PKK Lideri Abdullah Öcalan, 8 ay sonra kardeşiyle yaptığı görüşmede, Türkiye’deki masanın iki ayaklı ve yıkılmaya mahkum olduğunu belirterek, ‘Siz üçüncü ayak olmak zorundasınız. Masa üç ayaklı olursa düşmez’ dedi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, önceki gün kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştürüldü. Cezaevindeki Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş da ailesiyle görüştü. İmralı’daki diğer tutuklu Hamili Yıldırım ise görüşçüsünün hasta olması nedeniyle aile görüşmesini gerçekleştiremedi. İmralı’da ağabeyi Abdullah Öcalan’la görüşen Mehmet Öcalan, görüşmeyi Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik ve Jinnews’ten Safiye Alağaş’a anlattı.
Yaklaşık 8 aydır görüşme gerçekleştiremediklerini ve 15 günde bir avukatlar aracılığıyla görüş için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunduklarını belirten Mehmet Öcalan, “Ancak bize bir cevap verilmiyor. Veya çeşitli gerekçeler sunuluyor. Adada çıkan yangından sonra başvurumuzu kabul ettiler” dedi.
Aşağılayıcı şekilde arama yapıldı
Kendilerine pazartesi günü haber geldiğini aktaran Mehmet Öcalan, sonraki sürece ilişkin şunları kaydetti: “Bizleri adaya götüreceklerini söylediler avukat arkadaşların aracılığıyla. Biz de geldik. Ben, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’ın kardeşleri adaya gittik. Şunu diyebilirim. Gemlik karakolunda aramadan geçtik. Normal değildi ama normal diyelim. Yani çok aşağılayıcı şekilde aramalar yapıldı. Bir insan olarak bunu kabul etmiyorum. Ahlaki de değildir, Türkiye için de devlet için de faydalı değildir. 69 yaşında bir insanım. O diğer arkadaşlar da öyle. Genç olsam da bunun olmaması gerekir. Biz adaya ayağımızı bastığımızda yapılan ikinci aramada, zannederim buraya ikinci irtibat bürosu diyorlar. Tahmin ettiğim kadarıyla jandarmanın elinde. Çok kötü bir arama yapıldı. İnsanın kabul edeceği bir durum değildir. İnsan kaldıramıyor. Ama mecburen kabul ettik. İkinci aramada herkes gelmişti oraya. Rütbeliler, siyah gözlüklü askerler ve hepsi silahlıydı. Olağan üstü hal ortamını andırıyordu. Hepsi oradaydı. Çok kötü bir aramadan geçirildik. Bu ekip biz gemiden indiğimiz anda bizimle birlikte ikinci arama noktasına kadar geldi. Her taraf asker ve gardiyan doluydu. Biz mecburiyetten bu aramayı kabul ettik. Yoksa onlar da biliyor ki kimse böyle bir aramayı kabul etmez. İnsanlık dışı bir arama.
Nezle nedeniyle tokalaşmadı
O aramadan da geçtik. Cezaevine girdik. Cezaevinde yoğun bir arama yapılmadı. Normal bir arama yaptılar. Önce iki arkadaşımızı götürdüler, beni ilk başta dışarıda tuttular. 10 dakika gibi bir süre bekledim. Ondan sonra beni çağırdılar. O arama noktasında x-ray cihazından kaç defa ‘git gel’ dediler. O bir bahaneydi. ‘100 defa da geçsem o çalacak’ dedim. Ondan sonra görüşmeye geçtik. İlk olarak beni görüşmeye aldılar. Gittim orada eski masamız vardı. Büyük bir masaydı. Bana ‘otur’ dediler oturmadım. Başkanın geleceğini biliyordum. Birkaç dakika bekledim. Onlar içeri girip çıkınca ben anladım başkanın geldiğini. Başkan içeri geldi ve tokalaşmadan ‘Bana bilgi verdiler. Herhalde sende ateş var. Nezle olmuşsun’ dedi. Bu nedenle tokalaşmadık. O masanın güney tarafında oturdu, ben masanın kuzey tarafında oturdum. Başkan gardiyana ‘Herhalde 1 buçuk saat görüşeceğiz. Değil mi?’ diye sordu. Ama o bir şey demedi. Artık bizde görüşmeye başladık.
