Nusaybin Davası’nın 5’inci duruşmasının üçüncü gününde savunma yapan tutuklular, “Bizim yeni bir devlet kurma gibi bir derdimiz yoktur. Biz, Türkiye’deki herkes gibi özgür ve eşit bir yaşam sürdürmeyi amaçlıyoruz” dedi.
Mardin’in Nusaybin ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında tahliye edildikten sonra tutuklanan ve haklarında 76 kez ayrı ayrı “ağırlaştırılmış müebbet” hapis cezası istenen 53 kişinin yargılandığı davanın 5’inci duruşması üçüncü gününde Mardin 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam etti. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İl Müdürlüğü binasındaki konferans salonunda görülen ve avukatların hazır bulunduğu duruşmayı bazı tutuklu yakınları takip etti.
Yapılan kimlik tespitlerinin ardından başlayan duruşmada ilk olarak tutuklu Dilber Tanrıkulu savunma yaptı. Tanrıkulu, Kürtçe yazdığı 5 sayfalık savunmasını mahkemeye sundu. Mahkeme heyetinin, söz konusu savunma hakkında, “Farklı bir dilde yazıldığı anlaşılan 5 sayfalık savunma dilekçesinin alındığı…” şeklinde ifadeler kullanması dikkat çekti.
‘Söylenecek bir şey yok’
Daha sonra sözlü savunma yapan Tanrıkulu, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması için başlattığı açlık grevine işaret ederek, “Şu an ağır bir süreçten geçiliyor. Bunlar bize 2012 sürecinde yaşanan olayları hatırlıyor” dedi. Hakkındaki iddiaları ret eden Tanrıkulu, “Tarihte uygulanan bütün politikaları bu mahkemede görüyoruz. Onun için söyleyecek çok bir şey yok” dedi.
‘’Bir sürü devlette uygulandı’
Tanrıkulu’nun ardından duruşma tutuklu Jiyan Ay’ın savunmasıyla devam etti. Ay, Öcalan üzerindeki tecridi kınadığını belirterek, tecridin kaldırılması için açlık grevinde olan herkesi selamlayarak savunmasına başladı. Ay, daha sonra Nusaybin’deki “özyönetim” ilanına değinerek, şunları söyledi: “Her insan özgür dünyaya gelir. Özgürlük insanın yaşam temelidir. Ben de özgür bir toprakta yaşamımı sürdürmek istiyorum. Ben de kendi özgürlüğümü Kürdistan’ın ve Kürt halkının özgürlüğünde görüyorum. Özyönetim birlikte yaşam ve eşitliktir. Yeni bir devlet kurma ya da parçalama değildir. Biz şu anda Türk devletini parçalama suçlaması ile yargılanıyoruz. Suçlamaları kabul etmiyoruz. Bizim yeni bir devlet kurma gibi bir derdimiz yoktur. Biz, Türkiye’deki herkes gibi özgür ve eşit bir yaşam sürdürmeyi amaçlıyoruz. Özerklik bir sürü devlette uygulamaya konuldu. Hiç bir devlet de bununla parçalanmadı. Günümüzde İngiltere, İspanya ve Fransa gibi bir sürü devlette bu yöntem uygulanıyor. Türkiye de Avrupa Birliği’ne girmek için bazı anlaşmalar imzaladı. Nusaybin’de özyönetim ilan edildi. Ben de bu özyönetim mücadelesinde yer aldım. Ben pişman değilim. Yine olsa yine hendek kazarım. Halkım için bin defa olsa yine savaşırım” dedi.
‘Savunma bütün canlılar için vardır’
“Bir Kürt kadını olarak kendim ve halkımın özgürlüğü için mücadeleye katıldım” diyen Ay, “Nusaybin direnişine katıldım. Orası benim toprağım, orada evleri yakan ve insanları öldüren bizler değil Türk Devleti’nin askerleridir. Askerler tank ve toplar ile bize ve topraklarımıza saldırdılar. Biz de orada kendimizi savunuyorduk. Savunma bütün canlılar için vardır. Tank ve toplarla üstünüze gelen varsa, size kalan tek şey özsavunma oluyor. Biz de Nusaybin’de atalarımızın toprakları üzerinde kendimizi savunduk” şeklinde konuştu.
