“İnşa edilmiş gerçeklik olarak toplumsallık, esas olarak insan yaratımı demektir.” Bu ifade ile PKK Lideri Abdullah Öcalan toplumun asıl olarak inşa edilen bir hakikat olduğunun altını çiziyor. Buradan anlaşılması gerekenler nelerdir? Her şeyden önce toplumsallık ve insanın doğada hazır bulunmadığı, onun insan eliyle yoğun bir emek sonucu inşa edilen veya kurulan bir gerçeklik olduğudur.
Ancak insanın oluşabilmesinin öncelikleri vardır. Yani toplumsallaşmanın oluşabilmesi için biyolojik olarak var olması gereklidir ve öyledir de. Ve insanın biyolojik varlığı doğa içinde ona bağımlılık temelinde oluşmuştur. Yani öncelik doğa veya ekolojik yapının var oluşuyla doğrudan bağlantılıdır. Bütün bunlar olmadan toplum ve insan oluşmasının ihtimalinden bile bahsedilemez. Bu hal olmaz ise olmaz kabilinde böyledir, elzemdir.
Yani ekoloji oluşmuştur, onun ortamı içinde insan var kılınmıştır. Sonrası ise insan eliyle insanlaşma serüveni başlar. İnsanlaşmada ekolojinin önceliği ve kaçınılmazlığı üzerinde durulmalıdır. Zira kapitalizmin oburluğu veya doymazlığı ekolojik dengeyi bozuyor, ortamı başta insanlık olmak üzere bütün canlılar için yaşanmaz kılıyor ve soyların tükenmesine yol açıyor. Bu alan içinde ciddi bir mücadele sürdürülüyor, daha da derinleştirilmesi gerekmektedir.
Ancak inşa edilen hakikat olan insan gerçekliği üzerinde birkaç kelam etmek olacaktır meramımız. Zira toplum ve insan yine insan eliyle kuruluyor olsa da günümüzde büyük bir tehdit ve tehlike altındadır. Milyonlarca yıl insan emeği ve kahırlı mücadelesi sonucu inşa edilen bütün insani değerler, kapitalist pazarın sömürü metasına dönüştürülmüş, alım-satım konusu kılınmıştır. Burada çıkılmadıkça toplum ve insan tarihsel oluşum doğrultusuna dönüştürülmedikçe ne özgürlükten bahsedilebilir ne de doğa ve insan kırımının önüne geçilebilir. Yani kutsal kitaplarda sözü edilen kıyamet kaçınılmaz olacaktır.
İnsanın en temel özelliklerinin başında emeği gelmektedir. Bu emeğin özü de toplum ve insan olmaktaki duruşuyla ilgili olanıdır. Toplum olmaktan çıkan, saptıran hemen her şeye karşı durmaktır.
Emeğine sahip çıkamayan insanın en temel özgünlüğü olan özgürlüğünü, dolayısıyla insan olma vasfını kaybetmeye başlar. Çünkü insanlaşma özgürleşme halidir ve insanlık oluşumu, temel doğrultusu budur. Bunun saptırılması yok oluşa doğru gidişe işaret eder ki, asıl mücadele ve direnişin bu alanda vermek lazımdır.
Kürtler ve toplumunun önemli sorunlarla karşı karşıya oluşu özgürlüğünü kaybetmesiyle ilgilidir. Bundan kırk, elli yıl önce “Kürt var mıdır, yok mudur?” sorularına muhatap olmuş bir varlıktan söz ediyoruz. Günümüzde bu durum direniş ve özgürlük mücadelesi sonucu hayli aşılsa da ciddi sorunlarla karşı karşıyadır, Kürt’ün varlık ve yokluk meselesi.
Dört parça Kurdistan ve diasporadaki Kürt uyanmıştır, direniş ve mücadele içindedir. Dostları artmış ancak düşmanları da çoğalmıştır, saldırılarını yoğunlaştırmaktadırlar. Çünkü Kürt’ün direnmesi çoğu çevrenin menfaatlerine zarar veriyor, sömürü alanlarını kurutuyor. Halin böyle olması saldırıya geçmelerine yol açmaktadır.
Bu anlaşılır bir durumdur. Asıl anlaşılması gereken de daha fazla direniştir. Kürt emeğine ve değerlerine daha fazla sahip çıkmalıdır. Bir tarafta kazandığı belediyelere kayyum atanıyor, diğer taraftan kırk ayı aşan bir zamandır Öcalan üzerinde uygulanan mutlak iletişimsizlik ve tecrit gerçeğidir.
Diğer sorun alanları da dahil olmak üzere tecrit ve kayyum mücadelesi birbirlerinden ayrı ele alınamaz. Fakat Öcalan üzerindeki tecride karşı çıkmak, kabul etmemeyi daha da öne çekmek gerekiyor. Zira yirmi beş yılı aşkın süredir Öcalan bir ada hapishanesinde tutsaktır. O tutsaklık sadece Öcalan tutsaklığı olarak bakılırsa yanlışlık yapılmış olur. Onun tutsaklığı temel özgürlük ve çözüm yeteneklerin tutsaklığıdır.
Başta Kürt sorunu olmak üzere diğer meselelerin çözümünün ötelenmesi, çözümsüz bırakılmasının tutsaklığıdır bu. O yüzden direnişte Öcalan tecridini odağına alan bir direniş hattı örmektir. Çünkü diğer meseleler bu tecrit ekseninde şekillenmektedir. O aşılmadan her sorunun aşılma olasılığı zayıf kalacaktır, hatta aşılmayabilir.
Giriş cümlesiyle Öcalan’dan yaptığımız alıntıyı tekrar hatırlatacak olursak Kürt insanı toplumunun saptırılan ve yok sayılan gerçekliğini özgürlük ve demokrasi temelinde yeniden kurabilmek veya inşa edebilmek için Öcalan üzerindeki tecridi kırmaktır. O da daha fazla direnişle mümkündür.