HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, önümüzdeki hafta açılacak Meclis’le birlikte Ankara’nın gündemi, Ahmet Şık’ın istifası ve HDP’nin önümüzdeki dönem siyasetine ilişkin değerlendirmelerde bulundu
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, gündemdeki gelişmelere ilişkin aralarında Mezopotamya Ajansı’nın da (MA) bulunduğu bir grup gazetecinin sorularını yanıtladı. Muhalefete yönelik baskılar karşısında sessiz kalmayacaklarını ve sokak faaliyetlerine geri döneceklerini söyleyen Oluç, toplumsal muhalefetin de bunu yapması gerektiğini belirtti. Oluç, Meclis’in önümüzdeki hafta açılması, Ahmet Şık’ın istifası ve Ankara gündemine dair de değerlendirmelerde bulundu.
Oluç’un röportajından bazı bölümler şöyle;
- Meclis haftaya açılıyor, Meclis’e gelmeye ve sokağa çıkma kararı aldık dediniz… Bir planlamanız var mı?
Biz normal sokak faaliyetlerimize geriye döneceğiz. Özellikle Kürt illeri açısından da batıda da bu planlama doğrultusunda normal siyasi faaliyetlerimizi yapacağız. İktidarın, İçişleri Bakanlığının, emniyet güçlerinin bize tutumu son derece rahatsız edici, hukuk dışı, Anayasa dışı olduğunu zaten hep söylüyoruz. Ama koronavirüs salgını günlerinde de bu tutumları insanlık dışı doğrusu. Bize böyle insanlık dışı davranıyorlarsa, biz de o zaman siyasi faaliyetimizi bildiğimiz gibi yaparız dedik ve yapacağız. MYK’de bir planlama yapacağız ve o doğrultuda davranacağız.
- Sokak faaliyetlerimize döneceğiz” dediniz. Biraz açar mısınız?
Yaz ayları için bir planlama çıkaracağız, aşağı yukarı kaba hatları ile belli oldu. Yaz aylarında her zaman yaptığımız siyasi faaliyetleri yeniden devreye koyacağız. İşte halk toplantıları olsun, çeşitli etkinlikler olsun. Elbette halkın sağlığını gözeterek, tedbirlerini alarak bunu yapacağız. Yoksa biz halktan bir kişinin bile rahatsızlanmasını istemeyiz. Ama şu havayı artık kabul etmeyeceğiz: İktidar bütün emniyet güçleri ile her türlü saldırıyı yapmaya devam edecek, ama biz evde kalıp ellerimizi kavuşturup oturacağız, böyle bir şey yok, yani bunu kabullenmeyeceğiz. Zaten Meclis’te açılıyor, Meclis çalışmaları da sürecek. Dolayısıyla siyasi partiler de siyasi faaliyetlerini yapmalılar. Biz bütün siyasi partilere de, sivil toplum kuruluşlarına da öneriyoruz. İktidar her türlü saldırıyı yapacak, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı sıfatıyla her gün muhalefet partilerine ağır hakaretler savuracak, üstelik de bunu koronavirüs salgını tedbirlerinin ne olduğunu açıkladığı bir konuşmalarda yapacak, ama muhalefet partileri diğer toplumsal ve siyasal muhalefet susacak, oturacak, böyle bir şey yok.
Biz elbette ki tedbir alacağız, elbette herhangi birinin sağlığına zarar gelsin istemeyiz. Ama bu artık toplumsal ve siyasal muhalefetin evine kapanması ve sokaktan geri çekilmesi tutumunun iktidar tarafından, emniyet güçleri tarafından kötüye kullanıldığını düşünüyoruz ve artık bu şekliyle bunu kabul etmeyeceğiz. Bütün toplumsal ve siyasal muhalefete de bunu öneriyoruz.
- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin milletvekili transferini engellemesi çağrısı var. AKP’de buna destek verdi ve Haziran ayına işaret etti. Bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz, tutumunuz ne olur?
Bu tartışma nereden başladı, öncelikle bunu konuşmak gerekiyor. Ben AKP sözcülerinin, milletvekili transferi konusundaki sözlerini doğrusu çok manidar buldum. Eğer yanlış bilmiyorsam, bu dönemde AKP İyi Parti’den iki milletvekili transfer etti.
