Ayşe Özdemir
Yakın tarihin en büyük afetlerinden biri olan Maraş’taki depremlerin üzerinden yaklaşık bir ay geçti. Etkileri ve yarattığı tahribatla sarsıntının gerçekleştiği bölgeleri birer apokaliptik şantiyeye çeviren depremlerin, Türkiye’deki iç dinamikleri de büyük oranda tetiklediği görülmektedir. Sarsıntının yaşandığı bölgelerdeki sosyal, siyasal ve iktisadi fay hatları, depremden sonra yeni bir boyut kazandı.
Sadece depremin gerçekleştiği bölgeleri değil aynı zamanda Suriye, Kürdistan ve Türkiye toplumunun bütün kesimlerini etkileyen sarsıntının, kadınlar başta olmak üzere ezilenlere ve dezavantajlı gruplara etkisi daha katmerli bir şekilde gelişim göstermektedir. Öte taraftan bu sarsıntı kadınlar başta olmak üzere dezavantajlı, ezilen diğer grupların yıkımın mahiyetine paralel olarak ihtiyaç duyduğu dayanışma ve örgütlülüğü de yeniden ortaya koymuştur.
Türkiye siyasal hayatı yüzyıllık tarihinin en önemli seçimlerine hazırlanırken, Maraş’taki depremlerle beraber ortaya çıkan yıkımın nasıl sonuçlar yaratacağı ve siyasal matematiği nasıl şekillendireceği ise belirsizliğini koruyor. İnsanların yasını bile tutamadığı bir felaketin, toplumsal ve psikolojik yansımalarının da mutlaka önemli sonuçları ve etkisi olacaktır.
2015’ten itibaren periyodik olarak zaten büyük bir çöküntü yaşayan, pandemiyle birlikte ivme kazanan iktisadi buhran, depremin ortaya çıkardığı yıkımla birlikte derinleşerek başka bir boyut kazanmaya doğru evrilmekte. Türkiye, siyasi tarihin en önemli genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanırken, tarihinin en büyük deprem felaketiyle karşılaştı. Dolayısıyla yapılıp yapılmayacağı, zamanında olup olmayacağından bağımsız olarak, seçimlerin normal bir seçim olamayacağı şimdiden görülmektedir.
Böylesi önemli tarihsel kavşakta kurumsal bir metamorfoz yaşayan ataerkinin, devletin, sermayenin enkaz altından çıkıp enkaz üstünde tepinmemesi için kadınlar başta olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin kurucu ve dönüştürücü bir ruhla harekete geçmesi oldukça önemli bir hal almıştır. Bu değişim dinamiğinin en büyük öncüsü ise kadınlardır.
Deprem sonrasındaki muhtemel karmaşa, sosyal kaos ve gittikçe güç kaybeden iktidar blokuna karşı gelişebilecek muhtemel reaksiyon dalgasını sağaltma ve bastırma işlevi gören bir düzenleme olarak OHAL’in ilan edilmesi, iktidar blokunun OHAL ile afete değil sosyal depreme karşı hazırlık yaptığı şeklinde yorumlanabilir. Depremi bile sosyal mühendislik ve kendi iktidar programına alet eden iktidar blokuna karşı birleşmekten, mücadele ve dayanışmayı yükseltmekten başka bir yol kalmamıştır. Bu siyasi, toplumsal ve yönetim krizi içinde kadınlar başta olmak üzere LGBTİ+, siyasi partiler, hukukçular, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve farklı toplumsal kesimlerin alacağı tutum, göstereceği irade ve ortaya koyacağı mücadele dinamiği, her zamankinden daha önemli ve öncelikli bir hal almıştır.
İktidarın 22 yıla yakın bir süredir yarattığı siyasi, toplumsal ve kurumsal nizam, depremin ortaya çıkardığı yıkımla beraber tersyüz oldu. 22 yıllık iktidar deneyiminin, liyakatsizliğin, nepotizmin bir çıktısı olan deprem, bu yıkımın onarılması konusunda kadınların kurucu ve dönüştürücü gücüne duyulan ihtiyacı da ortaya koymuştur.
Türkiye’de büyük siyasal, sosyal, iktisadi ve yönetim krizinin yaşandığı bir dönemde, kadınlar tarihin en önemli 8 Mart’ını karşılamakta ve ona göre hazırlıklarını sürdürmekteler. Kadınlar her yıl olduğu gibi bu yıl da erkek egemen anlayışa, kadına yönelik şiddete, adaletsizliğe, savaş politikalarına, ekolojik yıkım ve talana karşı sözlerini söylemekten geri durmayacakları gibi rant uğruna binlerce insanın ölümüne neden olan deprem dolayısıyla dayanışmanın, mücadele birliğinin önemini hep birlikte haykıracaklar.
Depremle beraber ortaya çıkan kurumsal hantallık ve bürokratik yozlaşma bu süreçte dayanışmanın, ortak mücadelenin önemini tekrar ortaya koymuştur. Merkezileşmenin karşısında yerel yönetim, çürümüş erkek egemen koalisyonun karşısında toplumsal cinsiyet eşitliğinin, ekolojik yıkım ve talanın karşısında çevreci ve halk merkezli bir düzen ve bencilliğe karşı dayanışmaya duyulan ihtiyaç 8 Mart’ın ruhuna uygun bir mücadele, dayanışma ve ortak hareket etme zorunluluğunun temel yapı taşları olacaktır.
Özellikle bu önemli tarihsel kavşakta kadın örgütleri başta olmak üzere kadın dayanışmasının bir sonucu olarak yürütülen gönüllü ve inisiyatif çalışmalarının daha da büyütülmesi, geliştirilmesi ve desteklenmesi oldukça büyük bir ihtiyaç halini almıştır. Bu süreçte ortaya çıkan bu ihtiyacın daha kapsayıcı, daha sistematik ve daha çeşitlendirilerek büyütülmesi gerekiyor.
Kadınlar bu yılki 8 Mart’ı her zamankinden daha güçlü bir şekilde karşılamaktalar. Toplumun diğer kesimlerinin kurtuluşunun, adalet ve hak mücadelesinin büyük oranda kadın mücadelesine ve kadın kurtuluşuna daha fazla bağlandığı bir 8 Mart’ta, umudu büyütmekten, dayanışmayı güçlendirmekten başka bir yol kalmamıştır.
Erkek ve devlet şiddetine karşı öfkemiz ve isyanımız diri ve duru. Kadınlar yaşamın her alanında ancak dayanışmayla yaraları saracak bir mücadelenin öncüsü, aktörüdürler. Ve kadınlar bu dayanışma ve mücadele birikimiyle bu düzenden hesap soracaklar. ‘Jin, jiyan, azadî’nin ilhamı, yeni yaşamı inşa etmenin anahtarıdır.
*Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu Üyesi
Savunmanın Sözü köşemizde 8 Mart’a kadar kadın özgünlüğünde yazılar yazarak kadın dizisi oluşturmaya karar verdik. “Deprem, patriarkal çürüme ve 8 Mart” yazısı serinin beşinci ve son yazısıdır.