AKP-MHP hükümeti hemen hemen bütün alanlarda Türkiye’yi batma aşamasına getirdi. Yoksulluğun ve işsizliğin zirve yaptığı bir dönem yaşanıyor. Üretim sıfıra yakın düzeye indi, ülke çok rahat ihracat yapabileceği ürünleri ithal eder oldu, üretici çöktü, tüketici hemen her şeyi olağanüstü pahalıya tüketir duruma düştü. Boşaltılan köylerin yanı sıra yanlış tarım politikaları yüzünden hayvancılık öldü, saman dahi dışarıdan alınır oldu. Hatalı yatırımlar ve yakın çevrenin zenginleştirilmesi adına ülke beton yığını haline getirildi. Var olan ve ihtiyaca yeter haldeki havaalanları kapatılarak yerine milyarlarca dolar borçlanılıp yeni ve daha kötüleri yapıldı. Kapalı alanda hizmet veren kafe, restoran vs. aile bireylerine ve yandaşlara peşkeş çekildi. Yoksulların kullanamayacağı fiyatlarla üzerinden geçilebilen otoyollar, ‘geçiş garanti sayısını’ İngiliz hukukuyla garantiye alan şirketler tarafından yapıldı, devlet (esasen toplum) bu şirketlere milyarlarla ifade edilen borca sokuldu. Elde avuçta var olan ne varsa kamuya ait, hepsi satıldı. Hatta olmayan şeyler dahi (İstanbul’da yeni boğaz projesi gibi) başta Katarlılara ve yandaşlara yok pahasına sunuldu.
İktidar olduklarında toplam dış borç yüz yirmi milyar, 1 dolar 1.60 TL iken şimdilerde borcun beş yüz milyar doların üzerinde olduğu söyleniyor ve dolar yedi liranın üstünde. Sadece bir yıl içinde ödenmesi gereken taksitler (Otoyollara ödenecek miktarla birlikte) 180 milyar dolar. Maliye bakanına göre devletin kasasında var olan döviz miktarı ise sadece 80 milyar, onun da 60 milyarı bankaların parası. Yani devletin 20 milyar doları kalmış durumda. Bunun da bir bölümü ‘dolar başını alıp on on beş liralara gitmesin diye’ piyasaya sürülecek. Yani bu yıl ödenmesi gereken borç ödenemeyecek, muhtemelen bankalardaki halka ve şirketlere ait dövizler, basılacak olan TL ile ve emrivaki yapılarak değiştirilecek… Yani bunun Türkçesi batak…
Peki bu durumu iktidarı paylaşanlar görmüyor ya da bilmiyorlar mı? En iyi onlar görüyor, en iyi onlar biliyorlar… Bir yıl daha beklemek durumunda başlarına gelecek olanı, iyiden iyiye küçüleceklerini, kendi kitlelerinin dahi önemli bir bölümünü yitireceklerini en iyi onlar biliyorlar tabi. İşte bundan dolayıdır ki ERKEN SEÇİM GÜNDEMDE. Muhtemelen bu sonbaharda bir erken seçim yapmaya çalışacaklar. Zira ekonomik çöküşün ve corona konusundaki yalanların halk tarafından anlaşılmasından önce bir seçim yaparak siyasi ömürlerini biraz daha uzatmak isteyecekler. İşte bundandır ki bazı şeyleri yapmaya başladılar bile… Bu süreçte iktidar koalisyonunun önündeki ana engel CHP değil. Bunca olanağa, yönetenin yönetememesine rağmen ana muhalefet partisinde sağlam bir muhalefet ve yükseliş yok. Son belediye başkanlığı seçimlerindeki ‘başarı’ CHP’nin değil, oldukça akılcı politika izleyerek bir seçim taktiği izleyen HDP bileşenlerinin… Hem koalisyon hükümetine, hem de CHP’ye mesajı ileten, gücünü gösteren HDP oldu ve anahtar ve belirleyici ve çözüm yapısı olduğunu ve bundan böyle kendisinin hesaba katılmadan atılacak adımların boşa çıkacağını hissettirmiş oldu… Bunu CHP ne kadar anladı bilemem ama iktidar koalisyonu çok iyi anladı. Yani üzerine gidilmesi gereken esas gücün HDP olduğu şimdi her zamankinden daha iyi biliyor. Kalemşörleri faaliyette, tv görevlileri faaliyette, sosyal medyada Kürtlerin ve parti bileşenlerinin kafalarını karıştırmak için elden gelen her şey yapılıyor… Kapatmak, dışarıda kalan vekil ve yöneticilerin bir kısmını daha tutuklamak, baskı ve zulmü artırmak dahil her türlü kirli işe girişebilirler. Peki bütün bunlar çare olur mu? Kuşkusuz olmaz, ondan fazla partimiz var. Herhangi biri bünyesinde sürer mücadele, sonuçta parti siyasi yaşamda idealleri kesişen kitleleri bir arada tutan araç. Şimdi esas başlığa gelmek istiyorum. Yerel seçimde uygulanan ve AKP’ye gününü gösteren taktikten hareketle CHP, HDP’yi çantada keklik saymamalıdır. Onun hem iktidara hem de CHP’ye bir ders olduğunu yukarıda belirttim. Genel seçim politikasının böyle olmayacağı iyi bilinmelidir. HDP, üzerinde baskı olmadığında CHP kadar milletvekili çıkarabilecek bir güce sahiptir. Genel seçimlerde kayıtsız şartsız olarak herhangi bir yapıyı desteklemesini ihtimal dahilinde görmem. Partinin hiçbir bileşeni ve halk böyle bir şeye sıcak bakmaz ve olur vermez diye düşünüyorum. HDP, bu seçimde kendi belirleyeceği bir zeminde iktidarın parçası olmaya adaydır. Başta Kürt ve emek sorununun çözümü konusunda ilkeleri kayıt altına alınmış ve yapılacakların halka açık, aleni duyurulmuş olduğu bir ortaklığın içinde olabilir. Bunun dışındaki seçenekler rüyadır.
Son olarak da, almaya başladığım birçok mesajdaki ‘Sine-i Millet’ önerilerine bir iki cümle ile değinip bitireyim. ‘Halkımız sömürgeci Meclis’ten çekilmeli, sine-i millete dönmelidir.’ Tabi! Emriniz olur! Kürtler boşaltsın alanları, AKP, kendi alanlarında yitirdiği oylar yerine bölgedeki vekillerin tamamına adını yazdırsın, MHP desteğine dahi ihtiyaç duymadan tek başına iktidar olsun. AKP’lilik yapacaksanız açıktan yapın. Bu kadar kıvırtmanın anlamı yok, zaten ‘yurtseverlik, Kurdilik’ adı altında yaptığınız numaraları yiyecek kimse de yok…