‘Bazı şeyler soracağım’
Başkan, ‘Niye geldin, hangi gerekçe ile geldin?’ diye sordu. Ben de ‘Burada yangın çıkmış. Halk ve kurumlar demokratik eylem yaptılar. Tahmin ediyorum ki bu gerekçe ile bizi görüştürdüler’ dedim. Bana, ‘Evet ama bizi etkilemedi’ dedi. Sonra ‘Sana bazı şeyleri soracağım. Onların özetlerini bana aktarırsın’ dedi. Zaten ağırlıklı olarak başkan konuştu. Kürt sorununun çözülmesi, Ortadoğu’daki sorunların çözülmesi için dışarıdan halkın ne düşündüğünü, kimin çözebileceğini düşündüklerini de sordu. Yorum yapmadan cevap vermemi istedi.
‘Rojava için ayrıntılara girdi’
Ben de ‘Ortadoğu ve bölgede yaşayan halkımızın yüzde 80’i, yüzde 90’ı bu sorun çözülecekse ancak Serok Öcalan çözebilir diyorlar’ dedim. ‘Evet ben de bunları biliyorum. Mesele bizim meselemizdir. Ortadoğu sorununun çözümü için bizim güçlü olmamız lazım’ dedi. Ondan sonra ayrıntılara girdi. Rojava için, Türkiye’deki demokratik kurumlar için ayrıntılara girdi. Yine ‘Herhalde HDP’nin de kongresi oldu’ dedi. Ben de ‘Evet kongre yaptılar. Kongrede katılım çok fazlaydı. Dışarıdan da çok fazla kişi gelmişti kongreye. Kongre çok iyi geçti’ dedim. Başkan, şunları özellikle söyledi: ‘Şimdi şunu size izah ediyorum. Eğer bölgede siz bir güç olamazsanız, bak Türkiye’de iki ayaklı bir masa var. Sizin oluşumlarınızın içerisinde sol hareketler de var. Ağırlıklı olarak Kürtler var. Diğer halklar da var. Siz de bir ayak olmak zorundasınız. Orada güç olacaksınız. Masa üç ayaklı olursa düşmez. İki ayaklı masayı, sistem onu ne kadar korumaya çalışırsa da o sürekli yıkılmaya mahkumdur. Bunun için bizim oluşumumuz Kürtler, üçüncü ayaktır. Bu üçüncü ayağın oluşumu da büyüme ile olur.’
‘Medyayı güçlendirin’
Görüşmenin yarısında demokratik kurumlar üzerinde yorum yaptı. Başkan, ‘Kişiler kendine değil, şahsiyetler kendilerine değil, kurumlara halka hizmet etmeliler’ dedi. Gazeteye çok çok selamları vardı. ‘Medyayı güçlendirin. Katkı sunun. Medya çalışanı arkadaşlara çok çok selam gönderiyorum. Hem dergileri hem televizyonları güçlendirsinler’ dedi.
‘Değerleri kullananı affetmem’
HDP’nin kongresini gerçekleştirdiğini, katılım yüksek olduğunu ve protokolün güçlü olduğunu söyledim. Yeni ve eski eşbaşkanlara çok selam söyledi ve yüksek başarılarını diledi. O da ‘Parti (HDP) demokratik kurumlar arasında en güçlü olan kurumdur sanırım. Parti emekle güçlenir. Emek vererek güçlenir. Lafla güçlenmez. Benim durumumu görüyorsun değil mi? Ben 50 yıldır emek veriyorum. Kim ailesi için, kendisi için, akrabaları için kurumlarda yer alıp değerleri kullanırsa, bunu duyarsam asla affetmem. Bu halk çok büyük bedeller ödedi. Herkes bu halk için mücadele etsin. Sadece Kürtler için değil, burada birçok halk var. Bütün halklar birleşirse güç olursunuz. Çözüm de bu şekilde gelir. Ben bu yaşımda gece gündüz çalışıyorum. Çözüm yolları arıyorum. Kendim için bir şey yapmıyorum. Ama biz bu halka bir söz verdik. Bu halk o kadar bedel ödedi. 50 senedir emek veriyoruz, değerler var. Çok bedeller ödedik. Eğer birlik olup güçlü olursanız büyük sorunu da çözersiniz. Kimse gelip size sorun çözmez. Esas çözüm gücü sizsiniz. Parti şahsiyetlerin malı değildir. Kişilerin de değildir’ dedi. Bu değerlendirmeleriyle partiyi yakından takip ettiğini anladım.
