İmralı’daki hukuksuzlukların Avrupa Konseyi’ne bağlı kurumlar tarafından maskelendiğini belirten PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı Cengiz Yürekli, ‘İmralı özelinde yeni bir hukuksuzluk sistemi inşa edildi ve yeni bir hukuksuzluk teorisi oluşturuldu’ dedi
Uluslararası komployla Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999’dan bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021’den bu yana haber alınamıyor. Abdullah Öcalan, 27 Temmuz 2011’e kadar belli aralıklarla aile ve avukatlarıyla görüşebildi. Ancak daha sonra avukat görüşlerine çeşitli gerekçelerle izin verilmedi.
Cezaevlerinde 8 Kasım 2018’de başlatılan ve binlerce tutuklunun katıldığı açlık grevi üzerine Abdullah Öcalan, ilki 2 Mayıs’ta olmak üzere 22 Mayıs, 12 Haziran, 18 Haziran ve 7 Ağustos 2019’da avukatlarıyla 5 görüşme gerçekleştirildi. Son görüşmenin ardından avukat görüşleri tamamen engellendi. 25 Mart 2021’de Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı kesintili telefon görüşmesinin üzerinden bu yana da kendisinden haber alınamıyor.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, müvekkili üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit ve yarattığı etkilere dair Mezopotamya Ajansı’ndan Esra Solin Dal’a değerlendirmelerde bulundu.
‘3 yıldır haber alamıyoruz’
Abdullah Öcalan’la en son 25 Mart 2021 tarihinde temas kurulduğunu hatırlatan Yürekli, ağır tecrit politikalarının uluslararası komployla başladığını ama son üç yıldır zirveye ulaştığını belirtti. İmralı kurulduğu günden beri tecrit ve izolasyon sistemiyle yönetildiğine dikkat çeken Yürekli, “25 Mart 2021 tarihinden bu yana sayın Öcalan ve diğer müvekkillerimizden tek bir haber alamadık. Haber almayı bir kenara bırakın, İmralı Adası’ndan ne olduğunu dahi bilmiyoruz. Müvekkillerimizin sağlık koşulları, haklara erişimleri nelerdir bu konuda en ufak bir bilgimiz yok. 25 Mart 2021 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan’la yaptığı telefon görüşmesi oldu. Sayın Öcalan, bu görüşmede bir hükümlü statüsünde olduğunu, yasal haklarının derhal sağlanması gerektiğini belirterek, avukatlarıyla görüşmek istediğini talep etmişti. Fakat tüm hukuki girişimlerimize rağmen şu ana kadar hiçbir sonuç alınamadı” ifadelerini kullandı.
‘İmralı özelinde yeni bir hukuksuzluk sistemi inşa edildi’
Yürekli, şu ana kadar, tüm ulusal kurum ve mercilere müracaat edildiğini ancak söz konusu İmralı ve Abdullah Öcalan olduğunda hukukun rafa kaldırıldığını kaydederek, “En son bin 330 avukatın görüşme kanallarının açılması ve İmralı’daki işkence sisteminin son bulması için deklarasyon yayınladı. Daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa Konseyi’nin ilgili temsilciliklerine başvurduk. Bunlardan sonuç alınamadığı için Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesine başvuru yapıldı. AİHM, buna dair 2022’de ciddi bir tedbir kararı verdi. Ancak Türkiye bu tedbir kararına uymadığı için BM, tekraren bu kararını illetti. Ancak mevcut koşullarda bu kararların şimdiye kadar uygulama durumu gerçekleşmedi” diye aktardı.
Yürekli, şunları söyledi:
“Sayın Abdullah Öcalan, İmralı’ya dair yaptığı değerlendirmelerinde, İmralı sistemini ‘üç ayaklı uygulama’ olarak değerlendirmiştir ve bunun yanı sıra ‘milli İmralı politikaları’ olarak tanımlamıştı. Bu nedenle İmralı tecridi sadece Türkiye hükümetinin tek başına yönetebileceği, uygulayabileceği bir sistem değil. Yani mevcut hukuk doktrinlerinde en faşist sistemlerde bile hukukun bir öngörülebilirliği söz konusuydu. Yani İmralı üzerindeki hukuksuzluk hiçbir zaman bu kadar ileri gitmemişti. İmralı özelinde yeni bir hukuksuzluk sistemi inşa edildi ve yeni bir hukuksuzluk teorisi oluşturuldu. İçinde bulunduğumuz uluslararası konjektör gereğince diğer uluslararası güçlerin desteği de söz konusudur. Bu Avrupa hukukundan bağımsız değil. Çünkü üç yıldır ağırlıklı devam eden bir işkence sistemi var, bunun Avrupa hukuk sistemi içinde olabilmesi mümkün değil, bu ancak zımni bir uzlaşıyla devam edebilir.”
