. Kadınla birlikte koruma için yanında olan polislerin öldürüldüğü vakalar bildiğimiz için şimdi de kadınlarla birlikte çocuk uzmanlarının öldürüleceği olaylar olabilir. Düzenleme için uyarımızı buradan yapmış olalım. Paketteki kendi sözlerini bir de biz hatırlatalım, “Adaletin küçüldüğü yerde zulüm büyüyor demektir”.