Oğlu Yılmaz Uzun’un kemiklerini bir kutu içerisinde teslim alan İbrahim Uzun, ‘Savaşın da bir ahlakı var. İnsanın ölüye saygısı olmalı, ancak bunların ne ölüye ne de diriye saygısı var’ dedi
Dersim’de 2017 yılında yaşamını yitiren Agit İpek’in cenazesi annesi Halise Aksoy’a 2020’de PTT kargosuyla bir kutu içerisinde gönderilmişti. Halise Aksoy’un oğlu diye kucakladığı kutu ile fotoğrafı kamuoyunun gündeminde uzun süre tepkilere neden olurken, benzer bir uygulama bu kez 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında yaşamını yitiren Hakan Arslan’ın cenazesine yönelik uygulandı. Arslan’ın kemikleri bir kutu içinde babası Ali Rıza Arslan’a teslim edildi.
Dünya Barış Günü’nde oğlunun kemikleri teslim edildi
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde dünyanın dört bir yanından insanlar barış taleplerini haykırırken, Erzirom’dan (Erzurum) gelen bir görüntü savaşın en kirli yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Sêrt’te (Siirt) 2020 yılında yapılan hava saldırısında 5 arkadaşıyla birlikte yaşamını yitiren HPG’li Yılmaz Uzun’un (Tolhildan Tekman) kemikleri 3 yılın ardından babasına bir kutu içerisinde teslim edildi.
Aile, cenazenin teşhisi için 2020 yılında kan örneği verdi. Daha sonra Uzun’un cenazesi “Kimsesizler Mezarlığı’na” defnedildi. 2021’de çıkan DNA eşleşmesine rağmen cenazesi teslim edilmeyen ailenin, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önünde çocuklarının kaçırıldığını iddia ederek oturan şahıslara katılması istendi. Aynı yıl e-Devlet’ten nüfus kayıtlarını inceleyen aile, çocuklarının kayıtlarda “ölü” olarak geçtiğini ve nüfustan düşürüldüğünü gördü. Bunun üzerine cenazeyi almak için dilekçe veren aileye bu kez ise uzun bir süre cevap verilmedi. Son olarak 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Uzun’un kemikleri bir kutu içerisinde babasına teslim edildi.
Polisler ‘HDP önüne gidip oturun’ dedi
Baba İbrahim Uzun, oğlunun İstanbul ve Amed’te siyasi çalışmalar yürüttüğünü 2019 yılında da PKK’ye katıldığını söyledi. Baba Uzun, “heval” diye hitap ettiği oğlunu şu sözlerle anlattı: “Yüreği yumuşaktı ama savaşçıydı. Haksızlığa boyun eğmezdi ve güçlü bir iradesi vardı. Gençlik çalışmalarına katılıyordu her mücadelede yer alıyordu.” Oğlunun gidişi ardından aileye yönelik baskıların arttığını belirten baba Uzun, “2020 yılında polisler eşimi ısrarla arayıp, ‘Diyarbakır’da HDP önüne gidip oturun’ diyordu. Kabul etmediğimiz için baskılar arttı. ‘HDP önüne gidin, maddi, manevi hiçbir sorununuz olmaz, ikinize de maaş yatacak. Otel tutmuşuz aileler için. Sizin orada yapacağınız tek şey kameralar veya devlet kurumlarından birileri geldiğinde çocuklarınızı partiden istemek olacak’ diye belirtiliyordu. Bu ahlaksız teklifleri asla kabul etmedik ve etmeyeceğiz. Israrla her gün eve geliyorlardı, ‘HDP önüne gitmezseniz birileri gelip oğlunuz öldü diyecek’ sözleriyle korkutmaya çalışıyorlardı” ifadelerini kullandı.
‘Bana verilen sadece bir kutu kemikti’
Kendileriyle birlikte diğer ailelere de bilgi verilmeden çocuklarının cenazelerinin kimsesizler mezarlığına defnedildiğini söyleyen baba Uzun, “Siirt’e geldik ve dilekçe verdik. İlk önce dilekçeyi almadılar. Sabah oldu bizi boş bir araziye götürdüler, dümdüz bir mezar göstererek ‘bu oğlun’ dediler. Mezar kepçeyle açıldı, sonra elimle kazmaya çalıştım biraz. Bana verilen sadece bir kutu kemikti. Benim oğlum uzun boyluydu, küçücük bir kutuda teslim ettiler. Yaptıkları ahlaki değil, bir babaya oğlunun kemikleri kutu içinde verilmesi ahlaki değildir” tepkisinde bulundu.
