Kitleler bugün barış için alanlarda. Van’dan İstanbul’a kadar barış sloganları haykırılıyor. Bu vesile ile PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1993 yılından bu yana sürdürdüğü barış arayışlarını hatırlatmak, önemli aşamaları ve karşılaştığı engelleri kronolojik sırayla vermek istedik
Naci Kaya/İstanbul-MA
Avukatlarıyla 7 Ağustos’ta yaptığı görüşmede “Çözüm için hazırım” çağrısı yapan ve Kürt halkı tarafından çözümün ana aktörü olarak kabul edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 1993 yılından bu yana birçok kez barış çağrısı yaptı. Öcalan, ilk defa 19 Mart 1993’te Bekaa’da YNK Lideri Celal Talabani’nde bulunduğu bir basın toplantısı düzenleyerek tek taraflı ateşkes ilan ettiğini duyurdu. PKK’nin ilan ettiği tek taraflı ateşkes süreci daha bitmeden süreci destekleyen dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Özal’ın şüpheli bir şekilde ölümünden sonra Öcalan’ın ilk çabası sekteye uğradı.
Barış ve suikast
Ateşkesin sekteye uğramasının ardından çatışmalar şiddetlenerek devam etti. Öcalan, 11 Aralık 1995 yılında Kürt sorununun demokratik siyaset çözümün önüne açabilmek amacıyla tekrardan tek taraflı ateşkes ilan etti. Tek taraflı ateşkes ilan edilmesine rağmen Kürt halkı üzerinde baskıların devam etmesi ve 6 Mayıs 1996’da Öcalan’a karşı suikast girişimi gerçekleşmesi üzerine tek taraflı ateşkes bir kez daha bozuldu.
İmralı’dan barış için
Tutuklanarak bir ada cezaevi olan İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürülen Öcalan, çözüme ve barışa dair çabalarını burada da sürdürdü. Öcalan, İmralı’dan yaptığı çağrıyla 2 Ağustos 1999’da PKK’nin silahlı güçlerini Türkiye sınırlarının dışına çekmesi yönünde çağrı yaptı. Öcalan, aynı yılın 1 Eylül’ünde ise tek taraflı ateşkes çağrısı yaptı.
2000’li yıllarından başlayan ve 2002 yıllının sonuna kadar çözüm önerileri geliştiren Öcalan, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve tüm siyasi partilere Kürt sorununun çözümü çerçevesinde fikirlerin ortaya koyan mektuplar gönderdi. Öcalan’ın 5 yıl boyunca ürettiği çözüm önerilerine karşı Kürtler üzerindeki baskılar devam etmesi ile birlikte 2004 yılında tek taraflı ateşkes bir kez daha sona erdi. Bu ateşkesin sona ermesinin ardından savaş şiddetlenerek devam etti.
‘Türkiye’yi demokratikleştirmek’
Barış arayışından vazgeçmeyen Öcalan 9 Ağustos 2006 yıllında avukatları aracığıyla dönemin Başbakanı Erdoğan dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a hitaben şu mesajı paylaştı: “Sorunun çözümü diyalogdan geçer. Kan dökerek bir yere varılamaz. Öyle ABD’ye yalvarmakla, İran ve Suriye ile işbirliği yapmakla da PKK’yi imha edemezsiniz, sorunu da çözemezsiniz. PKK bu şekilde bitmez. Bu kadar insan kaybına yazık değil mi? Hiç mi kıymetleri yok? Bunlar ve olası ölümler için neden bizlerle diyaloga geçilmiyor? Bu kayıpların ve ölümlerin sorumlusu hükümet olacaktır.”
