M. Ender Öndeş
İsterseniz kötü haberi baştan verelim. Filmin Türkçe altyazılı bir versiyonu internet ortamında yok. Ben bulamadım. 2019 yılı İstanbul Film Festivali’nde Türkçe altyazıyla gösterilmiş sanırım, belki birçoğumuz kaçırmışızdır, neyi kaçırdığımızı bilmeden… Marighella filminin şu anda ulaşılabilen tek versiyonu ise (yazının sonunda link vereceğim*) İngilizce altyazılı ve izlemek için önce indirmek gerekli.
İyi haber ise şu: Uğraştığınıza değiyor!
Kötüden biraz iyi haber de şöyle: Konuya biraz hâkimseniz dil sorun olmuyor, devrimin dili ortaktır çünkü.
Katledilmesinden elli yıldan fazla bir süre sonra, devrimci gerilla ve şair Carlos Marighella’yı, faşist Bolsonaro rejiminin inadına yeniden bir direniş sembolü olarak canlandıran filmin yönetmeni Wagner Moura, şimdiye kadar Narcos dizisindeki Pablo Escobar rolüyle tanınıyordu. Marighella onun ilk yönetmenlik denemesi ama anlaşıldığı kadarıyla bu, epey üzerinde çalışılmış bir deneme. Doğrusu ben kendi payıma müteşekkirim kendisine, çünkü devrimci liderler üzerine yapılan filmlerin çoğunda hayal kırıklığına uğramışlığım vardır. Çoğu insanın ‘film yıldızı’ olarak anıp geçeceği Moura, bu büyük karakterin altında ezilmeden yükü omuzlamayı başarmış.
Bir savaşçının portresi
Latin Amerika devrimci hareketinin en önemli önderlerinden biri olan ve ülkemizde birkaç kez kitap olarak basılan “Şehir Gerillasının El Kitabı” broşürüyle tanınan Carlos Marighella, gerçekten de efsane olmayı hak eden biri. Bolsonaro rejiminin Moura’yı suçlarken kullandığı ‘azılı teröristi aklama’ suçlaması, bu açıdan boş laftan ibaret; çünkü Marighella, Brezilya halkının nezdinde her zaman bir özgürlük savaşçısıydı.
Bahia bölgesinde (ki yönetmen Moura da Bahialı) İtalyan göçmen Augusto Marighella ve Afro-Brezilyalı Maria Rita do Nascimento’nun çocuğu olarak dünyaya gelen Marighella, çok genç yaşlarda Komünist harekete katılmış, daha 25 yaşındayken Brezilya Komünist Partisi (PCB) merkez yönetiminde yer almaya başlamıştı. 1932, 1936 ve 1939’da birkaç kez tutuklandı, 1946’da ise PCB’nin Bahia bölgesi federal milletvekiliydi ama kısa sürdü ve yeniden illegal hayata döndü. Mayıs 1964’teki askeri darbeden sonra yeniden tutuklandı. 1966’da çıktığında artık partiyle de anlaşmazlık halindeydi. PCB’nin seçim endeksli pasifist politikalarını eleştiren Marighella, uzun bir metin yazarak partideki merkezi görevlerinden istifa etti ve partinin aforoz ettiği Havana’daki Tricontinental toplantısına katıldı. “Brezilya’nın çıkış yolu yalnızca silahlı mücadele, tüm araçları ve sonuçlarıyla birlikte halkın silahlı ayaklanmasının hazırlanması olabilir” diyordu istifa mektubunda. Onun için durum çok netti: “Bir savaşçının hayatında, kişinin vicdanıyla çelişmesindense, resmi bir ilişkiden vazgeçmesi tercih edilir.”
