Makul kadın olmayı reddediyor ve erkek aklın ürünü olan bu sisteme meydan okumaktan korkmuyoruz
Çağla Leyla Kaya
Kadınlara tarih boyunca seslerini çıkarmamaları gerektiği, aksi halde başlarına kötü şeyler gelebileceği, hatta ölebilecekleri söylendi. Ancak sessizliğe bürünmenin varoluşlarına aykırı olduğunu bilen kadınlar, hiçbir zaman bütünüyle teslim olmadılar ve olmayacaklar. Bundandır ki, Maya Angelou’nun da dediği gibi ne zaman bir kızkardeşimiz sesini duyurmak için ayağa kalksa, planlanmamış bile olsa, tüm kadınlar için ayağa kalkmış olur.
Prehistorik dönemlerde kadın ve erkek, hayatın içinde ayrışmadan yaşamını sürdürebilirken, erkek akıl ürünü olan devletli yapılar oluştuğunda bu ayrımın ortaya çıkmasına neden olan neydi? Doğal toplum sürecindeki insanların yaşam pratiği ve kadının doğurganlığı ile ilintili olarak erkek akılda yerleşen düşünce: kadının doğaüstü güçleri olduğuna inanması ve buna kesinlikle savaş açması gerektiği olabilir mi? Kadının toplumda düşürülmesini isteyen ve eşit olmanın sağlamış olduğu insanca yaşam düzeninin neden bozulmak istendiği sorusunun cevabını/cevaplarını kesin olarak bilemesek de, günümüz dünyasından geçmişi yorumladığımızda belirli nedenlere ulaşabiliriz. Ve her birimiz kadın olmanın getirdiği tarihsel süreçteki toplumsal travmaları kendi tecrübelerimizde yeniden deneyimleriz.
Günümüze ulaşan kalıntıların işaret ettiklerine baktığımızda; kadın kimliğinin ve emeğinin kısacık insanlık tarihinde ciddi bir değişime uğraması bize ortada bir savaşın var olduğunu ve geçmişten günümüze sistematik olarak bu savaşın derinleştiğini gösterir. Erkek akıl, kadınlar üzerinde tahakküm kurabilmenin, kadınları baskı altında tutabilmenin yollarını aradı. İtaatkâr toplumu kusursuz şekilde inşa etmenin yolu, talep etmeyen ve sorun çıkarmayan “makul kadınların” yaratımı ile mümkün kılınmasından geçiyordu. Yeniden yaratım sürecinde sesini çıkaran kadınlar dışlandı, işkenceye maruz bırakıldı, öldürülebileceği tehditleri ile karşı karşıya bırakıldı. İnsanın doğalına aykırı olan devletli yapılarda ortaya çıkan kötü yönetimde değişen ihtiyaca göre, cezanın birilerine kesilmesi gerekiyordu. Bu yapının devamlılığı için en uygun yol, bir düşman yaratmak ve dikkatleri buraya çekmekti. Patriyarkanın yarattığı sistem günümüze ulaşmadan önce, yüzyıllar boyunca kadın kırımı yaparak varlığını sürdürdü. Kadınların ikincil konuma getirilmesi için mevcut toplumu yeniden inşa sürecine girdi.
Mesela, toplayıcılık/avcılık döneminde kadınların bitkileri tanıması ve iyileştirici özelliklerinin farkına varması ile bu keşifler kadın belleğinde yer edinerek toplumsal hafıza aktarımı yoluyla günümüze ulaştı. Doğa ile uyumlu ekolojik yaşam tarzı, şifacılık yeteneği doğal toplum sürecinde sorun oluşturmazken, devletli yapıya geçildiğinde erkek akıl, kadının yeteneğini etkisiz kılarak bilgiyi ve gücü tek elde toplamayı arzuladı. En az iki yüzyıl boyunca sürdüğü bilinen “cadı avları” yani kadın kırımı, toplumsal itibarsızlaştırmanın görünür olduğu dönem olması itibariyle kadınların tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Kadının şifacı olması, yaraları iyileştirmesi büyü olarak adlandırıldı ve bu yetenek erkek akıl tarafından suç haline getirildi. Biliyoruz ki, kadına ait yetenekler erkek ile özdeşleşse idi, suç olarak sayılmazdı. Tek tanrılı din ile yönetimlerden kapitalist sisteme geçilirken seküler mahkemelerde belirli ihlalleri cezalandırmak yerine, artık kadınların davranışlarının hoşa gitmemesi nedeniyle keyfi bir tutum sergilendi. Günümüz yargı mekanizmasını şekillendiren bu tutum, ortada işlenen ciddi bir suç olduğu iddia edilmesine karşın suçun failinin kim olduğuna göre farklı sonuçlar doğurdu. Suçun belirli unsurlarının mevcut olmasına rağmen, faile göre işletilen ikili bir sistem yaratıldı. Failin kadın veya erkek olmasına göre, yargılamanın farklılık gösterdiği bu sistemin gerçeğidir. Örneğin, evrensel olarak insan öldürmek suçtur ve bu suçun istisnası, öldürme eyleminin yalnızca meşru müdafaa zemininde gerçekleşmesidir. Ancak bunun yanı sıra, deneyimler sonucunda biliyoruz ki, görünmese de tüm gerçekliğiyle var olan diğer bir cezasızlık unsuru failin cinsiyetidir. Yani hukukun meşru müdafaa istisnasına failin erkek olması istisnası da bu sistem tarafından eklenmiştir. Çünkü birçok kadın cinayetinin cezasızlık veya iyi hal indirimleri ile sonuçlandığının şahidiyiz. Dolayısıyla evrensel erkek yasaların, toplumlardaki infiallerin önüne geçmek için yaratıldığı iddia edilse de, gerçek öyle değildir. Neyse ki yüzyıllar boyunca patriyarkaya karşı mücadele eden kızkardeşlerimizin kazanımları sayesinde bu sistemde delikler açılmaya başladı. Her ne kadar yüzyıllar önce başlatılan kadının düşürülme çabası, toplumun en küçük yapı biriminden yargı mekanizmasına kadar her alana sirayet etse de; makul kadın olmayı reddediyor ve erkek aklın ürünü olan bu sisteme meydan okumaktan korkmuyoruz. Biliyoruz ki, sistemin karşısında duran her kadının sesini çıkarmasına yönelik her alandaki ve her türlü baskı politiktir. Kadınların özgürlüğünün zaptedilemesinin mümkün olmadığını kızkardeşlerimizin yüzyıllar boyunca süren direnişlerinden görüyoruz ve diyoruz ki, Mirabel kardeşlerden Rojavalı kadınların direnişine kadar sürdü bu mücadele, sürmeye devam edecek.
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu Eşsözcüsü
*Savunmanın Sözü köşemizde 8 Mart’a kadar kadın özgünlüğünde yazılar yazarak kadın dizisi oluşturmaya karar verdik. ‘Makul kadın’ inşası’ yazısı serinin üçüncü yazısıdır.