Bilgisayar, internet, akıllı telefon gibi kimi kitle iletişim araçlarındaki olağanüstü gelişmeler bütün hızıyla sürüyor. Bunun nereye varacağını kestirmek olanaksız. Bu baş döndürücü gelişmelerin birey ve toplum açısından doğurduğu (ve doğuracağı) sonuçlar, toplum yapısını açığa çıkarma bakımından önem taşıyor. Bu alanda süregelen tartışmalar iki farklı eğilim ortaya koymuştur. Bunlardan ilki özellikle televizyonun, bireyleri, değişik toplumsal kümeleri ve ulusları birbirine yakınlaştıran, kültür ürünlerini dünyanın en ücra köşelerine kadar taşıyan büyük bir güç olduğunu belirten eğilimdir. Buna karşılık yığın iletişiminin gerçek kültürü tehdit eden, balon bir kültüre yol açtığını, toplumun kültür ve zevk düzeyini alabildiğine basite indirgeyen, şiddet eğilimlerini özendiren bir yapıya sahip olduğunu ve hazır bilgilerle elde edilen kültürün geliştirici olamadığını savunan karşıt görüştür.
Günümüz Türkiye’sinde yayın politikaları bu ikinci görüşü doğrular niteliktedir. Özellikle kitleler arasında en çok rağbet gören televizyon, şovlar, diziler, spor olayları, politik tartışmalar ve yarışma programlarıyla hiçbir kitle iletişim aracı tarafından aşılması kolay olmayan bir hegemonya kurmuştur.
***
Konunun uzmanları izlemekle sınırlandırılmış, bakmaya karşı okumayı, yönlendirilmiş bir hayal kurma ve gerçeğin özgürce üretilmesi olarak tanımlıyor. Bu durumda okuyucu, aktif olarak kendi benliği ile dış gerçeği bir araya getirerek okuduğu metinlerden kendine özgün bir gerçek yaratıyor. Diğer bir söyleyişle, okumak bir bireyin ruhsal dünyasının harekete geçirilmesini ifade ediyor.
Son zamanlarda gençlerin zaten az olan kitap okuma alışkanlıklarından uzaklaşarak sanal âlemin bir alışkanlık haline geldiğini görüyoruz.
Medyanın ve diğer iletişim araçları da sanat ve edebiyata ilgiyi zaman israfı sayıyor artık. İşin ucuz olanına kaçıyor. Toplum şiir ihtiyacını piyasa şarkı sözleriyle, öykü, roman ihtiyacını; ucuz, estetik değerlerden yoksun dizilerle gidermeye çalışıyor.
Verilere göre; Türkiye’de toplum günün büyük bir kısmını televizyon izleyerek geçiriyor. Ülkelerin televizyon izleme oranlarına göre, Türkiye günde 330 dakika televizyon izleme oranıyla rekor kırıyor. Buna karşılık: “Son üç ayda kaç kitap okudunuz?” sorusuna yüzde 36’sı hiç okumadım diyor. Toplumun yüzde 22’sinin hiç kitabı yokmuş.
Yine bir fikir oluşturması bakımından bir örnek: Ders kitapları haricinde basılan kitap sayısı Almanya’da 65 bin, İngiltere’de 48 bin, Fransa’da 39 bin, Brezilya 13 bin iken Türkiye’de sadece 6 bin oluyor…
Oysa kültür ve sanat, nesneleşmiş, parçalanmış, yabancılaşmış insanın asıl kimliğine kavuşması bakımından önemli bir işleve sahiptir.
Bunun topluma yansıması ve yaygınlaşmasında kitap fuarlarının katkısı küçümsenemez. Bu acımasız sanal çarka karşı bir nebze de olsa soluk aldıran etkinlikler.
***
Birkaç yıldır bu konuda eksiklik yaşayan Diyarbakır, bu yıl bu eksikliği gidermek adına bir fuara imza attı.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) ile paydaş olan fuar firmasıyla 16-24 Aralık tarihleri arasında Mezopotamya Fuar ve Kongre Merkezi’nde Diyarbakır Kitap Fuarı düzenlendi. 4 yıl aradan sonra düzenlenen çok dilli ve çok kültürlü fuara, 200’e yakın yayınevi katılım sağlıyor. Onur konuğunun Murathan Mungan olduğu fuar, yaklaşık 300 yazarın katılımıyla söyleşi, panel ve imza etkinlikleriyle devam ediyor.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) ile Eylül Fuarcılık’ın ortak düzenlediği, Mezopotamya Kitap Fuarı, geçen Cumartesi günü (16.12.2023) açılışını gerçekleştirdi.
Fuar, Kürdi yazar ve yayınevlerinin ağırlıkta olduğu çok dilli, çok kültürlü bir duruma hitap etmesi bakımından da dikkat çekiyor.
Çevre il ve ilçelerden de katılımın olduğu ve her gün binlerce ziyaretçi ve okurun katılım sağladığı fuar 24 Aralık Pazar gününe kadar sürecek.