Yandaki fotoğrafta görülen 19 sağlıklı, genç insandan 16’sı bir hafta sonra katledildi. Bir dizi talihsizlik sonucu üç-beş dakikayla özgürlüğü kaçırmışlardı ve artık düşmanın elindeydiler
Arif Mostarlı
19 kişiydiler… Şansları kalmamıştı artık. Aksilikler, aksilikler… Sonunda havaalanının bir köşesindeydiler işte ve hepsi kanlı canlı insanlardı. Bir hafta! Yalnızca bir hafta sonra içlerinden 16’sı artık yoktu.
1972 yılının 22 Ağustos’unda Arjantin’de gerçekleşen Trelew Katliamı’ndan söz ediyoruz.
Her şey, 15 Ağustos’ta başlamıştı aslında. 15 Ağustos 1972 günü saat 18.30’da, Arjantin’in Chubut eyaletinin başkenti Rawson’daki hapishanede tutulan 110 gerilla büyük bir firar gerçekleştirdi. Halkın Devrimci Ordusu (ERP), Devrimci Silahlı Kuvvetler (FAR) ve Montoneros üyesi olan gerillalar, bir gardiyanı öldürüp, diğerini ağır şekilde yaraladıktan sonra hapishaneyi terk ettiler.
Terslikler ve kaçırılan fırsat
Operasyonun planlayıcısı ve lideri ERP lideri Mario Roberto Santucho idi. Santucho, daha önce de iki kez tutuklanmış, bir defa da cezaevinden firar etmişti.
Plan, cezaevindeki yönetimin bir süreliğine ele geçirilip gerillaların dışarı çıkması ve daha sonra araçlarla önceden ayarlanmış küçük Trelew havaalanına giderek, uçaklarla Allende Şili’sine ulaşmasıydı. Cezaevi içindeki operasyon, aslında mükemmel biçimde gerçekleşmişti. Mahkûmların elinde sadece bir adet gerçek tabanca ve odun ile sabundan yapılmış 10 tane de sahte tabanca vardı ama yine de işler iyi gitti. Ancak dışarıda durum aynı değildi. Firarileri kaçıracak olan kamyonların başındaki militanlar, içeriden silah sesi duyunca, firarın başarısız olduğunu düşünerek geri çekilmişlerdi. Tek araca ise üç örgütten altı kişi binebilmişti: ERP’den Santucho, Domingo Mena ve A. Gorriaran Merlo, FAR’dan Marcos Osatinsky ve Roberto Quieto ile Montonerolar’dan Vaca Narvaja. İlk grup havaalanına sorunsuz biçimde ulaşıp Falcon tipi uçağa binerken, diğer gruplardan 19 kişi, üç taksiyle havaalanına kendi başlarına ulaşmayı başardı, ancak artık çok geçti. Bekletilen diğer uçak ele geçirilmişti.
Gece yarısı alınan karar
19 gerilla böylece havaalanında kuşatılmıştı. Kaçma şanslarının olmadığını gören grup, avukatların da bulunduğu bir basın toplantısı düzenleyerek teslim oldu. Böylece hayatlarını garanti altına almayı düşünmüşlerdi. Yandaki fotoğraf tam da o basın toplantısı sırasında çekilmişti. Daha sonra, Donanma Hava Üssü Komutanı Yüzbaşı Luis Emilio Sosa, 19 tutsağı askeri tesise götürdü. Bu arada ordu, gazeteciler ve avukatları bölgeden uzaklaştırmıştı ve Trelew bölgesinin tamamı, ordu ve jandarma tarafından fiilen işgal ediliyordu. Bu ortamda, Silahlı Kuvvetler Komutanları ve bakanlar, 21 Ağustos gecesi başkanlık sarayında bir araya gelerek bir toplantı yaptılar. Toplantı bitiminde hiçbiri gazetecilerin sorularına yanıt vermedi.
