Yokluğu, pulsuzluğu dibine kadar yaşamış ama ne sevgiliden ne de yazmak sevdasından vazgeçmemiş. Bedeller ödemiş, yüklüce de bir bahşiş bırakmış bu hayata ve ‘üstü kalsın’ demiş
Hicri İzgören
Binlerce metin çevirisi, eleştiri yazıları, hayatın koşturmaları arasında altmış bir yıldaki emekle yüz altmışın üzerinde kitap çevirisi, yüzlerce kitabın editörlüğü, düzeltisi ve “Kitap okumaktan kitap okumaya vakit kalmıyor” dediği okumalar…
Sanat dünyasında popüler olandan uzak, adı geçtiğinde selama durulacak bir sanat emekçisinden; çevirmen, editör, köşe yazarı ve tiyatro eleştirmeni Seçkin Selvi’den söz ediyorum. Ve sözü geçenlerde yayınlanan “Ödünsüz Bir Yaşam” adıyla Zeynep Miraç’ın kaleme aldığı biyografisine getirmek istiyorum.
Bir biyografi kitabı ama yakın tarihimize ilişkin zengin birçok bilgi ve anekdot barındırıyor.
Geçmişe, sevgiliye, dostluklara, yaşanmış külfetlere bile sıcak bir selam uçurmak gibi, bir sevda şarkısı gibi içten, yürekten anılar. Sanattan, siyasetten, bireysel olandan toplumsala ulanan bir hayat hikayesi.
***
O, 60 yıldır yazan, söyleşen, genelgeçere direnen bir sanat emekçisi. Kararlı, dirençli ve cesaretli bir ömür onunkisi. En zor koşullarda bile pes etmeyen bir yaşam sevdalısı.
Başta kuramsaldan başlayan çeviri serüveni giderek edebiyatla buluşur.
Bu alanda ilk çevirdiği William Saroyan’ın bir hücredeki mahkûmu anlatan oyunundaki gibi kendisi de yıllar sonra Sanasaryan Hanlarında hücredeki mahkûm olacak. Gözaltılar, hapisler, yokluklar, yoksulluklar yaşanırken bile bir kez olsun tökezlemeden, anlatımlarında da mahkemelerde de kekelemeden dosdoğru, dimdik bir duruş.
Onda sabahı akşamı yok zamanın ve yazmanın, hep doludizgin. Mekanın da hükmü yok. Otel ya da arabalı vapur ne güne durur. Demdir ve içeridedir, mekan dört duvar. Ne yani Gabriel Garcia Marquez çevirisine yer mi beğendirecek, Yüzyıllık Yalnızlık’ı da hapishanede çevirir.
Evet. Adı gibi ‘Seçkin’ bir aileden… Opera galalarına özel tuvaletlerle de giden ama dolmuşa da binen bir elit olur mu demeyin, Seçkin Hoca oldurmuş. Bazen dolmuş parası bile olmamış, Beyoğlu’ndan Merter’e yaya da yürümüştür.
Bir ‘ama’ bağlacı gerekir buraya… Ama ‘Elitizm-Seçkincilik’ semtine bile uğramaya cesaret edemez. Aşkınlık dediğimiz bu olsa gerek. Çünkü yaşamıştır ve demiştir: “Halk da bizdik, elit de bizdik.”
Yokluğu, pulsuzluğu dibine kadar yaşamış ama ne sevgiliden ne de yazmak sevdasından vazgeçmemiş. Bedeller ödemiş, yüklüce de bir bahşiş bırakmış bu hayata ve ‘üstü kalsın’ demiş.
En zor koşullarda bile mizahı, ironiyi es geçmiyor. Gülümsetirken düşündüren bu yoğun yaşanmışlık, kitaptaki anlatımda da kendini duyumsatıyor. Kitabın yazarı Zeynep Miraç’ın anlatımlarıyla Seçkin Selvi’nin anıları iç içe, sarmaş dolaş bir sohbete dönüşmüş. Hem yazarın sıcak ve yalın anlatımı hem de yaşananların çarpıcılığı bir çırpıda okunacak bir kitap oluşturmuş.
***
Seçkin Selvi, Üsküdar Amerikan Koleji mezunu. Öğrenimini Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde sürdürmüş. Dergiler çıkarmış. Değişik gazete ve dergilerde köşe yazarlığı, tiyatro eleştirileri yazmış. MGS Merkezi ve Yeditepe Üniversitesi’nde eleştiri dersleri vermiş. Asaf Çiyiltepe Ödülü, Aydın Üstüntaş ve Çevirmenler Derneği Onur Ödülü sahibi.
Kitap bitince keşke daha kapsamlı olsaydı diyesi geliyor insanın ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın hep eksik kalacak hayatlar vardır. Seçkin Selvi öylesi bir hayatın öznesi; her koşulda, her zorlukta üretmekten, öğretmekten ve öğrenmekten bıkmayan Seçkin Hocamıza, -bize ve hayata kattığı değer ve emeklerine- buradan bir selam uçurarak, kitabın yazarı Zeynep Miraç’ın o yalın ve sıcak anlatımından küçük bir pasaj bitirsin bu yazıyı istedim:
“Yürekli, dirençli ve azimli… Seçkin Selvi… Üretmekte direnen, teslim olmayan, yakın tarihin karanlık günlerinden nasibini fazlasıyla alsa da yaşam sevincini ve mizah duygusunu hiç kaybetmeyen… Bilgisini paylaşmakta bonkör, derdini paylaşmakta tutumlu…
İşte okuyacağınız böyle bir yaşamın hikâyesi…”