Eğitim Sen Amed 2 Nolu Şube Eşbaşkanı Duygu Özbay, öğrencilerin mezarlığa götürüldüğünü hatırlatarak, Milli Eğitim’in sorumluluğunu müftülüğe devrettiğini, dindar bir gençlik yaratılmak istendiğini belirtti
“Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) adlı protokole karşı toplumsal kesimlerin mücadelesi büyürken, eğitim sistemi her geçen gün daha fazla dini bir yapıya büründürülüyor. Bir yandan okullara imam atanması uygulaması bütün tepkilere rağmen devam ederken, diğer yandan ise ders saatlerinin ezan vakitlerine göre ayarlanması yönünde düzenleme yapıldığı iddia edildi. “Din öğretiminde dayanıklı sınıflar hareketi projesi” ise AKP’nin eğitimi niteliksizleştirme adımlarından biri olarak gündemde. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Amed 2 Nolu Şube Eşbaşkanı Duygu Özbay, AKP’nin eğitim sistemi pratiğini ve son gündemleri JINNEWS’ten Rozerin Gültekin’e değerlendirdi.
‘Öğrenciler mezarlık ziyaretine götürüldü’
“Ulus devletlerde eğitim ideolojik bir aygıt olarak dizayn ediliyor” diyen Özbay, eğitim sisteminin toplumsal çözümleme ekseninde gerçekleşmediğini dile getirdi. Özbay, “Eğitim sistemi toplumsal ihtiyaçlara cevap vermediği için sürekli dönüştürme ihtiyacı hissediliyor. İktidarla bunu daha çok kendi konumlarını korumak için yapıyor. Homojen bir toplum yaratmaya çalışıyor. Ulus devletin temelinde zaten tekçilik yatıyor. ÇEDES de bunun bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. ‘Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ adı altında maneviyatı güçlendirmeye ağırlık vereceklerini söylediler. Muğla ve Adıyaman’da ilkokul öğrencileri mezarlık ziyaretine götürülmüş. Bu pedagojik olarak uygun değil. Somut işlemler döneminde olan çocukların soyut kavramı anlaması mümkün olmuyor. Eğitime yönelik sağlıklı politikaların eğitimin tüm bileşenlerinin dahil olabileceği şekilde oluşturulması gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘Çocuklarının kaygıları’
Özbay, deprem bölgesi olan Kurdistan ve Türkiye’de çok sayıda okulun risk altında olmasına rağmen bu sorunlara karşı somut adımlar atmak yerine Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından öğretmen ve öğrencileri manevi yönden afetlere karşı hazırlamak amacıyla “Din öğretiminde dayanıklı sınıflar hareketi projesi”nin başlatıldığını söyledi. Depremde çocuğun kendini korumasına ya da inşaatın nasıl olması gerektiğine dair bilimsel verilerin göz ardı edildiğini kaydeden Özbay, “Maneviyat güçlendirilmeye çalışılıyor. Bakan bey çocuğun kaygısının azaltılmaya çalışıldığını açıklamalarında söylüyordu. Çocuğu o kaygının içine koymamak daha önemli. Çocuğu bu kaygıya sokmamanın yolları var. Bu yollar depreme uygun yapıların olması, zemin etütlerinin yapılması, uygun malzemenin kullanılıyor olmasıdır. Japonya’da deprem oluyor ama hiçbir çocuk kaygı hissetmiyor. Çocuk bu kaygıyı hissediyorsa bizler depreme uygun yaşamı inşa edemiyoruz demektir” ifadelerini kullandı.
‘İmam atanması hangi sorunu çözecek?’
Geçen yıl İzmir ve Eskişehir’e manevi danışman adı altında imam görevlendirilmesinin ardından geçtiğimiz günlerde Kırklareli İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gönderilen yazıyla ilkokul, ortaokul ve liselerin yer aldığı 158 okula manevi danışman adı altında imam atanmasını hatırlatan Özbay, okullara öğretmen değil de neden imam atandığını sordu. Özbay, “Ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, kamusal eğitim hakkı, kalabalık okullar, deprem bölgesindeki okulların yetersizliği sorunu gibi bir dünya sorun varken imam atanması hangi sorunu çözecek. Çocukların manevi değerlerini geliştirebilecek rehber öğretmeni arkadaşlarımız var. Milli Eğitim bir yandan sorumluluğunu özel okullara devrederken diğer yandan ÇEDES projesi kapsamında müftülüğe devrediyor” dedi.
‘Dindar gençlik yaratılmak isteniyor’
İktidarın dindar gençlik yaratmak istediğinin ve buna yönelik adımlar attığının altını çizen Özbay, son olarak ders saatlerinin ezan saatlerine göre düzenlenmesine dair okullara yazı gönderilmesiyle beraber sorgulamayan, bilimden uzak bir toplum yaratılmaya çalışıldığını belirtti. Özbay sözlerine şunları ekledi: “Her çocuğun manevi değeri aynı olmayabilir. Türkiye toplumu homojen bir toplum değil. Onun için tekçiliğe ait manevi değerlerden bahsetmemiz mümkün değil. Bütün bunların sonucunda sorgulamayan bir toplum bekliyor bizi. PİSA 2022 verileri paylaşıldı. Matematik, fen ya da okuduğunu anlama becerilerinde OECD ortalamalarının çok altında kaldığında gördük. Okuduğunu anlama becerilerinde Türkiye 79 ülke arasında 40’ıncı sırada yer alıyor. 40’ıncı sırada yer alıyor olması başarı değildir. Nasıl bir nesil yaratılmaya çalışıldığını PİSA verileri üzerinden okuyabiliriz. Okuduğunu anlayamayan, daha iyi bir toplum taahhüdüne sahip olamayan çocuklar yetiştirilmeye çalışılıyor.”
AMED