ABD’de yaşayan Rojavalı Kürt ressam Lukman Ehmed ile destansı renklerini ve içine sızan Kürt motifini konuştuk
Gülcan Dereli
Lukman Ehmed’in resimleri, ilk göreni hemen çarpan türden. Bir renk destanı. Dünyalı, Mezopotamyalı ve de Kurdî. Kürt yurdundan dünyaya açılan bir pencere. Bu pencereden bakarsanız, göreceğiniz şey ilk şey simgeler, renk karnavalı, içine sızmış Kurdî ruh olur. Ve en dikkat çekici renk de sarı, yani ayçiçeği rengi yani Kürtler için kutsal olan Güneş’in rengini bulursunuz. Ehmed ile bu renk destanını, resimlerin çıkış kaynaklarını ve Kürt hafızasının bu renklere dönüşünü konuştuk. Keyifli okumalar…
Merhaba, başlarken bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Gününüz güzel olsun. 1972 yılında Rojava’nın Dirbêsiyê kentinden doğdum ve Hasekê şehrinde büyüdüm. Eğitimimi orada tamamladım. Babam dengbêj değil ancak şarkı söylemeyi sever ve gayet de iyi söyler. Son dönemlerde kendisinden kaybolmamaları için o şarkıları derleyip kayda almayı istedim. Böyle gelişti. Çocukluğumdan beri heykel sanatıyla ilgiliydim ve ilkokulda da çok başarılıydım. Sanat serüvenim böyle başladı ve bugüne dek sürüyor.
Amerika’da yaşıyorsunuz. Bunca mesafeye rağmen Kürt toplumunun nabzını yakalayıp onun renklerini, çelişkilerini sanata dönüştürmek nasıl mümkün oluyor?
Coğrafi bir uzaklık insan üzerinde çok büyük etki yaratıyor ancak bu uzaklığın gücü insanın duygu ve hayallerinin içini boşaltmaya, onları yok etmeye yetmez. Hâlâ beni bu yaşıma kadar getirip büyüten o Kurdî hayalle yaşıyorum. Öte yandan burada (Amerika’da) Kürt toplumunun gündemini folklor ve politika üzerinden takip etmeye devam ediyorum. Benim damarlarımı hâlâ o kökten koparmadım ve koparmayacağım da. Kürtlerin içinde bulunduğu durum bu sayede resimlerimde daha anlaşılır ve görünür olabiliyor.
Resimleriniz aynı zamanda hafıza tazeliyor. Eyaz Yûsif, Erdewan Zaxoyî, Tahir Elçi gibi Kürtlerin simgesel isimlerini de resmediyorsun. Bu fikir nasıl çıktı?
Kürt toplumunun içinde bulunduğu durumun çok kırılgan ve kötü olduğunun çok iyi farkındayım. Bu toplum sürekli baskı gördü ve sesini duyurabilmek konusunda yetersiz kaldı. Kuzey Kurdistan’a baktığımızda birçok Kürt gencinin Kürtlüklerinden uzaklaştıklarını görüyoruz. Ben de bu halkın güçlü bir kültür ve sanat sermayesinin olduğunu ve bu halkın içerisinde birçok aydın, sanatçı ve etkili ismin var olduğunu göstermek istedim. Bu projeye de bu yüzden başladım ki Kürtler kendilerini gururla tanıtabilsinler ve bilsinler ki biz diğer hiçbir halktan geride değiliz.
Rojava’ya uzaktan bakınca ne hissediyorsunuz? 2010 yılında ayrıldınız oradan ama epey bir değişim oldu. Çok ağır saldırılar ve çok görkemli direnişler oldu. Hissiyatınız ne şu an Rojava’ya dair?
Doğrusu birçok değişim yaşandı. Artık Kürtler orada egemen konumda. Orada artık dil ve kültür özgürce dolaşımda. Bugüne dek Suriye’deki Kürtlerin üzerinde çok büyük bir baskı vardı. Al-Baas rejimi ve Arap milliyetçileri Kürtçe’ye dair her şeyi yasaklayıp Kürtlere dair isim ve sembolleri yok ediyorlardı. Artık o dönem geride kaldı. Artık Suriye Kürtlerinin önünde yeni bir aşama var. Rojava bütün Kürtler için sembol olarak bir örnek teşkil edecek ya da bir anda yok olup gidecek. Orada daha iyi ve kapsayıcı bir siyasete ihtiyaç var. Bu siyaset tek taraflı olmamalı. Kürtler birbirlerine kapılarını açabilmeli ve aralarındaki anlaşmazlıkları azaltabilmeli. Bu yüzden Rojava’dakilerin omzundaki yük ağır. Rojava bütün Kürtler için duygu ve inanç birliği yaratabilmeliydi ve bunu başardı da. Dilerim ki bundan sonra da böyle sürer ve Kürtler için bir yuvaya dönüşür.
İzmir’de HDP binasında katledilen Deniz Poyraz’ı resmettiniz. Biz de Yeni Yaşam gazetesi olarak bu muazzam çalışmanızı manşetimize taşıdık. Kürtlere yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Siz de anladığımız kadarıyla yakından takip ediyorsunuz. Ne hissetiniz?
Politik meseleler hakkında konuşmak istemiyorum, çünkü ben bir siyaset yorumcusu değilim. Ben sanatçıyım ve tek işim sanat üretmek. Ancak Kürtler açısından çok özel bir durum var. O da sürekli bir zulüm altında olduklarıdır. Suçsuz insanlar öldürülüyor, tutuklanıyor. Bir sanatçı olarak ben de halkımın yanında olmanın ve onların seslerini, renklerini resimlerimle yaygınlaştırmamın gereklilik ve görev olduğu inancındayım.
Sanat sadece sergi ve galeriler için değildir. Sanat, olaylar karşısında çok büyük bir güce sahiptir ve dönüşüm için de çok güçlü bir destek sunar. Sanatın etki gücüne bakacak olursak, Picasso Guernica’yı yaptığı zaman dünyada nasıl bir etki yarattı? Ya da Fransız sanatçı Eugène Delacroix Fransız Devrimi’ni resmettiğinde nasıl bir etki uyandırdı? Bunun gibi birçok örnek var. Kürtlerde de bu böyledir, sanatçılarımız eserlerinde Kürtlerin içinde bulunduğu durumu işliyor. Enfal’i, kimyasal saldırıları, toplu katliamları ve toplumumuz üzerindeki baskı ve zulmü işliyorlar eserlerinde. Bu yüzden bunun sanatsal, kültürel ve insani bir görev olduğunu, siyasi veya partici bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum. Bunlar birbirlerinden farklı şeyler.
*Çeviride yardımcı olan gazeteci arkadaşımız sevgili Miheme Porgebol’e çok teşekkürler.