Tarih 2 Kasım 2007 gösterdiğinde de Öcalan avukatları ile yaptığı görüşme sonucu “tekrar barış elimi uzatıyorum” diyerek, kamuoyuna şu mesajları verdi: “Devlet benimle görüşmek mi istiyor? Kendi yetkilisini, temsilcisini gönderir, ‘Ey Apo sen ne istiyorsun?’ der. Ben de görüş ve şartlarımı belirtirim. O da kendi şartlarını, yapacaklarını belirtir, bir noktada uzlaşılır veya aksi olur. Taleplerimiz konusunda da bir İspanya modeli, İrlanda modeli, İsviçre modeli, Fransa modeli, Belçika modeli, Amerika modeli üzerinde tartışılabilir. Ben her türlü çözüme hazırım. Eğer çözüm isteniyorsa herkesin, Kürtlerin de üzerinde mutabık kalacağı bir anayasa yapılabilir. PKK’ye de ‘Gel, bu anayasanın hazırlanış sürecine katıl’ denilebilir. Bu konuda benim düşüncelerim biliniyor.”
Görüşme kanallarının açık olduğu tarihlerde Öcalan, 5 Aralık 2008’de kendisine şantaj yapıldığını duyurdu. “Şantajla benim üzerime gelmesinler” diyen Öcalan, “Ben bunu devlete de söylüyorum, PKK’ye de söylüyorum; ben, yaşam felsefesinin anlaşılmasıyla ilgileniyorum. Ben sorunun demokratik çözümü ve barış için üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum. Daha önceden Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı Gül’e mektup yazmıştım. İstirham ediyorum, bu sorunu çözelim diyorum” dedi.
Barış grupları
Barış çağrılarına 2009 yılında da devam eden Öcalan, daha önce yaptığı çağrıya paralel olarak barış gruplarının gelmesi önerisinde bulundu. Öcalan’ın 2009 yılında yaptığı çağrı şöyleydi: “Bunun için önerim; daha önce gelen barış grupları benzeri, Avrupa’dan ve yine içerisinde Maxmur’dan halkımızın da bulunduğu güneyden olmak üzere iki grubun; Kürtlerin bu ülkede nasıl yaşayacaklarını, birlikte yaşayabilmenin zorunlu prensiplerini ortaya koymak, Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerine ilişkin temel isteklerini tartışmak üzere Türkiye’ye gelmesidir. Bu gruplar başta TBMM olmak üzere Türkiye’deki tüm çevrelere giderek, iki halkın birlikte yürümesi için olmazsa olmaz niteliğindeki temel talepleri dile getirmelidirler.”
Öcalan’ın bu çağrısı üzerine 19 Ekim 2009 yılında Kandil ve Maxmur Mülteci Kampı’ndan 34 kişiden oluşan “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” Silopi’deki Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaptı. Halk tarafından coşkuyla karşılanan grup hakkında 2010 yılında davalar açıldı ve cezalar verildi.
‘Barış için ne yapabilirim?’
5 Şubat 2011 tarihinde, dönemin Başbakan Erdoğan, Cumartesi Anneleri ile görüşme gerçekleştirdi. Öcalan, avukatlarıyla yaptığı görüşmesinde, bu konuya da dikkat çekti. Öcalan, “Başbakanın o çokça değer verdiği anaların gözyaşları böyle dinmez. Anaların gözyaşını dindirmek için silahlı güçleri güvenli bir yere çekeyim diyorum, buna bile cevap vermiyorlar. Tersine her gün operasyonlar var, çatışmalar yaşanıyor, asker, gerilla ölüyor. Kanın aktığı yerde barış nasıl gelişir? Hükümete açık mektubumdur. Eğer gözyaşının dinmesini istiyorsanız, gerillayı güvenli bir yere çekmemin yolunu açın. Böyle yaparsanız bir hafta içinde çözeriz. Bir ananın gözyaşının dökülmesi bana acı veriyor. Türkiye kamuoyunun şunu bilmesini istiyorum. Ama Başbakan’dan ses yok. Başbakan’ı itham ediyorum. Barış istemiyor, her türlü kolaylığı sağlamamıza rağmen barışa yanaşmıyor. Daha ne yapabilirim?” dedi.