- Bir de MHP var galiba…
Evet. Fakat bu AKP sözcüleri bunu dillendirdikleri için biraz manidar buldum. Milletvekili transferi yapan kendileri. Bu tartışma nereden çıktı? Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir baskın seçim olması halinde DEVA ve Gelecek Partisi’nin seçime giremeyecek durumunda olmaları halinde, onlara imkan sağlayacaklarını söylemesinden kaynaklandı. Eğer iktidar partileri erken seçim, baskın seçim gibi önlemler ile aslında kendilerinden oy alacak olan ve iktidar olmalarını engelleyecek olan siyasi partileri seçim dışında bırakmayı hedefliyorlarsa, siyasi etik açısından sorgulanması gereken iş esas olarak budur. Toplumdaki bütün siyasi akılların, görüşlerin, fikirlerin Meclis’e yansıması gerekir. Bizim tutumumuz hep bu olmuştur. Bizim baraj karşısındaki itirazımız da hep bu olmuştur.
Yüzde 10 barajıyla toplumun çok farklı kesimlerinin Meclis’te yer almasını, temsilde adaleti engellediği için karşı çıkmışızdır yüzde 10 barajına. Diğeri de aynı oyundur. Toplumda zemini olan, karşılığı olan siyasi partiler seçime girmesin diye, türlü oyunlar yapılmaktadır.
İkincisi, seçim yasasında değişiklik yıllardır tartışılıyor. Mesela baraj meselesi. Seçim yasasında değişiklik yapılmalı ve yüzde 10 baraj gibi hiçbir demokratik ülkede olmayan, Türkiye zaten demokratik değil, ama hiçbir demokratik ülkede olmayan barajın anlamı da zaten yoktur ve kalmamıştır. Evet, hem seçim yasasında hem siyasi partiler yasasında bütün anti demokratik hükümler değiştirilmeli. Mesela yeni kurulmuş partilerin seçime girebilme haklarını elde etme koşulları son derece ağır ve manasızdır. Bu seçim ve siyasi partiler yasaları Kenan Evren döneminde, cunta döneminde, diktatörlük döneminde çıkarılmış olan yasalardır. Neden bunun arkasında duruyor iktidar partileri? Bunun da açıklaması yoktur. Biz bu tartışmanın tamamen kendi iktidarlarının bekasını koruyabilmek için yapılan tartışmalar ve adımlar olduğunu düşünüyoruz.
- Demokrasi İttifakı çağrınız vardı. Bu kapsamda çalışmalar yürüttünüz. Demokrasi İttifakı konusunda bir gelişme var mı? Bu konuda aktif görüşmeler var mı?
Demokrasi ittifakını tarif ederken, ağırlıklı olarak bunun anlayışını tarif ettik, politik zeminini tarif ettik. Hangi asgari demokrasi taleplerinde ve zemininde farklılıkları olan partileri bir araya gelebilirler diye. Yoksa bizim bugüne kadar Demokrasi İttifakı tanımımızda örgütsel bir şema tarifimiz olmadı. Bunun zaten bu haliyle doğru bir adım olacağı kanaatinde değiliz. Esas olan siyasi partiler arasında asgari demokratik taleplerin zeminin olması gerekiyor. Bunun içinde epey bir mesafe kaydedildi diye düşünüyorum. Bu illa görüşmeler olması anlamında söylemiyorum ama farklılıkları olan siyasi partilerin tutumlarına baktığımızda, bugün ileri sürdükleri görüşlere, taleplere baktığımızda aslında bunu görüyoruz. Bütün siyasi partiler kuvvetler ayrılığının yeniden tesis edilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bütün siyasi partiler hukukun üstünlüğü, yargıda bağımsızlık ve tarafsızlık sağlanması gerektiğini söylüyorlar. Yürütmenin yargı üzerindeki tahakkümünün kalkması gerektiğini söylüyorlar.
Toplumsal ve siyasal muhalefet açısından Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası demokratik sözleşmelerin uygulanması ve geçerli olması konusunda bir fikir birliği olduğu ortaya çıktı. Evrensel hukuk ilkeleri, hak ve özgürlükler konusunda ortak bir yaklaşım olduğu ortaya çıktı.
