Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri Fabien Roussel ile Cumhurbaşkanlığı adaylığını ve Kürtlerle dayanışmasını konuştuk: Fransa Komünist Partisi, tüm uluslararası sözleşmeleri ihlal eden koşullarda tutulan Abdullah Öcalan’ın derhal serbest bırakılması çağrısında bulunuyor. Öcalan’ın serbest bırakılması, barışa giden yolu açma iradesinin bir işareti olacak
Gülcan Dereli
Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor. Aşırı sağ ve liberalleri temsil eden mevcut cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında bir yarış olacağı yorumları öne çıkıyor. Fransa Komünist Partisi ve sol demokratik güçler de bir yol arayışında. Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri Fabien Roussel de partisi tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak açıklandı. Sol ve demokratik güçler bir üçüncü yol açabilir mi? Kapitalizme alternatif bir yaşam nasıl inşa edilebilir? Değişimin olanakları neler? Rojava model olabilir mi? Paris’te katledilen 3 Kürt kadın devrimci Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in anmasına katılan Fransa Komünist Partisi Genel Sekreteri Fabien Roussel ile bu sorulara yanıt aradık. İyi okumalar…
Fransa’da seçimler yaklaşıyor. Genel kanı seçimin aşırı sağ ile liberalleri temsil eden Macron’un partisi arasında geçeceği yönünde. Bu seçeneklerin dışında Komünist Parti ve sol güçler yeni bir üçüncü yol açabilir mi? Sizin yaklaşımınız nasıl olacak?
Bugüne kadar, 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerine üç aydan az bir süre kala, soldan veya ilerici ekolojiden olduğunu iddia eden en az yedi aday yarışıyor. Fakat bana göre solun sorunu oyuncu seçiminden ziyade, proje seçimidir. François Hollande’ın beş yıllık görev süresi, sol seçmenlerin büyük bir bölümünü derinden hayal kırıklığına uğrattı. Sosyalist Parti derslerini almamışa benziyor ve solun tümü de hala kendini toparlamış değil. Yannick Jadot’un Europe Ecologie Les Verts’i veya Jean-Luc Mélenchon’un La France Insoumise’i gibi diğer güçler de farklı nedenlerle bu beş yıllık dönemin zorluklarına ayak uyduramadı. Sol, kapitalizm gölgesinden uzak ve net bir proje ile çalışma ve işçi sınıflarının beklentilerini samimiyetle ele alırsa cumhurbaşkanlığı seçimi ve milletvekili seçimleri randevusunda olabilir.
Çalışmaya anlam kazandırmak, işsizliğe ve güvencesizliğe son vermek için devrim yaratan bir proje, Cumhuriyet’i herkes için kamu hizmetleriyle her yere yerleştiren ve mevcut neoliberal anlaşmaların aksine, ulusların özgür, egemen ve bağımsız bir Avrupa’yı harekete geçiren bir projedir bizimkisi. İlişkili halklar da dahil Fransız Komünist Partisi, onbinlerce seçilmiş yetkili ve kararlı vatandaşlar tarafından desteklenen adaylığımın hırsı ve hedefi budur.
Kapitalizm kovid sonrası kamuculuğu, sosyal hakları, işçi haklarını kriz gerekçesiyle tırpalıyor, dünya halkları derin krizlerin, ekolojik felaketin, kadına yönelik eşitsizliğin, yoksulluğun olduğu, demokrasinin ya göstermelik ya da yerini otoriter rejimlere bıraktığı bir cenderinin içinde. Avrupa uzun zamandır demokrasi ve insan haklarını sermayenin ekonomik çıkarlarına kurban eden bir politika izliyor. Küresel bir anti-kapitalist, ezilenlerin kendilerini yerelde ve doğrudan demokrasi içinde yönettiği bir alternatifin imkanları neler?
Pandemi, sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunları şiddetlendirerek kapitalist yönetimin kötülüklerini ortaya çıkarma etkisine sahip oldu. Sadece Fransa’yı alıntılamak gerekirse, dün ulusal gururu olan Fransız hastanesinin, kamu harcamalarının azaltılması adına yıllar içinde insan ve maddi kaynaklarının azaldığı pandemi dalgasının büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığını gördük. Ülkemizin çağdaş tarihinde ilk kez ülkenin geleceği olan binlerce öğrencinin gıda yardım merkezlerinin önünde sıraya girdiğini gördük. Böylece gıda dayanışması sayesinde hayatta kalan 7 milyon Fransızdan oluşan insan grubuna katıldılar. Bu gerçekler dayanılmaz. Ülkemiz zengindir. Çalışma ve yaratma dünyasının ürettiği bu zenginlik, bir avuç ayrıcalıklı insan tarafından kelimenin tam anlamıyla talan ediliyor. Jean Jaurès, zamanında “Büyük Devrim, Fransız krallarını şehirde ve fabrikalarda köleler sahibi olmaya fırsat sundu” dedi. Fabrikadaki işçilerin üretim tercihlerine karar verme gücü sorununu büyük bir sorun haline getirmenin zamanı geldi. Ve şehirdeki vatandaş güçlerini önemli ölçüde güçlendirmek şart. Bu değişim arzusunun Fransa’da ve Avrupa halkları arasında var olduğundan hiç şüphem yok. Bize de düşen bunun takipçisi ve uygulayıcısı olmak.
