Bundan 34 yıl önce İsveç Başbakanı Olof Palme kendi ülkesinin başkenti Stockholm’da katledildi. Katledilişinin üstünden 34 yıl geçmesine rağmen cinayet aydınlatılmadığı gibi dosya da kapatıldı. İsveç Başsavcılığı dosyayı kapattığını kamuoyuna bir basın toplantısıyla ilan etti.
İsveç Başsavcılığı tarafından 10 Haziran’da gerçekleştirilen basın toplantısında cinayeti araştırma komisyonu başkanı Savcı Krister Petersson yaptığı açıklamada; katil zanlısının Stig Engeström olduğunu ve Engeström’un 2000 yılında intihar ettiği için de soruşturma dosyasını kapatmaya karar verdiklerini söyledi.
Basın toplantısında cinayeti araştırma komisyonu lideri Hans Malander ise PKK hakkında komisyonun görüşünü açıkladı. Malander şunları belirtti: “Bilindiği üzere PKK, Kürt İşçi Partisi’dir. Türkiye’ye karşı özgürlük savaşı veren bir örgüt olarak kurulmuştur. Biz onlardan 20 kişinin ifadesini aldık. Ama elle tutulur bir ispat bulamadık. Bu nedenle PKK de suçlular kategorisinde değildir.”
Olof Palme’nin katledilişinin hemen akabinde İsveç’in Emniyet yetkilileri ve savcıları cinayeti PKK’ye mal etmeye çalıştılar ve bu temelde bazı Kürt yurtseverlerini gözaltına alarak bu kişilerin Palme’nin öldürülmesinde rolü olduğu ve PKK’yle bağlantılı biçimde cinayeti gerçekleştirdikleri yönünde, bir senaryoyu gündeme soktular. Sistemin derinliklerinde oluşturulan senaryo etrafında inandırcı bir algı oluşturmak için de gözaltına alınan kişilerin bir kısmını cezaevinde tuttular, yine bir kısmına uzun dönem gözaltı ve izolasyon uyguladılar. Polislerin, savcıların helikopterle operasyon düzenleyek hedefledikleri Kürt evlerinin kapıları kırarak, evlerini alt üst ederek, küçük çocukların kollarına bile kelepçe vurarak gerçek faillermiş gibi kamuoyuna servis etmeleri, gerek Türk basınında gerekse İsveç basınında failin PKK olduğu yönünde sürekli ve yoğun bir propagandayla oluşturulan algı üzerinden daha sonra Avrupa’da PKK’ye yönelik devreye sokulan saldırı konseptinin bir nevi altyapısı oluşturuldu.
Olof Palme’nin katledilmesi üzerine Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı açıklama şöyle: “Biz Palme cinayetini uluslararası boyutlu olarak değerlendirdik. Palme Kürtlere, ulusal kurtuluş hareketlerine en dostça yaklaşan kişilikti. Amerika’nın Vietnam politikasına karşı çıkmış birisidir. Reagan, Thatcher, Kohl politikalarına ters düşmüş en etkili Avrupalı önderdi. Palme engel olarak görülüyordu. Bir de bu özel savaş güçleri cinayeti PKK’ye yıkarak bir taşla iki kuş vurmak istiyorlardı. Nitekim CIA da var işin içinde, Türk MİT’i de var.” (Yeni Özgür Politika-Şoreş Reşi)
Olof Palme cinayetinin arkasındaki güç odakları ve müttefik bileşkesi, cinayeti Kürt özgürlük hareketine yüklemeye çalıştı. Bununla son derece ağır, vicdansız ve ahlâksızca bir saldırıyı devreye soktular. Palme’nin katledilmesiyle Kürt halkının davasına yönelik saldırı konseptinin bir ayağını da Avrupa’da oluşturdular. O günden bu yana bu konsept sürdürülüyor. Bir halkın davasını kriminalize etmeyle, yasaklamalarla, terörizm yaftasıyla, yüzlerce insanını yıllarca cezaevlerinde tutmayla, binlercesini sorguya tabi tutmayla, siyasetçilerine düzenlenen suikastlara zemin sunmayla, velhasıl çok yönlü bir saldırı stratejisi Avrupa’nın bağrında şekillendirilip pratiğe geçirildi. Bununla Kürtlerin kendilerini dünya kamuoyuna anlatmasının önünü kestiler. Kürtleri diplomasi alanında nefessiz bırakırlarken, diğer taraftan Türkiye’nin Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikasına, yıkım ve katliam politikasına hayat suyu sunuluyordu. Ve sunulmaya devam ediliyor.
