21 Temmuz 2016 tarihinde OHAL ilan edildi.Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım OHAL ilanı sonrası“Devlet millete değil, kendisine olağanüstü hâl ilan etmiştir” demişti ve çeşitli konuşmalarında bu sözleri hem kendisi hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere devletin diğer yetkilileri de dile getirmişti.Ancak iki yıl süren süren OHAL dönemine baktığımızda işçiler açısından bu sözlerin tam tersi gelişmelerin yaşandığını görüyoruz.
Gerek KHK’lar marifetiyle gerek dönemin sermayeye verdiği keyfiyetle binlerce emekçi kamu görevinden alındı; sendikalaşan, alınamayan ücretlerini isteyen, haklarını arayan işçiler işten çıkarıldı.Diğer emekçiler de işsizlik tehdidi ile en temel haklarını dahi arayamaz duruma geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Temmuz 2017 tarihinde Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nde “Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ile anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz” diye açıklamada bulundu. Nitekim OHAL döneminde Asil Çelik, EMİS Grup TİS,Akbank, Şişecam,Mefar,MESS Grup TİS ve Soda Kromsan grevleri milli güvenlik ve milli sağlık nedenleriyle yasaklandı
Düzce Tekno Maccaferri’de grevin 25. gününde bizzat devlet grev kırıcılığı yaptı.Jandarma müdahalesi sonucu Birleşik Metal-İş üyesi işçiler gözaltına alınarak mallar fabrikadan çıkarıldı.Petkim’de Petrol-İş Sendikası şube yönetimi ve işçi temsilcileri yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı,fabrikaya TOMA’lar getirildi ve zorla üç yıllık sözleşme imzalatıldı.Yine Petrol-İş Sendikası’nın Türkiye Petrolleri’nin özelleştirilmesi sürecine karşı Enerji Bakanlığı önünde yapacağı eylem engellendi.Batman,Adıyaman ve Trakya’dan gelecek olan işçi otobüsleri yola çıkarılmadı. Birleşik Metal-İş ile EMİS arasında süren toplu sözleşme sürecinde önemli bir yerde duran General Electric ve Schneider fabrikalarının bulunduğu Gebze’de, süreç hakkında yapılmak istenen toplantıya OHAL yasağı gerekçe gösterilerek izin verilmedi. TÜMTİS üyesi işçilerin sayısını çoğaltmak ve bu şekilde aidat gelirini arttırmak; iş ve çalışma hürriyetini engellemek suç(!)larından hapis cezası alan TÜMTİS Ankara Şube Başkanı’nın da aralarında bulunduğu 14 sendikal kadro ve işçiye verilen hapis cezası Yargıtay tarafından onandı.
Üst üste zamlar geldi. Enflasyon resmi olarak yüzde 14’e ulaştı, dolar 5 TL sınırına dayandı,reel ücretlerde azalma yaşandı, çalışma saatleri daha da arttı.Gençlerin dörtte biri işsiz, çünkü ekonomide üretkenlik yok ve yapılan harcamalar silahlanmaya gidiyor.Bu dönemde AKP Hükümeti iki kez istihdam seferberliği ilan etti, ancak‘seferberlik’ sonucunda istihdam artmadığı gibi çırak, stajyer ve kursiyer kapsamında istihdam rakamlarına dâhil edilen yeni güvencesiz istihdam biçimleri yaygınlaştırıldı, kalıcılaştırıldı ve işsizliğin üzeri örtüldü.
İş cinayetleri sonrası adaletsizlik, cezasızlık sürdü.Davalarda asıl sorumlular mahkemeye çıkartılamadığı gibi tali sorumlular kısa süreli hapis cezalarına çarptırıldı, bu cezalar para cezasına çevrildi ve 24 ay taksitlendirildi.İş cinayetleri, bir ülkede işçi sağlığı alanını yansıtan en somut göstergedir.Zaten iş cinayetlerinde oldukça kötü olan tablo son iki yılda daha da kötüleşti. OHAL’de iş cinayetleri yüzde 14 arttı.Bu artışın temelini sanayi işçilerine yönelik baskı politikaları oluşturdu.Bu politikalar işçi sınıfının görece örgütlü olan merkezini tamamen etkisizleştirmeye dönüktü.Böylece sermaye, sınıfın bütününe boyun eğdirmeye çalıştı.
Son olarak işçi sağlığı açısından şunu söyleyelim: Eğer işyerlerinde işçi katılımını engelliyorsanız, İSİG temsilcilerini görevlerini yaptıkları için işten atıyorsanız, yani ‘biz ne dersek o’ diyen keyfi bir yönetiminiz varsa o işyerinde (baret, kemer vs. de taktırsanız!) işçi sağlığı ve iş güvenliği yok demektir.İşte OHAL bu olumsuz uygulamaların hayata geçmesi için uygun bir zemin sağladı.İş cinayetlerinin artmasının temel nedeni işte bu anlayıştır.