Son hafta itibarıyla gündemden düşmeyen duvar meselesinde başlarken değilmesi gereken konu; projenin geçici olarak durdurulmasıdır diye düşünüyorum. Son süreçlerde gelen tepkiler güçlü ise projeler geçici olarak durdurulur ve halkın unutacağı bir zaman dilimine ötelenir, sonra kaldığı yerden devam eder. Pik yapmış olan direniş enerjisini kırma üzerine kurulur. Tüm ülkede gelişen tepkileri es vererek, zamana yayarak unutturma son dönem yöntemi olarak hep karşımıza çıkmaktadır. TCDD yönetimi de bu yöntemi kullanacaktır. Revize ya da iptal etme; çapı, bilgi birikimi olmayan bu anlayış için kurtuluştur. Eğitiminin getirdiği birikim, görev bilincinde vücut bulur ve vicdani-ahlaki olarak yapılan yanlıştan sorumluluk duymaz,arkasına sığınacağı onlarca bahane üretebilir.
Son dönemde artan demiryolları kaynaklı cinayetler cezasız kalmış; yapılacak yanlışlarda bu temelde yaklaşılmış, cezasızlık mükafat olmuştur. Gündemleşen Oğuz Arda Sel cinayetinde 25 kişi yaşamını yitirmiş; aile ve diğer aileler suçlu muamelesi görmüş ve davanın sonuçlanması, sorumluların ceza alması hayal olmuştur. Dünyanın en güvenli ulaşım sistemi olan raylı sisteme TCDD’nin elinde bir ölüm hattına dönüşmüş ve uygulamaları da bunu belgeler niteliktedir. TCDD benzeri onlarca cinayet tazeliğini korurken bu cinayetlerin merkezinde durmasına rağmen vicdansızlıkla açıklanacak bu politikaları yürürlüğe koymaktan geri durmamıştır.
Amed kentindeki bu utanç duvarı ölüm hattı olarak tanımlansa yanlış olmaz. Sosyal, kültürel, ekolojik ve ekonomik olarak yaratılan tahribatlar bizi bu tanıma götürür. Geçmişinde işlediği suçlara baktığımızda; aynı cezasızlık anlayışını karayollarında da görüyoruz; kesilecek yüzlerce ağaç ve yapacağı eko-kırıma dair kaygı ve hesap verme gibi bir noktadan çok uzak oldukları için her şeyi mubah görmektedirler.
Kenti bir uçtan bir uca ikiye bölen 12 km’lik duvar 50 cm beton üstüne 180 cm’lik panel ve 50 cm’lik jiletli telden oluşmaktadır. Tüm kentliler yüksek atlama şampiyonmuş gibi düşünülmüş ve buna uygun yükseklik belirlenmiş. Bu getto anlayışı yüzyıldır var ve her fırsatta bunu uygulamaya koyan bir iktidar da mevcut.
Yıllarca yaşanan ölümlerden kendini sorumlu hissetmemiş bir anlayışın bahanesi yayaların geçişi olarak sunulsa da bu kadar bilinçsizce neden yapılır ki bir duvar diye düşünülebilir; oysa ki tüm kurumlar karayolları, DSİ, çevre şehircilik ve sahneye son çıkan TCDD’nin kuruluş nedeni güvenlikçi politikaları yürütmektir. Kente olası halk hareketi ve kendince güvenliği tehdit edecek etkinlikleri kontrol altına almak temel amaçtır. Elbette yandaş sermayenin beslenmesi de amaçlardan biridir ve sadece böyle tanımlamak saflık ya da iyi niyet olur, suistimale açık bir yaklaşımdan başka bir şey olmaz.
Sur’da çatışmalı süreç bahane edilerek yerle bir edilmesinin en önemli nedenlerinden biri güvenlikçi politikalardı, müdahale edebileceği genişlikte sokaklar yoktu ve büyük savaş araçları bu sokaklara girmiyordu. Güvenlikçi bir anlayışa hizmet edecek bir kent için yıkılması gerekiyordu ve yıkıldı. Argümanlar farklı olsa da yaklaşım ve anlayış aynıdır. Güvenlik anlayışıyla kentler, barajlar duvarlar ve orman yangınları aynı aklın uzantısıdır. Amaç kontrol edemediği geçişlerin engellenmesi, tam da “Gölgesini satamadığı ağacı kesmesidir.”
Güzel olan; kentin tüm yerel dinamiklerinin bu kent suçuna karşı ortak ses çıkarması, yaşam alanlarını korumak istemesidir. Sanki tüm kent M. Bakunin’in “Otoritenin tüm uygulamaları alçaltıcıdır ve otoriteye her boyun eğiş, aşağılanmadır” sözüne inat ortak tepki gösterip, tek ses olup bu merkezi hükümetin masa başı kararına karşı durdu. Ve tüm kent tek ses oldu. Durdular, durduruldular…
Halk veya yaya güvenliği için bu denli uzun bir utanç duvarı-ölüm hattı yapılması herkesin kafasında bir soru işareti bırakmıştır. Böylesi politik bir kentte gündemleştirilen bir gerekçe de; Mazıdağı’nda ne yaptığı belli olmayan Cengiz Holding’in kargolarının taşınması ve kimsenin kargoları görmemesi için yapıldığı düşünülmektedir. Peki halkın görmesini istemedikleri ne olabilir ki? Geri kazanım Cengiz Holding’in çalışma tanımlarından biri; kimyasal atık mı, nükleer atık mı? Elbette doğanın tahribatı, yerel halkın göçertilmesi, yerel varlıkların sömürüsü, çıkarılıp sevkiyatı da önemlidir.
TCDD’nin durması, verdiği bu es’le unutturma yoluna gittiği bilinmelidir. Sahayı görmeden yerelle görüşmeden alınan bu karar ve çevre etki değerleme bile yapılmaması TCDD’nin yaklaşımını göstermektedir. Geçici durdurma ya da revize kabul edilebilir değildir. Yaşam alanlarına müdahale ettikleriniz ile ortaklaşa karar almadığınız süre yaptıklarınız hep yanlış olacaktır. Barajlar, kanallar ve duvarlarla yaşam alanları sınırları çizilmesin; sizin sınırlarınız insan ve insan dışı yaşama aykırıdır. Bu aykırılıkta aykırı olan sizin anlayışınızdır. Tüm yıkım, kıyım politikalarından bir an önce dönün. Yaşama ve yaşam alanlarına müdahale etmekten vazgeçip barışık bir yaşam inşa etmek gerekir.