Tarih boyunca kadına dair her şey, erkek akıl tarafından yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Bu yargılamaların izini sürdüğümüzde cadı olarak tanımlanan kadınların; özgür, direnen ve bilge kadınlar olduğunu görüyoruz
Bahar Akdemir*
“Karanlığın güçleri, aklımızı ve yüreğimizi bastırmak için günah sözcüğünü yaratan o güçler kendilerini göstermeye kalktıklarında korkamayız, korkmamalıyız. (…) Toplumun bize dayattığı yolda değil, kendi yolumuzda yürümeyi yeğleyebileceğimiz yeni bir dünyaya giriyoruz. Gerekirse, bir kere daha karanlığın güçlerinin karşısına dikilebiliriz. Sesimizi ve yüreğimizi kimse susturamaz.”
Sesimizi ve yüreğimizi bastırmadan, tarihin karanlığına doğru yeni bir dünyaya giriyoruz ve korkmuyoruz. Biliyoruz ki, kadının gizlenen tarihi unutulmuş kutsal bir yazıdır. Ve biz bu unutulmuş yazıyı hatırlatmak istiyoruz. Tarih gibi tüm bilme yapıları ve toplumsal kurumlar erkek aklın kendisini sistematik bir şekilde yeniden ürettiği yapılardır. Erkek aklın ürettiği tarih içinde gizlenen, bastırılmaya ve yok sayılmaya çalışılan kadının tarihi aydınlatılmalıdır. Toplumsallık olgusu, kadın kırımıyla birlikte yok edilmiştir. Ancak kadının gizlenen tarihi aydınlatılırsa, insanlığın kendi özüne dönüşü mümkün olacaktır. Erkek aklın, iktidarı oluşturup, bunu kurumsallaştırması binlerce yıllık hile ve kurnazlıkla inşa edilmiştir. Bunu yaparken kadın eksenli doğal toplum yaşamını yok etmiş, onun nüvelerini önce mitolojik daha sonra dinsel anlatılarla toplumsal bellekten silmek istemiştir. Tarih boyunca erkek akıl kendini inşa ederken “kadını” parçalı ele alıp, onu kimliksizleştirmiştir; köle, fahişe, baştan çıkarıcı, şeytan, cadı kadın gibi daha çok sayabileceğimiz birçok tanımlama içinde bedeninden ruhuna, emeğinden varlığına kadar kadın parçalanmıştır. Öyle ki ekonomik, hukuki, siyasi, askeri tüm diğer değerlendirmeler bunun üzerine inşa edilmiştir.
Tarih boyunca kadına dair her şey, erkek akıl tarafından yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Bu yargılamaların izini sürdüğümüzde cadı olarak tanımlanan kadınların; özgür, direnen ve bilge kadınlar olduğunu görüyoruz. Bu kadınlar, erkek zihniyetin kendisine tehdit olarak gördüğü ve yaktığı kadınlardı. Orta Çağ’ın sonu, kapitalist modernitenin başlangıcına denk düşen bu dönemde cadı yargılamaları; kilisenin engizisyon mahkemelerince gerçekleştirilmiştir. Engizisyon, “dini bırakanları geri döndürmek ve başkalarının da dinden uzaklaşmasını engellemek için” 13. yüzyılda Katolik Kilisesi tarafından oluşturuldu. Bu kurum kilise adına bir polis gibi hareket etti. Şöyle ki, Papa VIII. Innocentius, cadılığı mahkûm etmek için 5 Aralık 1484’te bir ferman yayımlamıştır. Daha sonrasında Papa, H. Kramer ve J. Sprenger ismindeki kilise adamlarını cadılığa dair kapsamlı bir araştırma yürütmeleri için yetkilendirdi.[1] Kaleme alınmış raporlar Malleus Maleficarum (Cadıların Çekici) ismiyle yayınlandı. Malleus Maleficarum’un cadılığı kadın kimliğiyle özdeşleştirmesi, kutsal kitap ve erken dönem kilise babalarının cinsiyet ayrımcı yaklaşımları göz önünde bulundurulduğunda yeni olmamakla birlikte, cadı=kadın savını ispata yönelik çabası, kitabın ana eksenini oluşturan radikal bir yaklaşımdır.[2] Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere “Çekiç” (malleus) direnen, özgür ve bilge olan kadın kimliklerini ezmek için kullanılmıştır. Cadıları ezmek için hazırlanan çekicin, haklı nedenlerle havaya kaldırıldığına ilişkin çabaların en somut örneği femina (Latincede kadın) kelimesinin etimolojisi üzerine yapılan oyundur, kitapta fe (inanç, güven, namus, güvenilirlik) ve minus (eksi) köklerine göre ayrıştırarak, kadını inancını çabuk kaybeden, güvenilir olmayan kişi diye tanımlanmıştır.
Cadı/büyücü avı, Orta Çağ sonlarında, Katolik Kilisesi’nin halkın karşısında giderek zayıflayan, tükenen gücünü sürdürebilmesine imkân tanıyan en güçlü araçtı. Kapitalizmin inşa sürecine denk gelen bu döneme hâkim kılınmak istenen anlayış; kadını vahşi doğanın bir parçası olarak tanımlamıştır. Doğanın ve kadının sırlarının zorla, işkence ile alınabileceğini savunan bu anlayışın temsilcilerinden olan Bacon, aynı zamanda cadı yargılamalarının da savcısıdır. Bu anlayışla kadın denetim altına alınmak ve zorla fethedilmek istenmiştir. Ehlileştirilmesi gereken potansiyel bir düzensizlik kaynağı olarak tanımlanan bilge/şifacı kadınların bilgisi erkeğe ait kılınmak istenmiştir.
Cadı yargılamaları; engizisyon mahkemelerinde şekli olarak yürütülmüş olup, hüküm en baştan belirlenmiştir. Mantık dışı yöntemlerin uygulandığı bu yargılamalarda örneğin; yargıç tarafından bir soruya cevap vermesi istendiğinde yere bakan ve “mırıldanarak” konuşan bir sanık, büyük olasılıkla bir iblisten tavsiye alıyordur düşüncesi hakimdi. Yargılamalar sonunda kullanılan infaz yöntemi; “diri diri yakılma” tam anlamıyla bir “imha” ve “temizle(n)me” anlamına gelir. Bu infaz yöntemiyle kadının bedenine dahi tahammülün olmadığını ve geriye sadece küllerinin bırakıldığını görmekteyiz. Geçmişten bugüne değişmeyen haliyle erkek akıl yok etmeye, yakmaya ve direnen kadınları yargılamaya devam etmektedir.
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu Üyesi
**Savunmanın Sözü köşemizde 8 Mart’a kadar kadın özgünlüğünde yazılar yazarak kadın dizisi oluşturmaya karar verdik. ‘Tarihte Kadın Yargılamaları: Cadı Avları’ yazısı serinin ikinci yazısıdır.
[1] Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi (s.148)
[2] Ortaçağ Avrupası’nda Cadılar ve Cadı Avı (s.294)