PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Raziye Öztürk, Türkiye’nin Öcalan’ı ‘umut hakkı’ndan muaf tutmakla AİHM kararlarını çiğnediğini, uluslararası kurumlarda da ‘ciddi bir sessizlik’ olduğunu söyledi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan, 25 Mart 2021’de yapılan kesintili telefon görüşmesinden bu yana haber alınamıyor.
Asrın Hukuk Bürosu ile hak ve hukuk örgütleri, AİHM’in verdiği ihlal kararının uygulanması ile ilgili süreci izleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvurularda bulundu.
MA’dan Ergin Çağlar’a konuşan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, Komite’ye verdiği Türkiye’nin verdiği “Eylem Planı”na dair değerlendirmelerde bulundu.
AİHM kararları tanınmıyor
Türkiye’nin 2015 yılında da bir “Eylem Planı” sunduğunu hatırlatan Öztürk, son verilen planın “çözümsüz bir plan” olduğunu söyledi.
Öztürk, “Şimdiki planında kendi iç hukukunda düzenlemeye gitmeyeceği yönünde çok açık bir şekilde beyanda bulunuyor. Türkiye açıkça ‘AHİM kararları bağlayıcıdır ama biz bu kararları yerine getirmiyoruz’ diyor. Yani bugün ağırlaştırılmış müebbet cezası almış birisi, koşullu salıverme için ya da herhangi bir ceza indiriminde bulunmak için başvuru yapsa, mahkeme ‘yasal bir düzenleme olmadığı için sizin tahliyeniz olanaksız’ diyecek. Bu da Türkiye’nin aslında AİHM’in vermiş olduğu kararı tanımadığını, Komite’nin izleme sürecinde de verdiği taahhütleri yerine getirmeyeceği anlamına geliyor” şeklinde konuştu.
Sadece Öcalan’ı değil bir sürü insanı etkiliyor
Öcalan’ın tutuklanmasından sonra Türkiye’de hukuk alanında birçok düzenleme yapıldığına dikkati çeken Öztürk, Öcalan sonrası “kişiye göre hukuk sistemine” geçildiğini söyledi. Öztürk, “2005 yılında çıkan yasalar ‘Öcalan Yasaları’ olarak adlandırılan yasalardır. Yani Türkiye’nin tüm hukuku Sayın Öcalan’ın bu haklardan yararlandırılmaması üzerine kurulmuş bir hale büründü” dedi.
Bakanlar Komitesi sessiz
Komite’nin Öcalan’a dair kararlarda ciddi ve etkili bir tutum almamasının doğrudan Kürt sorunun çözümsüz bırakılmasıyla bağlantılı olduğunu vurgulayan Öztürk, bu durumun AİHM için de geçerli olduğunu söyledi. Öztürk, “Bizim AİHM’de 2011 yılına ait bir tecrit dosyamız var. Aradan geçen 11 yıla rağmen bu dosya halen sonuçlanmadı. Yani Bakanlar Komitesi’nin tüm organlarında buna yönelik ciddi bir sessizlik, ciddi bir etkisizlik durumu var” dedi.
CPT raporu yayınlanmalı
Öztürk, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) İmralı’ya yaptığı ziyareti de değinerek, ziyaretin tepkilerin yükselmesi üzerine yapıldığını kaydetti. CPT’nin raporunu yayınlaması gerektiğinin altını çizen Öztürk, tecridin giderek ağırlaştığını belirtti. Öztürk, Komite’nin tüm durumları göz önünde bulundurması gerektiğine işaret ederek, “Türkiye git gide bu ihlal durumlarını arttıran bir pozisyonda. Dolayısıyla artık Türkiye aleyhinde tedbirler almayı gerektirir, yaptırımlar almayı gerektirir bir durum var. Türkiye bu durumda geri adım atabilir, hukuku işletebilir” şeklinde konuştu.
Faşizm koşullarını ilerletme
Öcalan’a uygulanan tecrit ile Federe Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan saldırıların aynı amacı taşıdığını ifade eden Öztürk, şunları söyledi: “Kimyasal saldırılarla Kürtlerin bir soykırım kıskacında olduğunu görebiliriz. Bu kıskaç hem fiziki haliyle hem de kültürel haliyle devam ediyor. Kimyasal saldırı, fiziki bir anlamda soykırım sonucuna ulaşmayı amaçlıyor. Bu aynı zamanda topluma verilen bir mesajdır. Orada kimyasal silah kullanarak Kürtlere karşı saldırıları ne kadar daha ileri gidebileceklerini gösteriyor. Türkiye’nin bu faşizm koşullarını bir adım öteye taşımasına sebebiyet veriyor. Çünkü yaptığı hiçbir şeyin bir karşılığı ve bir yaptırımı yok. O zaman bunu çok daha ileriye taşıyabilir. Bu aynı zamanda bir icazet anlamına da geliyor. Dolayısıyla oradaki çatışmanın ve çözümsüzlüğün, bu kaosun derinleşmesinin kaynağı Sayın Öcalan’ın bir bütün olarak tüm dış dünya ile koparılmasıyla bağlantısı var.”
Saldırıla tepki verilmeli
Öztürk, Öcalan üzerindeki tecride karşı toplumsal tepkinin önemine işaret ederek, “Toplumsal anlamda da bu saldırılara ciddi bir cevap verilmesi gerekiyor. Demokratik güçlerin bu saldırılara ciddi anlamda cevap vermesi gerekiyor. Ahlaki olmayan bu tutum ve davranışların bilincinde olarak, buna karşı bir mücadele geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum” çağrısı yaptı.
HABER MERKEZİ