Ahmet Güneş
Gündemin bir anda değiştiği, ölümcül olanın az sonra çarçur edildiği bir coğrafyadayız. Her önem arz edenin değersizleşmesi bir uykuya bakıyor, bazen de kısa bir yürüyüş yeterli. Haksızlık, nefret, düşmanlık, cinayet, intihar gibi haberlerin sarmalında bir o yana bir bu yana gidip geliyoruz.
İnsanın aklına düşüyor bazı günler; dün neye üzülmüştük, bu sabah hangi kötü haberi okuyup işe gitmiştik? Sonuç olarak çoğu defa hatırlayamıyoruz. Artık haksızlıkların gündemde kalma ağırlığı var. Tabi yerden yere ve kesimden kesime de değişiyor. En şanslı olanlar, yani ara sıra hatırlanmayı mesken edinenler, itibarlı bir ağırlıkla kendini tekrarlıyor. Yaşanmıştı bu durum, olmuştu o olay gibi geçiyor aklımızdan. Maalesef herkesin o kadar ağırlığı yok. En önce manşet olmak bir haber bülteninde, sonra sosyal medyada hashtag açılması gerekir. Bunlar hatırlama, kendini duyurma şartları. Aksi halde hiç olmamış gibi, yaşamamış gibi, yaşadığınla ölmüş gibi kalırsın. Çoğu defa da öyle oluyor.
Geçtiğimiz günlerde bir haber çıktı. Ramazan Akbaşlı 19 Kasım 2020’de örgüt üyesi olma iddiasıyla tutuklanıp Van F Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuluyor. Yargılaması halen devam eden Akbaşlı’nın geçtiğimiz günlerde kendini asarak intihar girişiminde bulunduğu ailesine bildiriliyor. Yoğun bakıma alınan Akbaşlı’nın sağlık durumunun cidiyetini koruduğunu ailesine bildiren polisler, olay hakkında başlatılan soruşturmada gizlilik kararı olduğunu söylüyor. İntihar girişiminden bir gün sonra ise tutuklu yargılanan Akbaşlı hakkında, mahkemeye çıkarılmadan tahliye kararı veriliyor. Bundan 1-2 gün sonra da hastanenin yoğun bakım ünitesinde yatan Akbaşlı’nın hayatını kaybettiği ailesine bildiriliyor.
Akbaşlı’nın ailesi ve yakınları bu intihar girişimine inanmıyor. Onlara göre 55 yaşındaki Akbaşlı tutuklu yargılanıyor ve intihar etmesi için bir neden yok. Nitekim Akbaşlı haftalık telefon görüşmesinde ailesinden avukatının gelip onu görmesini istiyor. Avukatı daha cezaevine gitmeden intihar iddiası haberi geliyor ve Akbaşlı yoğun bakıma kaldırılıyor.
Her cinayetin de intiharın da raporu oluyor iyi ki. Akbaşlı’nın “ölü muayene ve otopsi tutanağı” raporunda, vücudunun kimi yerlerinde morluklar olduğu tespit edildi. Raporda, “(…) sol dudak kenarından enseye doğru devam edip, enseyi kat ederek sağ dudak kenarına gelen entübasyon tüpünün sabitlenmesine bağlı olduğu düşünülen iz olduğu görüldü” deniliyor. Yine raporda, şu tespitler var: “Sol koltuk altı ön bölgesi ve omuzda 12x4cm mavi-yeşil renkte ekimoz olduğu, göğüs ön kısımda yer yer yeşil renkte ekimozlar olduğu görüldü. Sol uyluk ön kısımda ve sol dış üst kısımda çok sayıda veziküler cilt lezyonları görüldü. Koksis (kuyruk sokumu) bölgesinde milimetrik cilt lezyonlarının olduğu görüldü. Her iki dirsek ön kısımda, her iki el bileği ön kısımda, her iki el sırtında, her iki kasıkta ve sol ayak sırtında iğne pükür izleri olduğu görüldü.” Boyunda telem (ası izi) izi bulunmadığına dikkat çekilen raporda, vücutta ateşli silah, kesici ve delici alet, yanık ve elektrik giriş-çıkış yaralarına rastlanılmadığı kaydedildi. Raporda, göğüsün de açıldığına işaret edilerek, “(…) Gögüs cilt altı ve yumuşak dokularda solda daha fazla olmak üzere kanamalar olduğu görüldüğü, sternumun 4-5 kosta hizasında kanamalı kırık olduğu görüldü” ifadelerine yer verildi.
Öte yandan Akbaşlı’nın yakın akrabalarından bir kişi, daha önce evlerine baskın düzenleyen polislerden birisinin kendilerini tehdit ettiğini ve Akbaşlı’yı tutuklayacaklarını söylediğini paylaştı. Bilgiyi paylaşan akraba, kendilerini “istihbarat elemanı” olarak tanıtan kişilerin de cezaevinde 2 kez Akbaşlı ile “avukat görüşü” adı altında görüşme gerçekleştirdiklerini ve ailesi üzerinden tehdit edildiğini anlattı. Unutmayalım ki cezaevlerinde kendilerine ‘istihbarat elemanları’ diyenler, buralarda da artık kendilerine ‘Görünmeyenler’ diyor.
Aklımızla alay etmeyi sıradanlaştırmışlar. Kendini astı denilen insanın boynunda tek bir iz yoksa bile bizden yalanlarına inanmamızı bekliyorlar. Ailesinin de bildiği şu: Ramazan Akbaşlı’yı hastanelik edenler, onun sağ çıkmayacağını bildikleri için alelacele tahliye kararı vererek ölü bir insanı tahliye ettiler. Akbaşlı’nın eşinin tespiti ve sitemi bu kuşkulu ölümü anlatıyor: “Ayaklarında yara ve morluklar vardı. Morluklar yapılan işkencenin kanıtıdır. Eşim asla intihar etmez. Onu öldürdüler.”
Hatırlayalım; birkaç ay evvel de aynı cezaevinde Sinan Gencer’in intihar ettiği iddia edilmişti. Unutmayalım; helikopterden insanların atıldığı bir yerde, cezaevindeki her intihar iddiası birer infaz şüphesidir.
Haftanın kitap önerisi: Nicos Kazancakis, Günaha Son Çağrı / Çeviren: Ender Gürol, Can Yayınları