Hüseyin Deniz
Öğrenciler ev ve barınma sorununu dile getirmek için 20 gündür seslerini duyurmaya çalışıyor. Bir çok kentte onlarca, yüzlerce öğrenci kalacak yer bulamama sıkıntısıyla karşı karşıya. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’ni kazanan bir öğrenci, büyük umutlarla gittiği Bodrum’da bir hafta ancak dayanabildi, kalacak yer bulamadığı için ekonomik olarak altından kalkamadığı için geçtiğimiz gün ailesinin yanına İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. “Ne yapacağım” diye kara kara düşünüyor. İnşaat sektörünün ekonominin merkezine oturduğu bu ülkede, öğrenciler yurt bulamıyor, ev kiraları ise almış başını gidiyor. İstanbul’da kiralar iki bin liraya yükselmiş durumda. Devlet yurtlarda bir oda için 900 liraya alabiliyorsa, özeli siz düşünün. Küçük yerler dahi, öğrencilere önemli bir gelir getirici müşteri olarak bakılıyor. Bir zamanlar öğrencilere her şeyde indirim yapılırdı; okumalarına destek olmak için. Kapitalizm onu da yerle bir etti! Bir toplumda öğrenciye bile sömürülecek gözle bakılıyorsa çürüme başlamış demektir. Tabii ki öğrencilerin de bir kısmı kaldıkları evleri iyi kullanmadıkları için kimi ev sahipleri öğrenciye ev vermiyor. Tüm bunlardan kaynaklı olarak barınma, okul kazanmak kadar önemli bir sorun haline geldi. Bu yüzdendir ki, öğrenciler önceki gün İstanbul’da battaniyelerle yürüyerek bir kez daha iktidara seslerini duyurmaya çalıştı. Munzur Üniversitesi’ndeki eylemler ise halen sürüyor. Öğrencilerin barınma sorunu devam ediyor. Üstelik bir çok bölümü de öğrencisiz… Ya onlar da dolu olsaydı?
Bir diğer mağduriyeti tarım üreticileri yaşıyor. Onlar da ürettiklerinin karşılığını alamıyor; yani kazanamıyor. Girdi maliyetleri üreticiyi iflasa götürecek düzeyde artmış. Bunlar başında ithal edilen gübre, akaryakıt, elektrik, ilaç geliyor. Benzin 8 liraya dayanmış durumda. Son birkaç yıldır kredileri ödeyemez hale gelen çiftçi izlenen tarım politikası sonrası artık bitme noktasına geldiği için önceki gün Ankara’da sesini yetkilileri duyurmaya çalıştı. Eylemin tam da Tarım Bakanı Bekir Pekdemirli’nin “Endişelenmesinler” sözlerinin hemen ardından gerçekleştiğini de belirtelim. Pekdemirli, bir hafta önce Biga’da yaptığı konuşmada, “…Çiftçi kardeşlerim, maliyetlerdeki artıştan endişe etmeyin, gönüllerinizi ferah tutun ve tohumu toprakla buluşturmaya devam edin. Çiftçimizin, yani sizlerin alın teri karşılıksız kalmayacak, mahsulleriniz maliyetlerinin 36 üzerinde değer bulacak. Tarımsal destekler yanında uyguladığımız alım fiyatları ile hamdolsun her zaman çiftçimizin yanında olduk” demişti. Söylem böyle olsa da sonuç çiftçiyi Ankara’da eylem yapmaya mecbur etti. AKP iktidarının kurduğu birçok düzenleyici, planlayıcı, denetleyici kuruma hatta kooperatif rağmen iş bu noktaya geldi. Çiftçinin zar zor yetiştirdiği ve 50 kuruşa satmakta zorlandığı marulu, kıvırcığı, biz tüketiciler markette 5 liradan aşağı bulamıyoruz. Elazığ gibi tarımın etkin olduğu bir kentte bile en ucuz yer olan halk pazarında 4-5 liradan aşağı sebze meyve almak zor. Taze fasulye 10 lira. Domates, biber, patlıcan; 4-5 liradan düşük fiyata bulamazsınız. Elazığ’ın yerli üzümü bile 5 lira… Niye? Mevcut egemen anlayış, birçok alanda olduğu gibi tarımsal alanda da çıkmaz sokağa girmiş bulunuyor.