Ardıl Çeşme, 2 aylık açlık grevi eylemini ölüm orucuna dönüştüren tutuklulardan biri. İlk 15 kişilik grupta yer alan Çeşme, bugün itibariyle 18 gündür ölüm orucunda. Mizgîn Ronak’a verdiği röportajda eylemini anlatan Çeşme, taleplerine dikkat çekiyor; yaşam, ölüm ve varoluş üzerine fikirlerini de beyan ediyor. “Tarih şimdidir” diyen Çeşme, “Belki bu son mayıs ayım olacak, bilmiyorum ancak ölüm orucunda insan yaşama sımsıkı sarılıyor… Savaşmak ve ölmek zorunda bırakmayın bizi” diye ekliyor.
Ölüm orucuna sıfırdan değil açlık grevinin 60. gününden sonra başladın. Bu her anlamda zorlu ve riskli. Fakat çok moralli ve neşelisin. Neden?
Moralli olmak için öyle çok nedenim var ki. Bir kere bu ölüm değil ‘yaşama orucu’dur. Kendini güzelleştirme, kendini kendinden alıp su gibi olma orucu ya da eylemidir. İnsan bütün öğrenmişliklerine bir sabah meydan okumaya başlıyor; kendince kendine karşı hücre hücre direniyorsun. Kendinden çıkıp kendine bakmak ve kendini yeni bir halde tanımlamak muazzam bir yaşayış. Ben mutluluktan yaşayabilirim!
Kemal Pir ‘Yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyoruz’ derken ölüm orucu direnişine nasıl bir anlam vermiştir sence?
“Yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz.” Hep merak ediyordum bu sözü söyleten bilinci. Böyle bir eyleme yönelirken insan esasta yaşama yöneliyor, yaşamı daha yeni yaşamaya başlıyor. Belki bu son mayıs ayım olacak, bilmiyorum ancak ölüm orucunda insan yaşama sımsıkı sarılıyor. Çünkü güzelliği yeni duyumsuyor ve bu, kişiye bambaşka bir heyecan veriyor. Ben bunu yaşadığım için tansiyonum değişmeye başladı!
Leyla Qasım’dan Leyla Wali (Viyan Soran) ve Leyla Güven’e uzanan kadın direnişini nasıl tanımlayabiliriz?
Hepsi Ortadoğu’nun yüreği ve en zor olan kavşaklardır. Leylalar bu kavşaklardan geçişin öncüleri olarak var oldular. Leyla ismi direnişle özdeşleşti. O adın oluşturduğu ruh ve kişilik var. Ama herkes bunu hissedemez ve hissettiğini yapamaz. Bu Leylalar bunu yapma cesaretini gösterdiler. İsmin ve ruhun diyalektiğidir bu
Bir süre önce (açlık grevindeyken) Bobby Sands’leri anlatan ‘Yarım Kalmış Bir Şarkı’ adlı kitabı okudun. Neler yaşadın okurken? Buradan İrlanda Direnişi’ne ne söylemek istersin?
Eşsiz bir devrimci; bilinç, irade ve eylem gücü. Türkiye’de 80 döneminde zindanlarda başlayan da farklı değildi. Sömürülenler sömürgecilerce her yerde aynı uygulamalara maruz kalmıştır. Kitabı okurken bizi okuyor gibiydim. Yabancı olduğum bir şey değildi. Sık sık “aynı biz” dedim. İrlanda Bobbyler’in direnişiyle bugün özgür yaşam koşullarına ulaştı. Bugün yaşadıklarının kıymetini çok iyi biliyorlar, çünkü kolay elde etmediler. Bunu yaşayan halklardan sömürülenlere karşı her zaman duyarlı olmaları beklenir. Umudum, gözüm ve kulağım İrlandalılarda, Basklarda, Zapatalı yoldaşlarda; Vietnamlı, Kübalı ve Çarlık Rusyası’nda büyük bedel vermiş Ruslarda. Tek tek söylemeye gerek yok belki, ancak bu sisteme itirazı olan bütün muhaliflerin direnişe omuz vermelerini bekliyorum. Bobby bugün benimle ve diğer yoldaşlarla direniyor. Kendi bestelediği şarkıları, gitarını çalarak söylüyor, bugün ona ses oluyoruz
Zaman kavramının da değiştiği görülüyor bu süreçte, şimdi nasıl bir zamansallık yaşıyorsun ve zaman nedir aslında?
Zamanı yaşamdan, yaşamı kendi varlığımızdan kopartamıyoruz. Dolayısıyla ben şu aşamada zamanın en yoğunlaşmış halindeyim gibi. Bir kere daha mayısı yaşar mıyım, bilmiyorum, bu nedenle zaman az sonra sadece ‘ben’de bitebilir. Olasılıktır. Zamanı yoğun ve bütün gerçekliğiyle hissetmeye açtım kendimi. Bunları bir insan ömrü için belirtebilirim. Bir duygunun zamanı, bir bakışın zamanı, bir gülüşün zamanı değişiyor; bir kelebek ya da çiçeğin zamanı değişiyor. Ama hepsi birbirine eklenmiş varlıkların ortak zamanıdır bu an. Bu anı sayısız bilinen-bilinmeyen varlığın oluşuna borçluyum. Ben onların da zamanında kendi zamanımı yaşayan bir zerreyim sadece. Ancak bu zerre iyi, güzel ve doğru eylem için yaşıyor. Son olarak iyi, güzel olanı yaşamak için iyi ve güzeli eylemle göstermek gerekir. Sadece hayal etmek, gözyaşlarıyla dinlemek güzel yaşamı oluşturmuyor. Eyleme davet var
Çeyrek asırlık bir fiziki esaretten sonra böylesi bir eylemde yer almak nasıl bir duygu?
Zindanda başladık, faşizme karşı en büyük savaşı yine zindanda bitireceğiz. Tarih şimdidir!
Doğadan da mahrum bırakılma olan esarette doğanın en çok nesini özledin?
Havasını, heyecan veren doğanın türlü seslerini, kokusunu, bir ağacın altında uzanıp huzurla uyumayı. Ve bir uçurumun kenarında salıncakla sallanmayı.
Ressam olsaydın ölüm orucu direnişini nasıl çizerdin?
Güneşin doğuşuna karşı bir uçurumun kenarında salıncakta sallanan bir çocuk olarak.
Bu direniş sürecinden geriye ne kalacak?
Barış içinde özgür yaşam şarkılarına emek ve can verenlerin direnişleri, hayalleri…
Neler söylemek istersin?
Artık bir şey demek; savaşmak ve ölmek zorunda bırakmayın bizi.
Röportaj: Mizgîn Ronak