Çağdaş Kaplan
Taksim Galatasaray Meydanı’nda 1995 yılından bu yana gözaltına alınarak zorla kaybedilen çocuklarının, eşlerinin, kardeşlerinin akıbetini soran Cumartesi Anneleri 25 Ağustos’ta 700. kez bir araya gelecek. Kimi zaman polis tarafından yerlerde sürüklendiler, kimi zaman gözaltı araçlarında darp edildiler, üzerlerine köpekler saldırtıldı ama onlar “adalet istiyoruz” demekten vazgeçmediler. Şimdi bir kez daha “700 hafta geçti azalmadı direncim, solmadı karanfilim, bitmedi bekleyişim, eksilmedi özlemim, tükenmedi umudum, kaybolmadı inancım” diyecekler. Cumartesi Anneleri’nin eyleminin 700. haftası öncesi Galatarasay Meydanı’yla henüz çocukken karşılaşan ve o meydanda adalet mücadelesi ile büyüyen kayıp yakınları ile konuştuk. Galatasaray Meydanı’yla çocuk yaşta tanışanlardan isimlerden biri Besna Tosun. 1995 yılında evinin önünden polisler tarafından kaçırılıp gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı.
Lice Çavundur köyünde yaşayan Tosun ailesinin hikayesi devletin koruculuk dayatmasına karşı çıkışlarıyla başlıyor. Baba Fehmi Tosun, 1991 yılında köye yapılan baskında gözaltına alınıyor ardından tutuklanıyor, 3 yıla yakın cezaevinde kalıyor. O cezaevindeyken diğer köylüler de koruculuğa karşı çıktıkları için köyleri yakılıyor. Fehmi Tosun, cezaevinden çıktıktan sonra köye dönme ihtimalleri de kalmadığı için İstanbul’a göç ediyorlar. Ama devlet Tosun ailesinin peşini İstanbul’da da bırakmıyor. Fehmi Tosun, 1995 yılında evinin önünde eşi ve çocuklarının gözleri önünde elinde telsiz olan kişiler tarafından kaçırılıyor. Babası gözlerinin önünde kaçırılan Besna Tosun da henüz 12 yaşındayken yaşadığı bu olayın ardından annesi ve kardeşleriyle birlikte Galatasaray Meydanı’nın yolunu tutuyor, babasının akıbetini öğrenebilmek ve hesap sorabilmek için.
Çocuk dünyasında karşılaştığı o meydanı şöyle anlatıyor Besna Tosun: “Babamızı ellerimizin arasından alıp götürmüşlerdi. Çocuk olarak o olaya tanık olmak çok kötüydü. Annem tüm mercilere başvuru yapmıştı. En son da İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) gitmiş. Eve geldi ve ‘yarın bir yere gideceğiz, sen orada babanın nasıl kaçırıldığını anlatacaksın’ dedi. Çünkü babamı kaybedenleri ilk ben görmüştüm. İşte o gün tanıştım Galatasaray Meydanı’yla. Bir sürü insan vardı. Anne, baba, ağabey, abla, kardeş… İlk gittiğimde ‘Herkes babam için burada’ diye düşündüm. İnsanlar oturmaya başlayınca herkes başka bir fotoğraf çıkartmaya başladı. Bir sürü fotoğraf, bir sürü isim, bir sürü anne… O an ağlamaya başladım. Ve o an şunu anladım; ‘Babam bir daha geri dönmeyecek’. O gün gözaltında kayıp gerçeğiyle tanıştık.”
‘İsimler farklı hikayeler aynı’
12 yaşında tanıştığı meydanda büyüyor Besna Tosun. “O meydandaki herkes bir aile oldu” diyen Tosun şöyle devam ediyor: “İlk gittiğimde babam için gitmiştim o meydana. Ama sonra herkes için. Rıdvan için, Hasan için Nihat için… Acılarımızın, hikayelerimizin aynı olduğunu öğrendim çünkü. Sadece isimler değişiyordu hikayeler aynıydı.”
‘Ülkenin vicdanı’
Tosun, Galatasaray Meydanı’nı ise şöyle tanımlıyor: “Bir kelimeyle tanımlamak zor ama hakikat, vicdan, adalet meydanı diyebilirim. Bu ülkenin vicdanı aslında oradaki oturma eylemi.” Tosun, gözaltında kaybetmenin insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu ve çocukken gittiği o meydanda bu suça karşı öğrendiği mücadeleyi sürdüreceğini belirterek 700. hafta için şu çağrıyı yapıyor: “Biz sadece kayıplarımızı aramak için gitmiyoruz.