Dolayısıyla siyasal partilerin bir demokrasi ittifakını geliştirmek açısından baktığımızda, asgari demokrasi talepleri konusunda temel yaklaşımları büyük bir yan yana yürüyüş, büyük bir ortaklık olduğu görülüyor. Bu bizim açımızdan çok önemli. Bunun mümkün olduğu kadar da yaygınlaşması yani sadece siyasal muhalefette değil, toplumsal muhalefette de yaygınlaşması için bizi elimizden geleni yapıyoruz. Sivil toplum örgütleri, sendikalar, odalar, birlikler bu konuda da geniş bir mutabakatın oluşması için elimizden geleni yapıyoruz. Budur esas önemli olan, demokrasi ittifakının politik zeminin güçleniyor olması ve ortaklaşıyor olması önemli.
- Bazı anketler iktidarın oylarının eridiği yönünde sonuçlar ortaya koyuyor. Sizdeki durum nedir? HDP oyları ne durumda?
Özellikle salgın döneminde yapılan anketlerin ağırlıklı olarak telefon anketleri olduğunu biliyoruz. Ve bu telefon anketlerinin sağlıklı olmadığı kanaatindeyiz. Esas itibariyle Sarayın denetimi altında ve onlarla iş birliği içindeki anket çalışmaları çıkıyor ortaya. Kayyımların atandığı özellikle Kürt coğrafyasındaki illere baktığımızda, çok net olarak, durum iktidar açısından ciddi bir aşağı gidişi göstermeye devam ediyor. Bu kayyım atamalarının iktidar partilerinin, özellikle de AKP’nin Kürt seçmen nezdindeki var olan küçük desteğini de ortadan kaldırma doğrultusunda bir gelişmeyi gösteriyor. Bizim tespitlerimiz bu yönde
Adalet ve Kalkınma Partisi seçmenlerinde bile bu kayyım atamaları gerçekten çok ciddi olarak eleştirildi. Şimdi koronavirüs dönemindeki 13 belediyeye kayyım atanması, bunu perçinledi doğrusu. Bizim de geriye 12 belediyemiz kaldı zaten. Bugün yarın oralara da bir bahane bulup kayyım atayabilirler. Ve böylece planlı olarak hazırladıkları, halkın iradesini gasp etme ve siyasi darbe yapma işinin son aşamasını da gerçekleştirmiş oluyorlar. Darbeci arıyorlar ya çok aramalarına gerek yok, aynaya baksın bu iktidar, darbecilerin kim olduğunu o aynada görürler. Siyasi darbe yapıyorlar halkın iradesine.
- HDP’nin gündeminde kayyımlara karşı yerel yönetimlerden çekilme seçeneği var mı?
Yerel yönetimlerden çekilme diye bir tartışma gündemimizde yoktur. Geçtiğimiz yıl Kasım ayında Ankara’da yaptığımız toplantı ile o konuyu kapattık. Herhangi bir yerden çekilmiyoruz, çünkü o yerleri kazanmak için çok ciddi bedeller ödendi. Çalışmamızdan da asla taviz vermeyeceğiz. Kayyıma karşı mücadelelerimiz, sokakta da devam edecek. Protestolarımız devam edecek. Mahalle mahalle örgütlenmeye devam edeceğiz.
- Ahmet Şık’ın istifası ve ardından Ayhan Bilgen’in eleştirileri var…
Ahmet Şık’ın istifası hakkında MYK’mız bir açıklama yaptı. HDP, diğer siyasi partiler gibi içinde çeşitli görüş ayrılıkları olan bir parti, bu bize aykırı olan bir şey değil. Biz 2019 yılında, 2020 kongresine hazırlık olarak, bir yıl boyunca tüm il ve ilçelerimizde konferanslar yaptık. Ardından bölge konferansları yaptık. Örgütlenme, parti içi demokrasi gibi konuları özellikle tartıştık. Sonunda da Diyarbakır’da merkezi örgütlenme konferansı yaptık, bu tartışmaları raporlaştırarak, bir sonuç ortaya koyduk. Parti içi demokraside nerede eksiklikler var, Genel Merkez ile il ilçe ya da Meclis Grubu ile ilişkilerde hangi sorunlar var. Tüm konuları detaylı bir şekilde masaya yatırıp, tartıştık ve sonuçlar çıkardık. Dolayısıyla biz böyle bir tartışma sürecinden gelerek, 2020 Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz 4’üncü büyük kurultayımızı yaptık.