Sokakta katledilmişti
Aynı yıl PCB’den atıldı ve ALN’yi (Ulusal Kurtuluş Eylemi) kurdu. Şehir gerillası kavramının da ilk kullanıcılarından olan Marighella ve yoldaşları, bu süreçte hızlı bir gelişim gösterdiler. ALN, bir dizi başarılı banka ve silah kamulaştırmaları, cezalandırmalar gerçekleştirirken, ulusal radyo yayınına korsan giriş yaparak bizzat Marighella’nın sesinden bildiri yayınlamaları, son derece ilham verici bir eylem olarak tarihe geçti. Ancak bir süre sonra, bir yandan örgütün lojistik desteği azalır ve kayıpları artarken, diğer yandan CIA destekli DOPS adlı polis gücü, korkunç infazlar ve işkencelerle Marighella ve yoldaşlarına ulaşmaya çalışmaktadır. Özellikle (filmde Lucio karakteri olarak görünen) sadistliğiyle şöhret yapmış komiser Sergio Paranhos Fleury, nihayet hareketin destekçileri olan rahipleri ağır işkencelerden geçirerek Marighella’ya ulaşmayı başarır ve silahsızken kurşuna dizer. Çok sonraları yayınlanan Hakikatleri Araştırma Komisyonu raporunda, Marighella’nın öldürüldükten sonra arabaya yerleştirildiği kayda geçirilmiştir.
Dünü bugüne bağlamak
Filmin en iyi yanı, karakterinin biyografisine neredeyse noktası virgülüne sadık kalınarak çekilmesi. Marighella’nın yaşamını belli bir noktadan itibaren ele alarak ilerleyen film, uzun politik tartışmaları tekrarlamıyor ama onun politik tutumunun ve davranışlarının altını net olarak çiziyor. Ama bir belgesel de değil bu. Moura, Marighella’yı da çekirdek gerilla grubundaki karakterleri de kendi özel yaşamların içinden ele alırken, bizdeki “Marina sahibi”ni çok anımsatan polis şefi Lucio karakterini de elle tutulur bir gerçekçilikte işliyor.
Zaten Moura’nın Brezilya’da Bolsonaro başta olmak üzere sağcılar tarafından lanete boğulmasının sebebi de bu. Moura, bu işi bildiğimiz ‘devrimci görev’ olarak algılamış görünüyor ve yaptığı işin arkasında da dimdik duruyor. Film, hiç öyle sulandırmadan/bulandırmadan bir devrimcinin hayatını doğrudan bir anlatımla veriyor ve bu kadar gerçekçi bir anlatımın hâlâ askeri cunta günlerinin özlemini çeken faşist çevreleri çileden çıkarması normal.
Moura zaten “Brezilya’da Marighella hakkında bir film yapmak, parçası olmaktan gurur duyduğum faşizme karşı bir hareketin parçası” derken ne tarafını gizliyor ne de tavrını. Üstelik dünü bugüne bağlıyor. “Bu, 60’lı ve 70’li yıllarda demokrasiyi savunanlarla ilgili bir film değil. Bu, bugün Brezilya’da direnenlerle ilgili bir film” diyor ve ekliyor “Bizim filmimiz Bolsonaro’dan daha büyük!”
Zorluklarla gerçekleştirilen çekimlerinden beri saldırılara uğrayan filmin Brezilya’daki gösterimini “yıkıcı” olduğu gerekçesiyle uzun süre engelleyen Bolsonaro rejimi ve Ulusal Sinema Ajansı, yine de başarılı olamadılar ama. Moura ve yapımcılar, bütün bu baskıların altından yaratıcı bir fikirle çıkmasını bildiler. Ekip, filmin Brezilya prömiyerini, tam da olması gereken yerde, Marighella ve Moura’nın doğduğu Bahia eyaletinde, Topraksız Köylü Hareketi’nin (MST) düzenlediği bir kamp alanında gerçekleştirdi. Üstelik Bolsonaro çetelerinin kampı kurşunlamasından birkaç gün sonra yapıldı gösterim ve yine de korku duvarını aşmış binlerce yoksul köylü ve işçi, filmi ilk kez seyretme onurunu yaşadılar. Orada ve daha sonra yapılan gösterimlerin tümünde izleyicilerden “Viva Marighella” sloganları yükseldi.
En son gösterimlerden biri de Bolsonaro’nun seçimlerdeki rakibi olan Lula da Silva’nın katılımıyla Sao Paulo’daki ABC Metal İşçileri Sendikası’ndaydı ve yine sahnede kocaman bir “Viva Marighella” pankartı vardı.
Sonuçta rejimin tipik aptallığı filmin önünü kesemedi. Üzücü olan ise Berlin’de festivalde alkışlanan filmin, pandeminin de etkisiyle Türkiye’de hemen hiç gösterilememiş olması.
* https://www.sendgb.com/upload/?utm_source=3ruCzFg6UyY&utm_medium=UDFd4NCitMsezV9