İmralı Heyeti
Öcalan, bu açıklamaları sonrasında avukatlarıyla görüştürülmedi. Öcalan’ın avukatları ile görüşme yollarının kesilmesinin ardından 2012 yılında PKK’li ve PJAK’lı tutuklular açlık grevini başlattı. 68 gün süren açlık grevi Öcalan’ın çağrısı üzerine sonlandırıldı. Açlık grevinin sonlandırılmasının ardından diyalog süreci başladı. 3 Ocak 2013 tarihinde BDP Milletvekili Ayla Akat Ata ve DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk İmralı’ya giderek, Öcalan ile görüşme gerçekleştirdi.
Müzakerelerin devam etmesinin ardından Öcalan, 21 Mart 2013 Diyarbakır Newrozu’na bir mesaj yolladı. Barış umudunun en çok yükseldiği Öcalan’ın Newroz mesajının bir kısmı şu şekildeydi: “Sömürü rejimleri, baskıcı ve inkarcı anlayışlar artık miadını doldurmuştur. Ortadoğu ve Orta Asya halkları artık uyanıyor. Kendine ve aslına dönüyor. Birbirlerine karşı kışkırtıcı ve köreltici savaşlara ve çatışmalara dur diyor. Newroz ateşiyle yüreği tutuşan, meydanları hınca hınç dolduran yüz binler, milyonlar artık barış diyor, kardeşlik diyor, çözüm istiyor. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun.”
Çözüm süreci
Çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte İmralı’ya heyetler gitmeye başladı. Öcalan, İmralı Heyeti ile 07 Haziran 2013 tarihinde yaptığı bir görüşmede sürecin yasal bir güvenceye alınması gerektiğine vurgu yaparak, “Eğer müzakereye eviremezsek, anlamlı müzakereye geçmezsek, AKP eğer bununla oyalarsa karmaşık, kaotik, her tarafa giden ve yayılan bir çatışma ortamı doğar. Kandil’in bile belirleyemeyeceği bir çatışma çıkar. Bütün şehirlere yayılan büyük bir ayaklanma olur. Gerilla hamleleri, ekonomik hedeflere yönelme, suikastlar devreye girer. Bu defa halkın büyük kısmı da kaçmaz, gerillaya katılır. İkinci bir Suriye’nin eli kulağındadır. Bu uyarıyı son defa yapıyorum”dedi.
Öcalan, 9 Mart 2014’te İmralı Heyeti ile yaptığı bir görüşme de AKP’nin çözüm anlayışını şu şekilde ifade etti: “Beni kandıracaklarını sanıyorlar. Oysa ben 40 yıl savaştım, gerekirse 40 yıl daha savaşırım. AKP’nin çözümü hacıyatmaz esnaf çözümüdür, yaptığı tam bir esnaf kurnazlığıdır. Biz direnişin müzakeredeki karşılığını alıyoruz. Devletin demokratik bir gücü olacak, bu bir alıp verme meselesi değildir. Sözleşme meselesidir. Sözleşmeden şunu kastediyorum: Bir beraberlik, eşitlik, aşk, ahlak, estetik ve özgürlük içermelidir.”
Dolmabahçe Mutabakatı
2015 yılının Şubat ayında içerisinde İmralı’da iki ayrı önemli görüşme gerçekleşti. Her iki görüşmede de, 28 Şubat’ta gerçekleşecek olan tarihi açıklamanın konseptinin içeriğine ve sonrasında atılacak adımlara ilişkin uzun tartışmalar yürütüldü. Tartışmalarda devlet heyeti de yer almıştı. Öcalan görüşmelere dair, “Bugünkü geldiğimiz noktayı 55 yıllık bir maratonun kısa bir soluk arası olarak değerlendiriyorum” ifadelerini kullanarak sürecin önemine dikkat çekti.