‘İmralı’da her şey bir giz perdesi altında yürütülüyor’
İmralı tecrit sisteminin giderek derinleşmesinin Kürt sorunun uluslararası karakteriyle bağlantılı olduğunu ifade eden Yürekli, “Yürütülen bu savaş gerçekliğinin bir NATO savaşı olduğunu görmek gerekiyor. Şuan uluslararası komplo, uluslararası hukuk kurumlarının eliyle devam etmektedir. Komplonun merkez üssü hala İmralı’dır. Avrupa hukuk kurumları, Avrupa Konseyi’ne bağlı kurumalar da bu işin maskeleme görevini görmektedir. CPT, güven veren bir kurum olmaktan çıkmıştır. CPT, işkenceyi önlemek, insan hak ve hürriyetlerinin tesisini sağlamak için gereken rolü oynamıyor. CPT, İmralı özelinde bu rol ve misyonunu kaybetmiştir” diye konuştu.
İmralı Cezaevi’nin kurulduğu günden bu yana her şeyin ‘bir giz perdesi’ altında yürütüldüğünü dile getiren Yürekli sözlerine şöyle devam etti:
“İmralı’da 25 yıldır her şey bir giz perdesi altında sürdürülüyor. Diğer cezaevlerinde kaç ton beton kullandığı, ne kadar personel bulundurulduğu, güvenliğini kimin sağladığı, kantin ihtiyacının ne kadar sürede karşılandığı, aile ziyaretlerinin ne zaman olduğu, avukat ziyaretlerinin ne şekilde gerçekleşeceği bellidir. Yani fiziki yapısından tutun oradaki hakların uygulanmasına kadar her şey açıktır. Ama İmralı’da hiçbir zaman böylesi bir durum söz konusu değil. İmralı’nın güvenliğini kim sağlamaktadır, kantin ihtiyacı nasıl olmaktadır, yaşam koşulları ne şekildedir bunların hiçbiri bilinmiyor. Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun, tüm cezaevlerini ziyaret etme hakkı var, bunca yıldır İmralı’ya tek bir ziyaret yapılmadı. Bu yüzden İmralı’da neler olup bittiğini bilmiyoruz. Sayın Abdullah Öcalan’ın şu ana kadar elimize ulaşan fotoğrafı 2013 yılına aittir. 10 yıldır tek bir kare fotoğrafına sahip değiliz. Bir mektup dahi yazmalarına izin verilmemekte.”
“İmralı tecrit sistemine karşı Sayın Öcalan şahsında büyük bir direniş vücut bulmaktadır” ifadelerini kullanan Yürekli, “İmralı’daki tecrit ve baskıyı kat be kat aşan bir direniş sergileniyor. Zaten tecridin bu kadar derinleşmesini belirleyen şey Sayın Öcalan’ın direnişidir. Sayın Öcalan 25 yıldır aralıksız olarak direniyor” diye belirtti.
Newroz alanlarından çıkan Öcalan mesajı
Yürekli, “Sayın Öcalan, oluşturulduğu paradigmayı fiili olarak hayata geçirme gücünü de ortaya koymuştur. İmralı’da bunu birçok kez gördük. Bunca baskıya rağmen, bu kadar tecrit edilmesine rağmen tüm dünyada şuan Sayın Öcalan’ın paradigması tartışılıyor. ‘Jin, jiyan azadî’ sloganı Öcalan’ın geliştirmiş olduğu felsefeye dayanarak, her yerde vücut buluyor. Bu felsefe mevcut kapitalist moderniteye karşı bir yol ve duruş olarak kendini tarif etmiş ve hayat bulmaktadır. Aslında paradigmasal düzeyde üçüncü yol dediğimiz şey de budur. Bu yol özellikle Ortadoğu’da halkların birbirine kırdırılarak kendi varlıklarını devam ettiren hegemonik güçlere karşı, halkların kendi geleceğini yarınlara taşıması, garanti altına almasıdır” diye belirtti.
2014 Newroz alanlarından Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün talep edilmesinin “Kürt halkının kendi hak ve özgürlüklerinde ısrar etmesi” olarak değerlendiren Yürekli, “90’larda zirveleşen Newroz, bugün Kürt halkı için bir direniş ve siyasal, toplumsal taleplerinin dile getirdiği, hak arayışlarının yeri oldu. Kürt halkı Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu eşit, özgür bir yaşamın özlemini alanlarda bir kez daha haykırdı. Bir bütün olarak baktığımızda Newroz’da halk Sayın Öcalan etrafında kenetlenerek, muazzam bir demokrasi pratiği sergiledi ve bir kez daha Öcalan’ın özgürlüğünü talep etti” dedi.
HABER MERKEZİ