PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın işkence ve kötü muamele başvurusunun AİHM tarafından reddedilmesini değerlendiren avukatı Mazlum Dinç, “Kararın siyasi pazarlıklar sonucu verildiği çok açık ve net. Hükümetin yazdığı karara AİHM imza atıyor” dedi. Dinç, AİHM’in İmralı’daki işkencenin bir parçası haline geldiğini de söyledi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM ), PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarının 2010 yılında yaptığı işkence ve kötü muamele başvurusunu reddetti. AİHM başvuru reddine gerekçe olarak da, “yeterince ve savunulabilir kanıtlara dayanmadığı”nı ileri sürdü.
Bakanlığın açıklamasına rağmen ret
Öcalan’ın avukatlarına verdiği beyanı görmezden gelen AİHM, olaydan iki yıl sonra, Öcalan ile Ocak 2010’da görüşen İşkenceyi Önleme Komitesi(CPT) üyelerine “işkence görmediği”ni söylemesini de karara gerekçe yaptı. İşkenceye dair “yeterli delil” sunulmadığını iddia eden AİHM, kararda işkenceye dair 3 Kasım 2008’de Adalet Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamaya yer veriyor. Bakanlığın “30 Ekim itibariyle İmralı Cezaevi Müdür Yardımcısı ile iki gardiyan hakkında disiplin soruşturması açılmıştır” ifadesinin yer almasına rağmen AİHM’in başvuruyu reddetmesi dikkat çekti.
CPT raporu dayanak yapıldı
Öcalan’ın işkenceye maruz kalmasının ardından o dönem halk tepkisini ortaya koymuştu. Eylemlerin büyümesi karşısında Öcalan, bir avukat görüşmesinde “olayın abartılmaması” yönünde ifadesini kullanarak, eylemlerin dozajının düşürülmesini istedi. Bunu da ret kararında gerekçe yapan AİHM, halkın zarar görmemesi için Öcalan’ın böyle bir ifadeyi kullanmasını da göz ardı etti.
CPT yetkililerinin 26-27 Ocak 2010’da İmralı adasına yaptığı ziyarette Öcalan’la görüştükten sonra hazırladıkları rapora da değinilen AİHM kararında, “herhangi bir fiziki kötü muamele yapılmadığı” yönünde bilgi verildiği öne sürüldü.
Hükümetin iddiası ‘doğru’ kabul edildi
Cezaevlerindeki işkencelere dair şikayetlerde hükümetlerin “mağdurun ifadelerinde kuşku yaratacak kesin kanıtlar ortaya koymaları” gerektiğine yer verilen kararda, AİHS’in 3’üncü maddesine göre işkence gördüğünü savunan tutukluların polis veya diğer yetkililerin gözetiminde olmalarına rağmen “kötü muameleden dolayı kalan izleri” kanıtlamaları gerektiği belirtiliyor. Kararda, bunun için özellikle yaralama veya darp izlerine dair doktor raporlarının AİHM tarafından önemsendiği ifade edilirken, Öcalan’ın hem işkence gördüğü gün, hem de sonraki günlerde doktorlar tarafından muayene edildiğine dair hükümetin iddiasını “doğru” olarak kabul edildi.
‘Hükümetin yazdığı karara AİHM imza atıyor’
Öcalan’ın avukatlarından Mazlum Dinç, müvekkillerinin 2008’de uğradığı saldırı sonucunda, iç hukukta sonuç alamamaları üzerine AİHM’e başvurduklarını dile getirerek, “O dönem yaptığımız suç duyurularında savcılık, kararında böylesi bir olaya dair kendisinin birebir bir şikayetinin olmadığı ve doktor raporlarının düzenlendiğini ve bu raporlarda her hangi bir saldırının olduğuna dair bir dayanağın olmadığını ifade ederek kavuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Bunun üzerine AİHM’e gittik. Olayın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra AİHM, savcılıkla aynı gerekçelerle kabul edilemez kararı verdi. Bu karar aslında aynı argümanlara dayanıyor. Aslında Türk hükümetinin yazdığı kararın altında AİHM imza atıyor. Bu net bir şekilde ortadadır. Taraflı bir karardır. AİHM bu hukuksuzluğun tarafı olmuştur. Bu işkence sisteminin tarafı olmuştur” dedi.
‘Karar kabul edilemez’
AİHM kararının kabul edilemez olduğunu ifade eden Dinç, “Kararda dayanak olarak kendisinin birebir şikayetinin olmadığı gösteriliyor. Biz zaten kendisi adına bu girişimlerde bulunuyoruz. Sonrasında zaten Sayın Öcalan olayın sonucunu sormuştur. Kendisinin birebir yapması gerekmiyor. Kaldı ki bizim yaptığımız başvurulardan sonra savcılığın yapması gereken bizzat ifadesine başvurmasıdır. Savcılık kendisinin ifadesine başvurmamış ki bir şikayetinin olup olmadığı öğrenebilsin. AİHM’de aynı argümanı öne sürüyor. AİHM, iddialara ilişkin kendisine birebir sormuş mu, bir şikayeti olup olmadığı üzerinden reddediyor. Zaten bizim temsilcileri olarak yaptığımız şikayetler, başvurular kendisi adına yapılmış sayılıyor. Bu kendisi hukukları açısından da böyledir” değerlendirmesinde bulundu.