HDP içindeki tartışma her siyasi partide olduğu gibi vardır, bu demokrasinin gereğidir aynı zamanda. “ekipler tartışması” yok ama HDP’nin içinde bileşenleri vardır, bireyler vardır, çeşitli platformlar vardır. Bu tartışmalar bir şekilde sürer ve bu doğal olandır. Hantallık meselesine gelince. Keşke biraz hantal olsaydık da bu kadar çok koşturmasaydık. HDP’nin il ilçe yöneticilerinin diğer partilerle karşılaştırıldığında -diğer partiler çalışmıyor demiyorum- HDP il ilçe yöneticileri PM üyeleri gerçekten inanılmaz bir performans ile çalışırlar. Tek tük aksamalar olabilir, kimi zaman sağlık nedenleri ya da arkadaşlarımızın yetmezlikleri olabilir, ancak bunlar düzeltilebilir.
Ahmet Şık’ın eleştirilerinin bir kısmı doğru olabilir. Bu eleştiriler o konferanslarda da yapılmıştır. Ama bunların tartışılması, eleştirilmesi bunların özeleştirel bir tarzla yapılması gerekir. Her siyasi partide olduğu gibi her mücadele eden yapıda olduğu gibi, HDP de de yanlışlar ve eleştiriler olur, bunları gidermek için fark ettiğimiz ölçüde adımlar atılır. Bunun için istifa etmeye gerek yok. Ayhan Bilgen de HDP’nin eş belediye başkanıdır. HDP de çok çeşitli görevlerde bulunmuştur. Biz bunları tartışırız. Yanlışlarımız varsa bunları düzeltmeye çalışırız. Bazen eleştirilerde de abartı olabilir onları da tartışarak eleştirenlerle gidermeye çalışırız. Çok eskiden bu yana, şahinler güvercinler diye tartışmalar karşımıza çıkar. Dediğim gibi HDP’nin içinde demokratik tartışma ve eleştiri zemini her zaman vardır. HDP gibi bir parti, iktidarın saldırıları altındaki bir parti kendi içinde demokratik mekanizmaları işletmiyor olsa, zaten o kırılma yaratır. Bizim açımızdan eleştiri özeleştiri mekanizmasının işliyor olması çok önemlidir.
- İnfaz paketi CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülüyor. Esastan başvuru için geç kalındığını düşünüyor musunuz? AYM kararının sonuçları ne olabilir?
İki ayrı başvuru. Birincisinin 10 günlük zamanı vardı, CHP zamanında başvurusunu yaptı. O görüşme Anayasa Mahkemesi’nde henüz sonuçlanmadı. Biz de izliyoruz. Yakında sonuçlanacaktır. İkinci başvuru için 60 gün vakit vardı. CHP o konuda hazırlığını yapıyor. Biz de hazırlığımızı yapıyoruz. Biz de kendi dilekçemizi hazırladık. O konuda hangi noktalar önemlidir, hangi maddelere nasıl itirazlar yapılmalıdır hususunda, bizim de hukuk komisyonumuzun, hukukçu akademisyenlerle birlikte yaptığımız bir çalışma var.
Ben geç kalındığı kanaatinde değilim. 60 günlük süre var. Önemli olan en doğru etkili dilekçeyi sunabilmektir.
CHP’nin çalışmasını da takip ediyoruz bir şekilde. Mutlaka onlarla da bir görüş alışverişinde de bulunacağız. Zaman zaman Meclis’te de bu konuda görüşmeler yapmıştık zaten. Meclis açılınca da görüş alışıverişinde bulanacağız. Burada acil olmayan ve eşitsizliği yaratan maddeler hangisi ise onlar hakkında esas itibari ile başvuru yapılacak ve onun ben doğru bir tutum olduğu kanaatindeyim. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Biz bunun önemli olduğunu düşünüyoruz.
- Teklifi Meclis’e tekrar gönderilip görüşülmesi gibi mi bir karar alabilir?
Çeşitli yolları var. 90 bin civarında insan salındı. Bunların tekrar geriye toplanması söz konusu olamayacağı için salınmamış olanların da bu haklardan faydalanabilmesi için bir içtihat ortaya atıyor olması gerekiyor. O doğrultuda da adım atılması gerekiyor.
- İYİ Parti ile aranızda “görüşme” tartışması yaşandı. İYİ Parti iktidarı eleştirirken şunu söyledi, “Yeniden bir iktidar, yeniden bir çözüm süreci başlıyor” dedi. Kürtlerle diyaloga gireceğini söyledi. İktidar kanadı ile böyle bir görüşme var mı aranızda?
