73. Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan İlker Çatak imzalı Öğretmenler Odası (Das Lehrerzimmer) Alman film ödüllerinde, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu gibi ödüller alan film bu yılki 96. Akademi Ödülleri’ne de En İyi Uluslararası Film kategorisine aday.
Filme birçok cepheden bakabiliriz. Eğitim sorunu, ahlaklı birey yetiştirme, birleşerek ve dayanışarak daha güçlü olma, önyargının eğitimdeki yeri, önyargının eğitimle değil aileyle olan bağlantısı, sansür, basın özgürlüğü ve demokrasinin mücadele edilmeden gelmeyeceği gibi… Bu çerçeveden bakabileceğimiz gibi aslında çerçeveletip duvarımıza asacağımız filme ait tek resim; ahlaklı ve duyarlı birey yetiştirme.
Taraf olma adil ol
Matematik ve spor öğretmeni olan Carla (Leonie Benesch) okuldaki hırsızlığı deşifre etmek için kendince bir tuzak kurar. Fakat bu aşamaya gelmeden önce filmin ilk sekansında öğrencilerin öğretmenler odasında arkadaşlarını ele vermeleri için baskı yapıldığını görüyoruz. Carla’nın dışındaki herkes çocukları konuşturmaya çalışırken Carla özellikle çocukların tarafında durarak tavrını belli eder ve konuşmak zorunda olmadıklarını belli eder. Kendilerinin yapamadığını öğrencilere yaptırmaya çalışanların öğretmen olması işi trajedi boyutuna taşır. Baskının, zorlamanın, ihbarcılığın çocuklar üzerindeki etkilerini hesaplayamayan eğitim kurumundaki rehberlikçiler, öğretmenler… Uzaktan bakıldığında komik gibi görünenin, mekânla özdeşleştirip yakın planda tam bir trajedi olduğunu gösteriyor yönetmen.
Film bundan sonra başlıyor. Carla, bu durumdan rahatsız olup hırsızın kim olduğunu öğrenmeye çalışıyor kendi yöntemiyle. Fakat bir anlık kızgınlığı, öfkesi hesapta olmayan olayların patlak vermesine sebep oluyor. Filmde eksen kayıyor ve hırsızın kim olduğunu, neden yaptığını (burası bir eğitim kurumu olduğuna göre sebepleri de önemli olması gerekiyor haliyle) sormuyor. Artık ortada bir yargısız infaz ve kurban vardır. Mağdurun kendini temize çıkarma yöntemleri üzerinde duran yönetmen, başarılı kurgu ve senaryoyla mağdurun bir anda nasıl da yer değiştirdiğini gösteriyor. Adil davranmayıp önyargılarla taraf olursan bir anda boşa düşebilirsin, diyerek kameranın ışığını doğru yere tutuyor.
Aynı dilde ısrarın çoğalması
Carla’nın fevri davranıp müdürü de yanına alarak sınıfın en başarılı öğrencisinin annesine yargısız infazı, öğrencilerin röportaj bahanesiyle Carla’yı bir tür cezalandırmaya çalışmaları, velilerin, Friederika’nın kışkırtmasıyla Carla’yı bir anda suçlu ilan etmeleri neredeyse benzeşen bakış açısını ve hoşgörüsüzlüğe birkaç örnek olarak sunuluyor. Zaten filmin başında Oscar’ın tahtaya çıkıp 0.9 ile 1’in nasıl birbirine yakın olduğunu söylemesi filmin sonrasına dair ipucu niteliğindeki işaret fişeğidir. Bir doğru ve birçok yöntem olabildiği gibi yanlışta ısrar doğruyu silmez, güçlendirir.
Carla öğretmeni köşeye sıkıştırarak kendini sorgulamasını bekledikleri sırada daha rahat düşündüğü, soluk aldığı yere giderek mekân değiştirip daha kararlı ve idealist bir şekilde karşılarına dikilmesi, doğru olanda ısrar etmesi filmin ana damarı. Kendisine şiddet uygulayan küçük çocuğa karşı sesini yükseltmemesi, çocuğu okulun şefkatli (!) disiplin kuruluna teslim etmemesi inandığı yolda ne kadar kararlı olduğunu göstermesi de seyircinin empatisini güçlendiriyor.
Bütün bir film boyunca yüklendiği stresi atacak yer ararken çocukların da etkilendiğini, aynı duygulara sahip olduğunu düşünerek sınıfta hep birlikte avazı çıktığı kadar bağırması sinema tarihine geçecek bir sahne olmuş. Okulda özellikle Almanca konuşulması kuralı da üzerinde düşünülmesi gereken bir ayrıntıyken Fransızların bu konudaki tutuculuklarına Avrupa Birliği’nde yeni kardeş düşüncelerini de çoğalttığına şahit oluyoruz.
Irkçılığın ve ayrımcılığın en büyük mağdurlarının her zaman çocuklar ve kadınların olduğu dünyanın minyatür bir tasviri olan Öğretmenler Odası filmi bir el kamerasıyla nelerin yapılabileceğine dair güzel bir yedinci sanat örneği.