Gözaltında kaybetmek insanlığa karşı işlenmiş bir suç ve biz o meydanda herkesin yaşam hakkını ve vicdanı savunuyoruz. Bu mücadeleye sahip çıkmak insanlık onuruna sahip çıkmaktır.” Çocuk yaşta Galatasaray Meydanı’yla tanışan başka iki isim ise Leyla Aydoğan ve Nejbir Aydoğan. 1994 yılında Mardin’in Midyat ilçesine bağlı Doğançay köyünde gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Nihat Aydoğan’ın kızları. Babaları kaybedildikten sonra da baskılar devam edince İstanbul’a göç etmek zorunda kalmışlar. İstanbul’a geldikten sonra da tıpkı kendileri gibi aynı acıyı yaşayan insanların kayıplarının akıbeti için mücadele ettiklerini duymuşlar ve tutmuşlar Galatasaray Meydanı’nın yolunu her cumartesi. Nejbir, hiç göremediği babasını bulabilmek için, Leyla ise hesap sormak için.
Nejbir babası kaybedildiğinde henüz bebek. Büyüyüp babasını sorduğunda ise üzülmesin diye ona babasının Almanya’da olduğu ve geleceği söylenmiş. Nejbir, Galatasaray Meydanı’na ilk olarak kaç yaşında gittiğini tam hatırlamıyor ama bir çocuk. İlk dönemler “Babamın fotoğrafını o meydanda taşırsam, babam Almanya’da televizyonda görür ve gelir benim için” diye düşünmüş. Ama yıllar geçtikçe anlamış babasının geri dönmeyeceğini. Ama o meydan ona öğretmiş.
Bir daha hiçbir çocuk kendisi gibi acı çekmesin diye mücadele etmeye devam etmiş ve hala ediyor. Nejbir Aydoğan şöyle anlatıyor: “Çocuk yaşta oraya gittim. Hep babam gelir diye düşündüm. Ama oraya gittiğimde başkalarının fotoğrafını da görünce farkına varmaya başladım. Babamın gelmeyeceğini anladım. Bu çok farklı bir duyguydu. Ama o meydanda dayanışma ve yalnız olmadığını bilmek duygusu hesap sorma mücadelemizde bize güç kattı. Daha güçlü oldum ve ‘bununla başa çıkabilirim’ dedim kendime.”
Torunlar da meydanda
Nejbir Aydoğan’ın ablası Leyla da küçük yaşta tanışıyor meydanla. Şimdi 11 yaşındaki kızı Helin’le birlikte meydanda. Helin dedesini sorunca anlatmış onun kayboluş hikayesini. Helin de o meydana gidince eline mikrofonu alıp sormuş dedesinin nerde olduğunu polislere seslenerek. Leyla Aydoğan şöyle anlatıyor o günü: “Kızım Helin’i geçtiğimiz yıl babamın kaybedilişinin yıldönümünde götürdüm meydana. Ben konuşma yaptıktan sonra mikrofonu elimden aldı ve polislere dönerek ‘Dedemin nerede olduğunu biliyorsunuz, onu bana getirin’ diye bağırdı ve ağlamaya başladı. O da o meydanda öğrendi herşeyi.”
Er ya da geç…
Leyla Aydoğan mücadelelerinin bir gün mutlaka sonuç alacağından da emin. Aydoğan, “Birçok anne orada hayatını kaybetti. Mücadelenin yükü biz gençlerin üzerinde artık. Devam edeceğiz. Sonuç alana kadar pes etmeyeceğiz. Bunun hesabını verecekler, yüzleşeceğiz. Babamızın canlı dönemeyeceğini biliyoruz. Bu hesap verilecek mutlaka. Ama geç ama erken” diye anlatıyor.
Bir daha yaşanmasın diye
Urfa Siverek’te 25 yıl önce gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın kızı Serpil Taşkaya da Galatasaray Meydanı’yla çocuk yaşta tanışanlardan. İlk defa 9 yaşında gitmiş Galatasaray’a Serpil Taşkaya. “Orada babamın fotoğrafını tutuğumda ‘babam da birazdan bir yerlerden çıkıp yanıma gelecek’ diye düşünüyordum” diyor. Babası gelmemiş ama o da adalet talebinden vazgeçmemiş. Yıllar boyu o meydanda bu talebi yükseltmiş anneler, kız kardeşler, teyzeler, amcalarla… Taşkaya 700. hafta vesilesiyle şunları söyledi: “O meydan bize birlikteliği öğretti. İnsanların nasıl ortak bir acıda tek yürek olabildiğini öğretti. Kayıplarımız artık geri gelmeyecek ama bundan sonra bir daha hiç kimsenin yaşamaması için oradayız. Ve burada olmaya devam ederken de insanları yanımızda olmaya çağırıyoruz”.