Benim bildiğim hiçbir temas yok. Bu doğrultuda herhangi bir temas yok. Sadece şunu söyleyeyim. Şu anda iktidarın en açık ve ağır saldırılarına maruz kalan HDP’dir esas itibari ile. Yani işte yerel yönetimlerde kayyım atanması ya da biraz önce konuştuk yapılan gözaltı operasyonları. Bizim üyelerimize, yöneticilerimize… Şu anda tam sayıyı bilmiyorum, HDP’li vekiller hakkında Meclis’e gelmiş olan fezleke sayısı 800’ü aşmıştır. Şimdi bu kadar ağır saldırı altındayken, iktidarın bizimle bir ilgili bir çözüm süreci konusunda temasta bulunması, yani pek akılla açıklanabilecek bir durum değil.
- HDP dışında, sizi devre dışı bırakan bir arayış olabilir mi?
Dediğim gibi benim bildiğim bir şey yok. Çeşitli yollar deneyebilirler bizim dışımızda. Bunun da çok akıllı, rasyonel bir politika olduğunu söyleyemem. Çünkü biz şunu söylüyoruz, biz diyoruz ki Türkiye’deki sorunlarımızı, Kürt sorunu dâhil olmak üzere, konuşarak, diyalog kurarak, mücadele ederek çözelim. Şiddet bu konuda çözüm yolu değildir diyoruz. Dolayısıyla bunu söylerken de konuşalım, müzakere edelim derken de bunun çözüm mercilerinin en başında da Meclis gelmektedir diyoruz. Yani Meclis’te bulunan siyasi partiler, muhalefetiyle, iktidarıyla, bu toplumsal, tarihsel, siyasal sorunumuzu çözmek için mücadele etsinler, hani ortak komisyonlar kurulabilir. Çeşitli yollar bulunabilir. İlla şu olsun diye bir dayatmamız yok, ama bunun konuşulması gereken, çözümün üretilmesi gereken yasal ve anayasal anlamda yer Meclis’tir diyoruz. Şimdi bizi dışlayarak bu yapmaya kalkıştığınızda, Meclisi de bu anlamda dışlamış olursunuz.
Siyasetin içindeyiz bu tür adımlar atılıyorsa duyarız, biliriz en azından bunları ama herhangi bir şey yok. Tam tersi gelişme var. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı sıfatıyla konuşurken AKP Genel Başkanı, siyasi hastalıklardan, siyasi virüslerden de kurtulacağız dedi. Ve bunu söylerken de siyasal muhalefeti, Meclis’teki muhalefeti kastederek bunu söyledi. Hani şu şu partiler diye isim vermedi ama muhalefeti kastetti bu lafları ederken. Şimdi yürütmenin en başından bu anlayış ile hareket eden bir iktidarın, doğrusu herhangi bir çözüm arayışı içinde olacağı kanaatinde değiliz.
- Erken seçim tartışmaları da sürüyor. Bir erken seçim bekliyor musunuz?
Ben şuanda iktidarın bu riski üstlenebileceği kanaatinde değilim. Onların aslında önüne gelen ve gerçek olan araştırmalar durumun çok parlak olmadığını gösteriyor. Şimdi seçim deyince, herkes Meclise bakıyor ama sadece Meclis değil ki. Meclis’te milletvekili sayıları yeniden belirlenecek sonuç olarak. Ama esas önemli olan Cumhurbaşkanlığı. Yüzde 50 artı 1’e ihtiyaç var. Şimdi yüzde 50 artı bir, çok riskli bir durum aslında. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu riski, hiçbir şey yokmuş gibi göze almasının çok kolay olduğunu sanmıyorum. Yani yapsa, sonucu kendisi için hazin olacaktır. Bunun farkındalar, dolayısıyla ben durumu toparlamadan, Türkiye’deki ekonomik açıdan yaşanmakta olan ve daha da derinleşecek olan krizi toparlamadan, iktidarın bir erken seçim adımı atacağı kanaatinde değilim.
Biz tabii ki böyle bir şeyi yapacak olursa, aman yapma demeyiz. Ama ben iktidarın o adımı atacağı kanaatinde değilim.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı/Diren Yurtsever