Bundan 23 yıl önce, 7 Eylül 1996’da Las Vegas’ta kurşun yağmuruna tutulduğunda, birçok kişinin dudaklarından o malum tekerleme dökülmüş olmalıydı: Su testisi su yolunda kırılır! Ama öyleydi de biraz; Tupac Shakur’du onun adı ve zaten ‘normal yoldan’ yatağında ölmesini kimse beklemiyordu. Nasıl başka türlü olabilirdi ki? İçine doğduğu şartlar ve aileye bakılınca hemen anlaşılıyordu bu; hatta adı bile sonunu anlatıyordu bize…
Panterlerden bir aile
Rap müzik sanatçısı, şair, senarist, aktör ve yapımcı… Doğduğunda, adı Lesane Parish Crooks idi. Ama o ‘kölelik adı’ydı, onun ve annesi daha sonra oğluna Tupac Amaru Shakur adını koydu. Tupac Amaru İspanyollara karşı savaşan efsanevi İnka liderinden geliyordu. ‘Shakur’ ise Arapça “şükür” demekti.
Shakur ailesinin tarihi ile Kara Panter Partisi (BPP) ve sonra Siyah Kurtuluş Ordusu’nun (BLA) tarihi neredeyse iç içedir. Panterlerin Harlem sorumlusu olan anne Afeni Shakur, ilk evliliğini Lumumba Shakur ile yapar. Silahlı eylem iddiasıyla tutuklandığında Tupac’a hamiledir. Ancak Tupac’ın yıllar sonra ortaya çıkacak olan biyolojik babası, yine bir Kara Panter üyesi olan William Garland’dır. Bu arada Lumumba da, yıllar sonra Louisiana’da vurularak öldürülecektir.
Afeni’nin daha sonra evlendiği Mutulu Shakur da yine Panterlerdendir ve 1981’de soygun, 2 polisin öldürülmesi ve kız kardeşini hapishaneden kaçırmakla suçlanarak tutuklanmıştır ve bugün hala hapistedir
1967’den beri Panterlere karışan ve sonradan BLA’nın kurucularından olan üvey hala Assata Shakur ise 1973’te New Jersey’de polisle girdiği çatışmadan sonra tutuklandı. 1979’da Panterler tarafından hapishaneden kaçırılarak Küba’ya götürülen Assata, bugün hala, orada yaşamını sürdürüyor. Aynı çatışmada Mutululu’nun kardeşi Zayd ise polis tarafından katledilmişti.
Karmaşık bir yaşam
Böyle bir aileden gelen Tupac, annesi Baltimore’a taşındığında, Maryland Komünist Partisi’nin başkanının kızı olan beyaz bir sevgilisi vardır: Mary Baldridge… İkisi de o dönem, ABD Komünist Partisi’nin gençlik yapılanması olan Genç Komünist Ligi’ne (YCL) katıldılar.
Daha sonra müzik kariyeri başladı. Önce sahne elemanı ve dansçıyken, giderek kendi parçalarını yapmaya başladı ve ‘2Pacalypse Now’ adlı ilk albümünü çıkardı. Yeni albümler ve filmler ardı ardına gelirken Tupac, artık müzik ve sinema dünyasında bir yer edinmeye başlamıştı.
Kafası çok karışıktı ama. Hep karışıktı! Bir yandan ailesinden gelen devrimci kültür ve ırkçılığın yaraları yaşamını belirlerken, diğer yandan o bir rap yıldızıydı ve yaşamı karmakarışıktı. Gangster tarzı, karıştığı çete savaşları, cinsiyetçi hakaretlere sık sık yönelmesi, yoksulları savunurken parıltılı hayattan da vazgeçmemesi, onun çelişkilerini oluşturuyordu. Kasım 1993’te Tupac ve arkadaşları bir kadına tecavüz etmekle suçlandılar. Tupac bu iddiayı hep reddetti ama ceza aldı yine de. 1994’te New York’ta kurşunlandı. Yeniden tutuklandı. Hapisteyken de albümler yapan Tupac, 8 ay sonra bir müzik şirketinin ödediği kefaletle cezaevinden çıktı ve art arda albümler yaptı. Bu arada, rap çetelerinin birbirini yediği Tupac da çok sayıda olaya karıştı; parçalarının bir bölümü de başka rap gruplarına küfreden içeriklerle doluydu. Öte yandan aynı Tupac, aynı dönemde ırkçılığa ve siyahların yoksul yaşamına dair parçalar da yapıyor, böylece basının da hedefi haline gelmeye başlıyordu.
“Tupac kesinlikle bir devrimciydi. 60’ların ya da 70’lerin devrimcisi değildi ama bir rapçi olarak kendi tarzının devrimcisiydi” diyor Mutulu. Öyleydi, evet. Ama bu karmaşık bir şeydi ve o karışıklık Tupac’ı gitgide sona doğru götürüyordu.
Hızlı, genç ve ölü…
Sonunda, 7 Eylül 1996 gecesine gelindi. Arkadaşlarıyla Las Vegas’ta eğlenmek için konvoy olarak yola çıkan Tupac, kırmızı ışıkta kurşun yağmuruna tutuldu. 4 adet mermiyle yaralandı, 6 gün sonra da yaşamını yitirdi.
Böylece, aile kodları, siyah öfkesi ve gangsterlik/çetecilik karışımı bir yaşam sona erdi. “Kabus! İşte ben buyum / Amerika’nın kabusu. / Ben, senin beni yaptığın şeyim / Bana verdiğin nefret ve kötülüğüm. / Benim halkıma neler yaptığını hatırlatırcasına parlıyorum / dört yüz bilmem kaç yıldan beri. / Korksan iyi edersin / Kaçsan iyi edersin / Beni susturmaya çalışsan iyi edersin / Hah! Ama kaderden kaçamazsın / çünkü benim sıram geliyor / yükseldiğin gibi düşeceksin / ellerimden” diye haykıran bu adam, henüz 25 yaşındaydı. Bizim alıştığımız gibi biri değildi belki ama sokağın güçlü soluğu olarak yaşadı ve öldü. Bugün o hala sokaklarda yaşayan bir soluk…