Geçtiğimiz günlerde yapılan 3. nükleer zirvesinde, nükleer güzellemeleri yapan ABD’li Matteson’ın küresel ısınmaya çözümü nükleer santraller olurken Türkiyeli anneleri nükleeri savunmaya çağırması dikkat çekti.
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Türkiye’de nükleer santral inşaatı sürerken santralin sahibi Rosatom’un Türkiye halklarına yönelik propaganda amaçlı ABD’den nükleerci bir kadını getirmesi dikkat çekti. ABD’de Nükleer Anneleri Platformu kuran Heather Matteson, Sputnik’e verdiği demeçte “Çocukluğum nükleere dönük korkuyla geçti ancak yıllar sonra bir santralde işe girdim ve bunun ne kadar çevre dostu bir enerji olduğunu anladım. Çocuğum temiz bir dünyada büyüsün istiyorum. Türk annelerinden de oluşumumuza destek bekliyorum” dedi.
‘Fosile göre daha güvenli’
Matteson, nükleer zirvenin medya destekçisi olan Sputnik’e verdiği röportajda “ABD’de 1979 yılında gerçekleşen büyük bir nükleer santral kazasından birkaç ay sonra dünyaya geldim. O yüzden oldum olası nükleer santraller benim için büyük bir korku kaynağıydı. Ta ki nükleer santralde çalışana kadar. Şimdi ise küresel ısınma ve çevre kirliliğine karşı nükleer enerjinin yaygınlaşmasını destekliyorum” diye belirtti. Rosatom’un ana sponsor olduğu 3. Nükleer Santraller Fuarı ve 7. Nükleer Santraller Zirvesi için geldiği İstanbul’da açıklamalarda bulunan Matteson, “Nükleer santralde operatör olarak işe başlamıştım. İşe başladığım ilk 6 yıl boyunca o kadar çok soru soruyordum ki… İnsanlar, sorularımdan bunalıyordu. Sonunda anladım ki elektrik üretmenin en iyi ve güvenli yolu nükleer santrallerdi. Nükleer enerjinin, fosil yakıtlara göre çok daha güvenli olduğu kesin. Fosil yakıt sahalarının çevreye verdiği zarar çok büyük” diye anlattı.
‘Halka refah sağlar’
Matteson “Benim 10 yaşında bir kızım var ve onun temiz bir dünyada yaşaması için elimden geleni yapmam gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden Nükleer Anneleri Platformu’nu kurmaya karar verdim. Çünkü insanlara, gezegene karşı borcumuz olduğunu ve çocuklarımıza daha temiz bir dünya bırakmanın nükleer enerjiye yönelmekten geçtiğini anlatmalıydım” dedi. Matteson “Arkadaşım Christine ile bu yola çıktığımızdan beri Tayvan, Avustralya, İsviçre ve daha birçok ülkeden destek bulduk. Umudum, Türkiye’den de destek bulmak. Türk kadınlarına Akkuyu Nükleer’den endişe duymamaları için sesleniyorum. Türk anneler, o santralin bölgeyi kalkındıracak ve ailelerin refah içinde yaşamasına da büyük katkı sağlayacağına inanmalı” diye ekledi.
Önce Karadenizli annelere sor
Nükleer santraller için görevlendirildiği anlaşılan Matteson, Türkiye’den kurduğu platforma bir anne arıyorsa önce Karadenizli annelerden başlamasını öneririz. Milyonların kaderini değiştiren Çernobil patlamasıyla, Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının yaklaşık 200 katı kadar radyoaktif madde atmosfere salındı. Radyasyonun büyük kısmı ilk 10 gün içinde çevreye dağıldı. Radyasyon bulutu yüzünden sadece bölgede değil, Türkiye ve özellikle Karadeniz bölgesi dahil pek çok ülkede kanser vakaları arttı. Kuzey yarım küredeki hemen her ülkede radyoaktif kirlilik görüldü. Avrupa’nın neredeyse tamamı, Türkiye, Kıbrıs, Suriye ve hatta Çin, Japonya, ABD ve Kanada bile Çernobil kazası sonrasında radyoaktif serpintiye maruz kaldı. Yayılan radyasyon sonucunda 100 binlerce insan öldü. Hâlâ devam eden sakat doğumlardan yaşamla bağdaşanlar zeka geriliği, fiziksel sakatlıklar ve kanser vb. çeşitli sağlık sorunlarıyla birlikte yaşamaya devam etmektedirler.
18 bin kişi öldü
11 Mart 2011 günü Japonya’daki 9 büyüklüğünde büyük depremle oluşan tsunaminin dev dalgalarıyla Fukuşima Nükleer Santrali’nin patlaması sonrası bölge uranyum ile zehirlenirken patlama sonucu 300 milyar doların üzerinde bir zarar meydana geldiği bildirilmişti. İlk anda 18 bin kişinin yaşamını yitirdiği bölgede halen sular ve topraklar radyoaktifle kirli ve insanlar kanserle boğuşuyor. 3.200 kişi de kayıp olduğu patlama sonucu 380.000 kişi evlerinden uzaklaştırılmış, bunlardan 130.000’inin, kazadan önce, nükleer santralin 20 km çevresinde oturduğu yetkililerce açıklanmıştı. Fukuşima kazasından hemen sonra bölgenin boşaltılması sonucu evlerinden uzaklaştırılan insanların bir bölümü travma ve depresyon geçirdi, bazıları ise intihar etti.