Palme’nin konumu ve tavrı
Olof Palme, sosyal demokrat siyasetin parlak bir lideriydi, ülkesinin ve savunduğu siyaset çizgisinin soğuk savaş konseptinin bir parçası olmasını istemiyordu. Bundan dolayı iki kutuplu dünya siyaseti dışında bir siyaset izledi. Etkileyici, samimi ve barışçı vizyona sahip bir liderdi. Kürt sorununa yönelik duyarlı ve demokrat bir yaklaşıma sahipti. Olof Palme Avrupa’nın demokratik değerlerinin temsilini yapıyordu. Demokratik değerler manzumesine sahip bir liderdi. Avrupa’nın kalbindeki bir ülkenin başbakanıydı ve başbakanken katledildi.
Avrupa’nın tavrı
Palme’nin katledilişinin üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen cinayetin aydınlatılmaması, sorumluların açığa çıkarılmaması ve dosyanın kapatılmasına varan tablonun sorumluluğunu sırf İsveç ile sınırlı görmek yanlış bir yaklaşım olacaktır. Cinayetin aydınlatılmamasında ve arkasındaki güç odaklarının açığa çıkarılmamasında Avrupa siyasetinin hiç mi payı yok? Cinayetin açığa çıkarılmamasının Türkiye’nin NATO ile olan bağı ve Kürt meselesiyle bağı yok mu? Yok olduğunu saymak akla ziyan bir durum. Şimdiye kadar katliamın aydınlatılmaması, hakikatin karanlığa gömülmesi son derece ürkütücü bir durum. Avrupa siyasetinin, Avrupa değerlerinin kendine saygısı gereği suikasti açığa çıkartmaları gerekiyordu. Avrupa bunu yapmadı, kendi bağrında karanlığa yol verdi. Bunun Avrupa’nın geleceği açısından tehlikeli bir yol olduğu açıktır. Suikasti araştırma komisyonunun sunduğu raporun Avrupa basınında, kamuoyunda ve siyasi çevrelerde ciddi düzeyde bir sorgulamaya ve değerlendirmeye tabi tutulmaması da düşündürücü bir durum.
Kürtlerin beklentisi
Palme cinayetini Kürtlere, Kürtlerin davasına ve özgürlük mücadelesine mal etme politikası, siyaset tarihinin en kirli, en çirkin ve en ahlâksız politikalarından biridir. Palme cinayeti üzerinden Kürtlerin davası, Kürtlerin mücadelesi büyük bir iftiraya, karalamaya ve saldırıya maruz kaldı. Palme’nin katledilmesi üzerinden Kürtlere yönelik devreye sokulan saldırı konsepti; manevi, itibari ve diplomatik açıdan Kürtlerin mücadelesine çok büyük bir zarar verdi. Kürtlerin beklentisi; 1986 yılından bu yana Kürtlerin mücadelesine yönelik Avrupa’da devreye sokulan saldırı konseptine Avrupa’nın son vermesi, Türkiye’nin yıkım politikasına destek olmaması, Kürt sorununun barışçıl-demokratik temelde çözümüne katkı sunan bir politikaya yönelmesi ve başta İsveç olmak üzere Kürtlere yönelik haksız uygulamalarda bulunan devletlerin yaptıklarıyla yüzleşerek telafi yoluna gitmeleridir.