‘Özgür bir yaşam için mücadele ettim’
Kentten tahliye edildikten sonra maruz bırakıldıkları işkenceleri de anlatan Ay, yaşadığı süreç hakkında şunları aktardı: “Bizi gözaltına aldıkları zaman işkenceden geçirdiler. Fiziki taciz ettiler ve vahşice şeyler yaptılar. Bizi bir eve götürdüler. Orada 3 saate yakın ağır işkencelerden geçtik. Orada benim çenemi kırdılar. Aradan üç yıl geçmesine rağmen hala kelepçelerin izi ellerimde duruyor. Araba yolculuğu çok uzun sürüyordu, yol boyunca bize farklı şekilde saldırdılar. Ondan sonra bizi spor salonuna götürdüler. Sabaha kadar dizlerimizin üstünde bekletilip, işkenceye maruz kaldık. Daha sonra emniyete götürüldük. Orada da cinsel taciz, tehdit ve akla gelebilecek her şey bize yapıldı. ‘Jiyan Ay kim? Onu bana verin’ diyerek bana saldırıyorlardı. Onlarca asker bu şekilde üstüme geldiler. Onlara göre ben oranın komutanıydım. Keşke ben onların dediği gibi orada üst olsaydım ve onların eline geçmeseydim. Ben sadece Kürt halkı ve kendim için özgür bir yaşam istemiş ve onun için mücadele etmiştim. Bir genç ve Kürt kadını olarak herkesin bunu istemesi gerekir.”
‘Ortada bir suç yok’
Savunmasının devamında Özyönetim modelinin tüm dünya ve Ortadoğu için en büyük çözüm modeli olduğunu kaydeden Ay, “Bu çözümün anahtarı da Kürdistan’ın bağımsızlığıdır. Eğer siz Kürdistan ve Ortadoğu’da bu sorunların bitmesini ve barışın gelmesini istiyorsanız, bu ancak Sayın Abdullah Öcalan’ın söylediği yol haritası ile mümkün. Bugün Sayın Abdullah Öcalan üzerinde insanlık dışı bir tecrit uygulanıyor. Bu tecrit kabul edilemez ve sadece savaşı daha da derinleştiriyor” dedi.
Tahliye ve beraat talep etmeyen Ay, “Siz bana üç bin yıl daha ceza verseniz de benim umurumda olmaz. Ne ben ne de arkadaşlarım verilen bu cezaları tanımıyoruz. Çünkü ortada bir suç yoktur” sözleriyle savunmasını tamamladı.
Ay’ın yaptığı savunma, salonda bulunan tutuklular tarafından uzun süre alkışlandı. Bu esnada, salonda bulunan bir polis memurunun tutuklulara dönerek kafa sallaması gözden kaçmadı.
Reddi hakim talebine ret
Ay’ın ardından söz alan avukat Gülbin Şahin Dağhan ise, gözaltı sürecinde alınan ifadelerinin dosyaya dahil edilmemesi gerektiğine vurgu yaptı. Müvekkilinin bugün ilk defa duruşmaya katıldığını hatırlatan Dağhan, “Bu haklar, ilk celseden bu yana ihlal ediliyor. Benim dosyamda üç müvekkil var. Ama üçü bir arada hiç bu salonda bulunmadı” dedi.
Dağhan, mahkemenin tüm taleplerini reddettiğini belirterek, reddi hakim talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, Dağhan’ın talebini, “Duruşmayı uzatmak amacıyla yapıldığının açıkça anlaşıldığı…” gerekçesiyle ret etti.
Duruşma yarına ertelendi.
Kaynak: JINNEWS