Rojava bunun için model olabilir mi? Rojava için ne düşünüyorsunuz?
Hiçbir siyasi tecrübe aktarılamaz, ancak Rojava’da uygulanan siyasi moderniteyi büyük bir dikkatle izliyoruz. Suriye rejimi, DAİŞ ve Türkiye’nin sürekli saldırılarının altında olan Rojava yönetimi bu zor şartlarda bir siyasi bağlamda, pasifist, feminist, demokratik ve ilerici bir deney yolunu bulmaya çalışıyor. Diktatör rejimlerin halkın iradesini ezdiği ateş ve kan içinde bir Ortadoğu’da Rojava’da yaşananlar hayranlık uyandırıyor. Etnik ve mezhepsel farklılıklar her yerde alevlenirken, Rojava tüm farklılıkların bir arada yaşayabileceğini bize gösteriyor. Abdullah Öcalan’ın teorize ettiği, Suriye ve Türkiye’yi demokratikleştirmeyi, Kürt halkının artık bölünmemesine, kültürel ve siyasi haklarını yerine getirmesine izin vermeyi amaçlayan demokratik konfederalizm deneyimini de dikkatle izliyoruz. Fransa, Rojava’nın demokratik özerkliğini pekiştirmek ve bölge halkları için barış umutları yaratmak için her şeyi yapmalıdır.
Katledilen üç Kürt kadının anmasına katıldınız. Fransa’da gerçekleşen bu katliamın üstü bir nevi örtüldü. Ne düşünüyorsunuz? Fransa hükümeti ile Türk hükümetinin arasındaki pazarlıkların etkisi var mı sizce?
Erdoğan rejiminin emriyle katledilen Sakine, Rojbin ve Leyla’nın anısını yaşatırken duyduğumuz duyguyu öncelikle size anlatmak istiyorum. Gerçeği biliyoruz: Gizli Servis (MİT) ve Paris’teki Türk Büyükelçisi sinsi planlar ve hareket halindeydi. Şimdi her şeyin açığa kavuşması ve perde arkasındaki planlayıcıların açığa çıkıp yargılanmaları için Kürtlerle beraber adalet istiyoruz. Yargıçlar, “gizli dosya” olarak sınıflandırılan belgelerin açılması için çağrıda bulunuyorlar, ancak hükümet buna karşı çıkıyor. Bu üç aktivist, aileleri ve Kürt halkı için çok çirkin bir durum bu.
Fransa, DAİŞ’e karşı mücadelede kendini feda eden Kürt halkına borçludur. Bu nedenle Fransız hükümetinin, topraklarımızda Türk faşist grupların Ermenilere ve Kürtlere yönelik uyguladığı şiddete son vermesi gerektiğini belirtiyoruz. Ayrıca tehdit edilen Kürt siyasetçileri korumalı, tutuklamaları ve iadeleri durdurmalı.
PKK Lideri Abdullah Öcalan 23 yıldır Türkiye’de tecrit altında tutuluyor. Dünyada çok sayıda aydın ve insan hakları aktivisti özgürlüğü için bir kampanya düzenliyor. Siz Öcalan’ın özgürlüğü konusunda ne düşünüyorsunuz?
Fransız Komünist Partisi, tüm uluslararası sözleşmeleri ihlal eden koşullarda gözaltında tutulan Abdullah Öcalan’ın derhal serbest bırakılması çağrısında bulunuyor. Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, Türk makamlarının barışa giden yolu açma iradesinin bir işareti olacaktır.
PCF’nin PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılmasını talep ettiğini de eklemek isterim. PKK, mücadelesi yoluyla Kürt halkının itibarını yeniden kazanmasına yardımcı oldu ve çatışmayı sona erdirmek için önerileri çoğalttı. PKK’lilerin DAİŞ’le karşı karşıya geldiğini ve Êzidîleri kurtardığını da ekliyorum.
Kürtlerle sarsılmaz dayanışma
Kürt halkı sizi dostu olarak görüyor. Bildiğiniz gibi Kürtler uzun zamandır gasp edilen hakları için özgürlük mücadelesi yürütüyor. Sizin Kürt halkına mesajınız ne olur?
Fransız Komünist Partisi, Kürt halkıyla dayanışmaya kararlıdır. Onlarla dayanışmada olmak bizim için büyük bir gurur kaynağı. Selahattin Demirtaş dahil milletvekillerinizi, belediye başkanlarınızı ve militanlarınızı hapseden Erdoğan rejiminin vahşetini biliyor ve izliyoruz. Bütün bu kanun dışı baskılara ve vahşete rağmen HDP ve Kürtler direniyor, ayağa kalkıyor ve bölgede barış için bir güç oluşturuyor.
Birbirine bağımlı dünyamızda, yaşadığınız şiddetin küresel yansımaları var ve bu da uluslararası dayanışmayı daha da gerekli kılıyor. Şengal, Rojava, Türkiye ve İran Kürtlerinin yanındayız. Sarsılmaz dayanışmamıza güvenebilirsiniz.
Çeviri: Ronî Riha