‘Suriye’deki strateji doğrudur’
Suriye ile ilgili yorumlar yaptı. Rojava’da Arap aşiretleri var. Başkan ‘Hepsine çok selam ve hürmetlerimi söylersin. Yine orada kurumda çalışanlara çok selam ve hürmetlerimi söylersin. Rojava’da emek verenler çok değerlidir. Çalışmalarından dolayı onları kutluyorum. Kutsal bir çalışma yürütüyorlar. Başarılar diliyorum onlara. Türkiye bir Amerika’nın yanında, bir Rusya’nın yanında. Bu çözüm değil. Çare olamaz. Çözüm çare şudur; Rojava’daki güçlerin, Suriye’nin bütünlüğü içinde daha geniş bir şekilde güç olmaları gerekiyor. Bu Suriye’nin bütünlüğü için gereklidir. Rojava’daki oluşum Suriye’nin bütünlüğü içindir. Oradaki oluşumlar Kürtler, Araplar, Ermeniler, Hristiyanlar güç olmazsa yarın Suriye’nin bütünlüğünü de sağlayamazlar. Suriye’deki strateji çok doğrudur ve orada çalışan, emek veren herkese ayrım yapmadan saygı ve selamlarımı iletin’ dedi.
‘Güç olursan çözersin’
Başkan çözüme ilişkin ise ‘Eğer güç olursan her şeyi çözersin’ dedi. Ben de kendisine, ‘Baskılar yoğun bir şekilde devam ediyor. Dışarıda bir şeyler yapın diyorsun ama Türkiye’de o imkanlar kalmamıştır’ dedim. Başkan, ‘Yine de şunu yapabilirsiniz; kurumlarınızı güçlendirmek zorundasınız. İyi çalışırsanız sonuç alabilirsiniz. İyi çalışmak ne demektir. Şahıslara değil, topluma, halka hizmettir. Mücadele bu şekilde olur. Beni iyi tanıyorsun Mehmet. Bak ben nasıl mücadele verdim biliyorsun. Anama karşı dahi mücadele verdim. 7 yaşındayken karşı çıktım. Sen çok iyi biliyorsun’ dedi. ‘Evet biliyorum. Sen öyle yaptın’ dedim. Başkan, ‘Her şey mücadeleyle, doğru mücadeleyle olur. Güç olmak zorundasın ki bu sorunları çözebilesin. Ortadoğu’daki ve isim koyalım Kürt sorununu bu şekil çözersin. Güç olmazsan kimse sorunu size çözemez. Biz masa diyoruz da Türkiye’deki masa iki ayaklı masadır. Siz üçüncü ayak olmak zorundasınız. Bu neyle olur? Güçle olur. Bunu yaparsanız olur. Emek verirseniz olur. Evet masa gerekiyor. Bu da halka hizmet ve emek vermekle olur’ dedi.
‘Hepinize görev düşüyor’
Başkan bizleri biliyor. Ben hiç söz etmedim. Evet belki gövdesi, fiziki yapısı İmralı Adası’ndadır, ama düşüncesi bizimle beraberdir. Bizim ne yaptığımızı, nasıl çalıştığımızı biliyor. Tek bir örnek vereyim. Bana ‘Sen de Urfa’da çevrende bir şeyler yapabilirsin. Hepinize görev düşüyor. Böyle geri çekilerek oturmakla olmaz. Sen de orada emek verebilirsin. Hizmet vereceksin. Sen de vereceksin, o arkadaşların da verecek. O köyler var ve arkadaşlarımız var. O Türkmenler var. Hepsine selamlarımı ilet’ dedi.
‘Her şey mücadelenize bağlı’
Başkan, ‘Rojava’da, Başur’da ve Rojhılat’ta, Avrupa’da tecride karşı mücadele eden herkese selamlarımı söylüyorum. Nerede Kürtler varsa tecride karşı mücadele ettiyse onların mücadelelerini kutluyorum. Sağlık olarak çok iyiyim. Ben nasıl yaşayacağımı biliyorum. Beni görüyorsun nasılım’ dedi. Ben de gördüğüm kadarıyla iyiydi. Sağlığı ve morali de yerindeydi. ‘Başarılar diliyorum’ dedi. ‘Görüşme tekrar olur mu?’ diye sordum. Soruma cevap vermedi. ‘Her şey sizin mücadelenize bağlı. Bir ilerlemeyi sağlarsanız her şey çözülür. Ama yapmazsınız da devam eder. Hem tecrit devam eder hem de kan dökülmeye devam eder. Herkes buna göre elinden geleni yapsın’ dedi.”