‘Hukuksuzluk dayanak yapılamaz’
AİHM’in CPT’nin olaydan iki yıl sonra yaptığı görüşmeyi dayanak olarak göstermesine ise Dinç, “Bu olay üzerinden biz CPT’ye şikayette bulunduk. CPT bu olay üzerine İmralı’ya gitmiş değil. Bu olay yaşandıktan 2 yıl sonra, 26 Ocak 2010 yılında ziyaret gerçekleştiriyor. Bu görüşmede söz konusu olaya dair bir şey söylenmemiş olması, unutulmuş olması bu olayın yaşanmadığı anlamına gelmiyor. Biz CPT’yi bilgilendirmişiz, CPT buna raporunda yer vermemişse, bu hukuksuzluk bir dayanak yapılamaz” diye konuştu.
‘TTB’nin tarafsız heyet gönderilme talebi reddedildi’
Verilen doktor raporlarının tamamının taraflı olduğuna dikkat çeken Dinç, şöyle devam etti: “İmralı Cezaevi İdaresi’nin kendisinin seçmiş olduğu doktorlardır. Bunların düzenlediği rutin raporlardır. Bağımsız, tarafsız doktor heyetlerinin hazırladığı raporlar değildir bunlar. Bu raporlar gerçekten Sayın Öcalan görülerek ve muayene edilerek düzenlenip, düzenlenmediğini dahi biz bilmiyoruz. AİHM, nasıl bu raporlara dayanarak bu kararı verebiliyor? Bunu anlamış değiliz. Bu olay üzerine bizler TTB’ye başvurduk. Talebimiz üzerine TTB Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Ama TTB’nin bağımsız ve tarafsız heyet gönderilmesi yönündeki talebi reddedildi. Eğer böyle bir olay gerçekleşmemişse olay neden örtbas edildi. ‘Açıkça dayanaktan yoksun’ diyorlar, ‘darp raporları yok’ diyorlar. Zaten onur kırıcı bir muamelenin olabilmesi için illaki darp izlerinin olması gerekmiyor. Sayın Öcalan zaten çok ağır koşullarda yaşıyor. Biz avukatları olarak adaya ziyaret gerçekleştirdiğimizde ince aramalardan geçerek gidiyoruz. Selpakın götürülmesine bile izin verilmiyor. Zaten bu aramanın kendisi hukuksuz. Yıllarca fiziki temasın bile engellendiği bir ada, cezaevi düzeninden bahsediyoruz. Buna karşı gerçekleştirilmiş bir başvuru ve zaten İmralı Adası’nın tümünün kamera kayıtları var. Bu kamera kayıtlarını isteyin dedik. AİHM, bu kayıtları isteyebilirdi. Dayanaktan yoksun olup olmadığını bu şekilde görebilirdi. Ama bunu yapmıyor. Diyor ki ‘hiçbir veri yok.’ Zaten bir veri yok. Devlet sunmazsa veriyi, zaten sunamıyoruz. Adadan en ufak bir kağıt parçası getirip, götüremezken, oradan verileri nasıl sunalım. Olması gereken AİHM’in gerçekten böyle bir olayın yaşanıp, yaşanmadığına dair gerçek bir araştırma yapmış olsaydı zaten ortaya çıkardı.”
‘Cümle bağlamından koparıldı’
AİHM’in gerekçelerinden biri olarak gösterdiği “abartmayın” vurgusuna da değinen Dinç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu cümle bağlamından koparılarak yer verilmiş kararda. AİHM, avukat görüşmesinde böyle bir cümlenin kullanıldığını ne dayanarak kararında kullanmış? Bizim böyle bir iddiamız yok. Bizim bu yönlü ilettiğimiz bir bildirim yok. Zaten bu ‘abartmayın’ cümlesi bağlamından koparılarak kullanılıyor. Bu fiziki saldırı sonrası tüm Türkiye’de gelişen halk eylemleri oldu. Ciddi eylemler gerçekleşti. Sayın Öcalan bunlara dönük, sağduyunun yaşanmasına dönük bir çağrısıydı. Bu bağlamda söylenmiş bir açıklamadır. Bu olayın yaşanmadığı, sorumluların ortaya çıkarılmamasına yönelik bir açıklama değil. O dönemde hükümet yetkilileri ile dolaylı yollarla yapılan bazı görüşmeler oldu ve bu saldırıyı hükümet yetkilileri de kabul etmişti.”
‘Kabul edilemez bir karar’
AİHM’in işkence sisteminin bir parçası olduğu sözlerine ekleyen Dinç, şunları söyledi: “Türkiye hükümetinin tüm argümanlarını karara yazıp, altına imzasını atıyor. Türkiye hükümetinin yazdığı ve AİHM’in de altına imzasını attığı bir karardır. Bu kabul edilemez bir karardır. Bu AİHM’in, AK’nin insan hakları mücadelesi boyutuyla, bu anlamdaki misyonunun sona erdiğini ortaya koyuyor. Egemenlere, devletlere hizmet eden karar vermekle görevlendirmiş kendisini. İnsan hakları mücadelesi yürüten insanlar olarak, hukukçular olarak bu kurumlara güvenimiz kalmış değil. Bir hak arama yolu olmaktan çıktı. Mahkemelerin bu kararları artık sineye çekilecek, tahammül edilebilecek noktaları çoktan aştı. Kararın siyasi pazarlıklar sonucu verildiği çok açık ve net.”
Kaynak: MA / Yasin Kobulan