‘Cenazeyi karanlıkta defnettik’
Cenazeyi aldıktan sonra birçok keyfi engellemeyle karşı karşıya kaldıklarını dile getiren baba Uzun, şöyle dedi: “Polisler her adımda bize engel olmaya çalıştı. Kimlik bilgilerini alıyorlar, biraz gidiyoruz defin raporunu istiyorlar. Saat 11.00’da cenazeyi aldım 18.30 gibi ancak gideceğimiz yere vardık. Cenazeyi karanlıkta defnettik. Köye girdikten sonra da baskılar devam etti. Köy abluka altındaydı. Cenaze aracı vermediler, imamı aradılar ‘köyden çık’ dediler. Defin işlemine çekirdek ailesi dışında kimsenin katılmasına izin vermediler. Her adımda bizi yıldırmaya çalıştılar fakat geri adım atmadık. Hiçbir zaman da boyun eğmeyeceğiz. Şehitlerimize sahip çıkacağız. Onlar bizim onurumuz, gururumuz. Oğlumun kemikleri üzerine söz veriyorum bu yoldan gitmeye devam edeceğiz. Onların gittiği yol bizim yolumuz, hayalleri bizim hayalimizdir. Bu onlara sözümüz olsun.”
‘Söz konusu Kürt olunca camiye de almıyorlar’
Dünyada bitmek bilmeyen bir savaş olduğunu ifade eden baba Uzun, ancak Türkiye’nin yürüttüğü savaşta ahlakın da kalmadığını söyledi. Baba Uzun, “İnsanın ölüye saygısı olmalı, bunların ne ölüye ne de diriye saygısı var. Amaçları sadece acı çektirmek. Üç gündür köyün imamı kayıp, üç gündür bu köyde ezan okunmuyor. Bir insan bu kadar vicdansız olur mu? Burada taziye evimizi kendimiz yaptık fakat onu bile kullanmamıza izin vermediler. Söz konusu Kürt olunca camiye de almıyorlar” dedi.
‘Ne kadar kirli yol varsa deniyorlar’
Tüm kamuoyuna çağrı yapan baba Uzun, empati yapılmasını isteyerek şöyle dedi: “Bir babaya kutu veriliyor içinde parçalara ayrılmış kemikler… Bu size ne hissettirir? Tarifi zor bir acı. Canının parçalarını bir kutuda görüyorsun. Kendi davasını savunan halkımızı yıldırmak için mevcut iktidar her yolu deniyor. Ne kadar kirli yol varsa deniyor fakat onlar ne kadar bu kirli politikalara başvursalar da bizim şehitlere sözümüz var, onurlu yoldan dönmeyeceğiz” şeklinde konuştu.
Daha ağır bir acı yok
Yılmaz Uzun’un annesi Sona Uzun ise Jinnews’ten Rojda Aydın’a konuştu. Anne Uzun, oğlunun cenazesinin kutu içinde aldıktan sonra yaşadıklarını anlatarak, “Oğlum çok uzun boyluydu. Ama oğlumun kemiklerini kutuya koydular. Eşim onun parçalanmış bedenini kefenleyerek yan yana getirdi ve biz de onu gömdük. Bu acıdan daha ağır bir acı yoktur. Bu çok büyük bir vicdansızlık. İnsanlar oğullarımızı parçalara ayrılarak bir kutuya koyup ailesine teslim edebiliyor. Oğlumun cenazesini kutu içinde babasına teslim edildiğinde yüreği yandı. Kalbim Hakan’ın annesinin kalbi gibi yandı. Ha Hakan ha Yılmaz.”
‘Özgür bir yaşam istiyordu’
Sona, konuşmasının sonunda Yılmaz’ın arzusunun bu zulmün son bulması olduğunu belirterek, “Yılmaz özgür bir yaşam istiyordu. Çok heyecanlı ve bilgili bir insandı. Televizyonda Kobanê savaşını görünce çok ağladı ve sinirlendi. Dolayısıyla bu zulme karşı öfkesi çok büyüktü. Onun mücadelesinin takipçisi olacağız” dedi.
Kaynak: MA