Atıklar milyonlarca yıl kalıcı
Nükleer atıkların imhasına yönelik bugüne kadar hiçbir çözüm üretilememiştir. Bunun dışında atıkların tehlike seviyeleri düşük, orta ve yüksek dereceli olmak üzere üç seviyede ele alınıyor. En tehlikeli olan da nükleer santralden enerji elde edilmesi için kullanılan ve yakıt çubuklarının yakılması sonucu ortaya çıkan atıklardır. Bu atıkların yarılanma yani etkisini kaybetme ömürleri 250 bin yıla kadar çıkıyor. Bulundukları yere radyasyon ve ısı enerjisi yayıyorlar. Bu direkt etrafındaki canlıların DNA’sına etki ediyor. Bu da çeşitli sağlık problemlerine ve insanların kanser olmasına yol açıyor. Kullanılmış yakıt çubukları soğutma havzalarında en az 5 ya da 10 yıl havuzlar içinde bekletilmek zorunda. Havuzda durdukları sürece ise etrafına radyasyon yaymaya devam ediyor, beklerken havaya, suya, toprağa karışıyor.
Türkiye atıkları almaya aday
Türkiye’de nükleer santral inşa etmekten çok her türlü atığa ithalat izni veren iktidarın Türkiye coğrafyasını nükleer çöplük olmasında bir sakınca görmediğini gösteren birçok veri var. AKP iktidarı 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan değişiklikle ormanların depolama alanı olarak kullanılabilmesi sağlandı. BM Güvenlik Konseyi ve Almanya ile İran arasında süren nükleer görüşmelere Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin Brezilya Devlet Başkanı Lula aracı olmuş ve İran’ın uranyum zenginleştirmesi yaparak nükleer silah elde etmesini engellemek amacıyla Türkiye’de uranyumun depolanabileceği ve ardından Rusya’ya gönderilerek uranyumun zenginleştirilmesi planlanmıştı. İran’ın, uranyumu Türkiye üzerinden Rusya’ya göndermesi ve Rusya’da zenginleştirilen uranyumun yine Türkiye üzerinden İran’a gönderilmesi ve bu getir götür işlemleri sırasında Toroslara bir depolama tesisi yapılması planları konuşulurken Toroslarda uygun yer aranmıştı.
Atıklar Türkiye’de
Nükleer atıkların Türkiye’ye taşındığı uzun süredir biliniyor. Nükleer atıkların yıllar önce Isparta ve Konya’da da yaşandığı açıklanmıştı. 1986 yılında bir Alman firması müracaat ederek ellerinde bulunan 4 bin ton düşük ve orta düzeyde radyoaktif atıkların Türkiye’ye kabul edilmesi ve Türkiye’de gömülmesi karşılığı kilo başına 10 mark ödeyebileceklerinin belirtildiği dönemin Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı olan Ahmet Yüksel Özemre, kendi internet sitesinde açıklamalar yapmıştı. Yapılan teklife, o dönem TAEK başkanı ret cevabı vermiş ancak Alman firmanın, “Ne yapılırsa yapılsın, bu nükleer çöplerin gene de Türkiye’ye gömüleceği”ni ifade ettiği belirtilmişti. Özemre açıklamalarında, “1987 yılında TAEK Başkanlığı görevinden ayrıldıktan yaklaşık bir yıl sonra birileri bana Alman kökenli 1150 (binyüzelli) ton radyoaktif atığın Isparta’nın vilâyet sınırları içinde bir yerlere gömülmüş olduğunu ve yine 800 (sekizyüz) ton atığın da Konya’da bir un fabrikasında enerji üretimi amacıyla yakılmış olduğunu ihbâr etti” diye açıklamalarda bulunmuştu.
Enerji arz fazlası var
Türkiye’de bugün 91.000 MW’ı aşan kurulu güce ulaşılmış durumda. Ortalama talep edilen enerji için gerekli güç ise 30 bin MW civarında yaşanırken arz fazlası oluşmuş durumda. AKP hükümetinin 2023 hedefleri ise 120.000 MW enerji üretmek olduğunu sürekli revize ettikleri rakamlarda görebiliyoruz. Türkiye’de sanayi üretimi içinde bulunan grupların neredeyse tamamı enerji üretim işine girmiş durumda. Tekstilcisinden-sütçüsüne kadar tüm sermaye grupları her türden enerji üretim işini gerçekleştirmekte. Bırakın patronları, Pankobirlik gibi varlık nedeni tarımsal üretim yapan üreticiyi korumak olan yapılar bile enerji santral ihalelerine girip enerji üretim faaliyetlerine başlamış durumda. İktidarın zemin oluşturup sermaye çevrelerine alan açma adımları her geçen gün artarken açılan alanlara sermaye akın etmekte. Nükleer santrallerin de bu akının bir parçası olduğu anlaşılıyor.
Her şey sermaye için
Dünya üzerinde yaşanan küresel ısınmayla mücadele için ‘nükleer şart’ iddiaları nükleer şirketler ve örgütleri ile bu şirketlerin desteklediği çevrelerden geliyor. Nükleer teknolojiye sahip ülkelerin şirketleri ve Türkiye’de nükleer santral sürecinin bir parçası olmak isteyen şirketler kol kola girmiş, yeni açılan alana hızla dalma telaşındalar. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (İAEA), nükleer güç santrallerinin ekonomik fırsatlar sunduğunu açıklaması Türkiye’de şirketlerin bu sürece yönelmesinin temel nedeni. İAEA’nın nükleer santrallerin küresel ısınmayla mücadele ettiğini iddia ediyor olması uzun süredir tıkanan nükleer santral yatırımlarının önünü tekrar açmakta küresel ısınmayı bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışması ve bu süreçte propaganda araçlarını hızla ortaya çıkarması dikkat çekiyor. ABD’li Matteson da bu sürecin sadece bir parçası.