Trelew’deki sessizlik, 22 Ağustos sabahı bozuldu. Saat 03.30’da 19 tutuklu uyandırılıp hücrelerinden çıkarıldı. Sözde bir kaçış mizanseni hazırlanmıştı. Tutsaklar, yere yatırıldılar ve Luis Emilio Sosa ve teğmen Roberto Bravo komutasındaki bir tim tarafından kurşunlandılar. 12’si hemen ölmüştü. 4’ü daha sonra hastanede yaşamını yitirdi. Sağ kalan üç kişi, Alberto Miguel (FAR) Maria Antonia Berger (FAR) ve Ricardo Rene Haidar (Montoneros) idi. Ki bu isimlerin her üçü de 1977-1982 yılları arasında cunta tarafından kaçırılıp katledileceklerdi.
Böylece, o sabah, ERP’den Alejandro Ulla, Ana Maria Villarreal de Santucho, Carlos Alberto del Rey, Clarisa Lea Place, Eduardo Capello, Humberto Suarez, Humberto Toschi, Jose Ricardo Mena, Mario Emilio Delfino, Miguel Angel Polti, Pedro Bonet; Montoneros’tan Maria Angelica Sabelli, Mariano Pujadas, Susana Lesgart; FAR’dan Carlos Astudillo ve Alfredo Kohon katledildi.
Katiller ve devrimciler
Katliamdan sonraki her yıl dönümü, protestolar ve gerillaların polis karakollarına saldırılarıyla anılırken, bir yandan da açılan davalar devam etti. Ancak 2012’de sonuçlanan davalarda katliamın sorumlularından Luis Sosa, Emilio Del Real ve Carlos Marandino “insanlığa karşı suç işlemekten ötürü” ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Asıl sorumlu olan Sosa, mahkeme boyunca “Ben mahkûmları sakinleştirmeye çalışırken üstüme saldırdılar” yalanını tekrar etti.
Bu arada, firar edebilenlerin hayatları da ilginçti. Şili’de fazla kalamadılar ve Küba’ya geçtiler. Katliamı Şili’deyken öğrenmişlerdi. Trelew’de katledilenlerin arasında Santucho’nun eşi Ana Maria Villareal de vardı. Bir avukat, o anı sonradan şöyle anlatacaktı: “Roby (Santucho) masanın başındaydı. Onlara, diğer mahkûmların katledildiğini söyledim ve ölenlerin isimlerini okudum. Bazıları bağırdı, küfretti. Roby masanın üstünde elleriyle kafasını tuttu. 2 saat boyunca tek bir kelime etmeden öylece durdu. Oda, savrulan küfürlerden, bağırmalardan yıkılırken o taş kesilmişti. Yürek parçalayıcı bir sahneydi ve bugün bile hangisinin daha etkili, çarpıcı olduğunu bilmiyorum: dökülen yaşlar ve atılan çığlıklar mı, yoksa Roby’nin sessizliği mi?”
Santucho, daha sonra 19 Temmuz 1976’da bir ev baskınında katledildi.
Domingo Menna da onunla aynı gün kaçırıldı ve bir daha haber alınamadı.
Marcos Osatinsky ise 21 Ağustos 1975’te kaçırıldı ve polis arabasının arkasına zincirle bağlanıp sürüklenerek öldürüldü, cenazesi de dinamitle parçalandı.
Roberto Quieto, 28 Aralık 1975’te kaçırılarak işkenceyle katledildi.
Vaca Narvaja sağ kaldı ve Alfonsin hükümetinde bakanlık yaptı.
Gorriaran Merlo’nun hikayesi ise en ilginç olanıydı. 2006’de kalp krizinden ölen Merlo, 1980 yılında Paraguay’da öldürülen Nikaragua’nın eski diktatörü Somoza’ya yapılan suikastın gerilla ekibine komutanlık yaptı.
“Her ileri adım, denemeler ve yanılgılardan geçerek, acı kayıplar vererek kazanılacak” diyordu bir yazısında Santucho. Gerçekten de öyleydi. En acısı ise özgürlüğü dakikalarla kaçırmak olmalıydı.