Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları sona erdi. Olimpiyatlar vesilesiyle her ne kadar futbol için söylenmiş bir söz olsa da kapitalist sistem içinde “sporun sadece spor olmadığı” bir kez daha teyit edildi. Olimpiyat oyunlarının şehir içinde gerçekleştirilmesi hedefiyle birçok evsizin şehir dışına sürüldüğü, sporun dünya halkları arasında dostluk ve kardeşlik değil de rekabet olarak yaşandığı olimpiyat oyunları, kapitalist sistemin günümüzde içinde bulunduğu durumu özetler nitelikteydi.
200’den fazla ülke sporcusunun yarıştığı ve Rusya’nın Ukrayna işgali nedeniyle çağrılmadığı olimpiyat oyunlarına, Filistin ulusuna yönelik soykırım suçu işlemeyi sürdüren İsrail’in çağrılması ise tam bir burjuva ikiyüzlülüğüne işaret ediyordu. Dahası olimpiyat oyunları kapitalist sistemin krizinin ürünü olarak önü açılan ve dünya çapında gittikçe güçlenen faşist akımların ve ırkçılığın özellikle boksta cinsiyet tartışması üzerinden estirilen kadın ve farklı cinsel yönelimlere düşmanlığın yükseltildiği bir zeminde gerçekleşti.
Olimpiyat oyunlarının açılış töreni üzerinden estirilen “dini hassasiyet” ve cinsel yönelim düşmanlığı, emperyalist kapitalizmin andaki durumuna işaret ettiği kadar önümüzdeki yıllardaki gerici politik yönelimini de gösteriyordu. Açılış töreninde Fransa’da sınıf mücadelelerinin doğrudan ürünü olarak, Kraliçe Marie Antoinette’i temsil eden kesik başlı manken görseliyle, Fransız Devrimi’nin simgelerinden biri olan “Ah! Ça ira” (Ah! İyi olacak) marşının söylenmesinden, İsa’nın “Son akşam yemeği” göndermesine kadar birçok konuda tartışma yaşandı. Tartışmalar, burjuva demokrasisinin burjuvazi için olduğunu ve sınıf çıkarları gerektirdiğinde burjuvazinin tarihsel düşmanlarıyla işbirliği içine girmekten bir an olsun çekinmeyeceğini de gösterdi.
Olimpiyat oyunlarının Türkiye’nin hali pür melali açısından da bir karşılığı vardı elbette. Oyunlar, Türk hakim sınıflarının süregelen iktidar mücadelesinde araçsallaştırıldığı bir işlev gördü. Cumhurbaşkanı Erdoğan olimpiyat oyunları açılış törenine “torunundan aldığı haber” nedeniyle gitmediğini açıkladı. Sonradan öğrenildi ki asrın lideri(!), olimpiyat açılış törenine davet dahi edilmemişti. Ancak buna rağmen “dünya lideri” Erdoğan, Papa Franciscus’la yaptığı telefon görüşmesinde, “olimpiyat açılış törenini ve İsrail’i şikayet ettiğini” açıkladı.
Her fırsatta “bir dünya gücü” olduğunu propaganda edenlerin pasaportuna sahip sporcuların olimpiyat performansı, gerçeğin kendisini özetler nitelikteydi. Olimpiyat oyunları madalya dağılımı ve ortaya çıkan sonuç, TC devletinin emperyalizme bağımlı yarı sömürge ekonomik alt yapısının diğer üst yapı kurumları gibi sporu da belirlediğini gösteriyor. TC devletinin emperyalist kapitalist sistem içinde hemen her alanda geri bıraktırılmış bir ülke olması gerçekliği, olimpiyat oyunlarında hiçbir spor dalında başarı kazanılmamış olunmasıyla da teyit edilmiş durumdadır. Ama sadece bu da değil, ekonomisi çökmüş, başta Kürt ulusal mücadelesine yönelik olmak üzere halka açtığı savaşa bütçesinin önemli bir bölümünü veren bir iktidarın spora ve sporculara para ayıracağını düşünmek zaten saçmalık olurdu.
Öte yandan Türkiye’nin atıcılık dalında bir kadın ve erkekten oluşan karma takımın erkek atıcısının teknik donanımsız ve eli cebinde atış yapmasının dünya çapında ilgi görmesi, bir yanıyla insanın teknolojik bağımlılığına itirazı içerdiği anlamı gibi lanse edilse de, kapitalist barbarlık çağında bir pozdan algı ve imaj oluşturma başarısına işaret etmektedir. Türk devleti yetkililerinin sonradan fark ettikleri ve her zamanki sakillikleriyle işin cılkını çıkardıkları bu poz, olimpiyat oyunlarında zevahiri kurtarma işlevi görmüş durumdadır. Sportif bir başarı olmayınca sıradan bir atış pozisyonunun dünya çapında ilgi görmesiyle yetinilmiştir.
Olimpiyat oyunlarına ana muhalefet partisi CHP’nin ilgisi ise dikkat çekidir. Türkiye’de iş cinayetlerinin artarak sürdüğü, ürettiğini satamayan köylünün yollara düştüğü, milyonlarca işçinin asgari ücrete ve yine milyonlarca emeklinin açlık sınırı altında ücrete mahkum edildiği, kadınlara ve cinsel yönelimlere karşı nefret cinayetlerinin işlenmeye devam ettiği, sokak hayvanlarının işkenceyle katledildiği günlerde ana muhalefet partisi CHP’nin tam kadro olimpiyat oyunlarını izlemesi ve yüzbinlerce euroluk olimpiyat evi açılışı yapmış olması manidar.
Gerçekleşmesi kesin olan İstanbul depremine hazırlanmak yerine İstanbul’da olimpiyat yapmaya çalışmak, burjuva muhalefetin halkın çıkarlarını değil kendi iktidarını öncelediği anlamına gelmektedir. Depreme hazırlanmak yerine olimpiyat yapmaya aday olmak politik bir tercih olarak şekillenmektedir.
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları bir kez daha Türkiye toplumunun içine düşürüldüğü duruma işaret etmektedir. “Türkiye Yüzyılı” propagandasının, gerçekte emperyalist kapitalist sistemin ucuz işgücüne dayanan, ağır çalışma koşullarına sahip, açlık ve yoksulluk içinde yaşamak ve çalışmak zorunda bırakılan bir halk gerçeği olduğu görülmektedir. Türk hakim sınıflarının iktidarıyla, muhalefetiyle halkın çıkarlarını değil de kendi çıkarlarını öncelediğini göstermektedir.