Yapılan görüşmeler sonucunda Öcalan tarafından 10 maddelik 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı hazırlandı. Mutabakatın imzalanmasının ardından, 22 Mart 2015 tarihinde, Ukrayna dönüşü uçakta gazetecilere Dolmabahçe Mutabakatı’na karşı açıklamalarda bulunan Erdoğan, “İzleme heyetine karşıyım… Bir metin okunmadı, iki metin okundu. Onların okuduğu metin ile Yalçın Bey’in (Akdoğan) okuduğu metin birbirinden tamamen ayrı. Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum. Başbakan Yardımcısı’yla, şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini şahsen doğru bulmuyorum” diyerek mutabakata karşı olduğunu ifade etti.
Öcalan, 5 Nisan’da yapılan İmralı’daki görüşmede, barış arayışını sürdürerek, müzakerelere geçiş için İzleme Kurulu’nun kurulmasının şart olduğunu belirtti ve bir dahaki ziyarette İzleme Kurulu olmadan gelinmemesini istedi. 5 Nisan’daki görüşmeden sonra İmralı Heyeti’nin bir daha adaya gitmesine izin verilmedi.
Sekiz yıl sonra yine barış
Öcalan 2 Mayıs 2019 tarihinde 8 yıl aradan sonra ilk kez avukatları ile görüştü. Bu görüşmede 2013 Newroz Bildirgesi’ne değinerek, “Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesi’nde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır. Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır” diyerek barış çağrısını bir kez daha yeniledi.
Avukatları ile 2 Mayıs’ta görüşen Öcalan’ın üzerindeki tecridin devam ettiğini söyleyen açlık grevi eylemcileri eylemlerine devam etti. 22 Mayıs tarihinde ikinci defa avukatları ile görüşen Öcalan, “Başta açlık grevi ve ölüm orucuna kendini yatırmış arkadaşlar olmak üzere iki avukatımın yapacağı geniş açıklamalar ışığında eyleminizin sona ermesini bekliyorum. Bana ilişkin maksadınızın hasıl olduğunu da rahatlıkla belirtip hepinize en derin sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Asıl bundan sonrasında da bana yeterli yoğunluk ve iradeyle eşlik etmenizi de özenle belirtiyor ve umuyorum” çağrısı ile açlık grevi eylemi sona erdi.
Yapılan bu görüşmelerin müzakere olarak değerlendirilmemesi gerektiğine vurgu yapan Öcalan, görüşmelerin seyrini 30-40 gün geçtikten sonra anlaşılacağını belirtti. Öcalan, onurlu barış temelinde sorunların demokratik müzakere yöntemi ile çözülmesi gerektiğini ve gelecek açısından umutlu olduğunu söyleyerek, barışa hazır olduğuna dikkat çekti.
‘Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk olmaz’
Öcalan, 12 Haziran avukatları ile yaptığı görüşmede de, “Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk var olamaz” diyerek, “Tarihsel bir gösterge olarak Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk’ün var olamaz. Mezopotamya’da Kürtler bitirildiği vakit Anadolu’da Türklük adına da geriye bir şey kalmayacaktır. Kürdün varlığının ve gelişmesinin Türk’ün güçlenmesi ile eş anlamlı, bu gerçekliğe göre hareket edilmesi gerekir. Bu birlikteliğin tüm Ortadoğu halklarının demokratik ve barış içerisinde yaşamaların önünü de açacağım. Esas ve çözümleyici olan demokratik siyasettir” dedi. Kürt sorununda çözüm için hazır olduğunu söyleyen Öcalan, “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır” diyerek barış çağrısını tekrarladı. Buna rağmen 19 Ağustos 2019 tarihinde Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyum atandı, Federe Kürdistan Bölgesi’nde 28 Mayıs tarihinde başlatılan sınır ötesi operasyon genişletilerek 3. aşamaya geçildi. Öcalan’nın çabalarına rağmen bunları yapmak, “Türkiye savaş çizgisinde ısrar mı edecek?” sorusunu akıllara getirdi.