Hakikat algısı okumak ve yazmak ile gelişir. Okumak ve yazmaktan kastımın sadece sözcüklerin mekanik öğrenilmesi olmadığını paylaşmama gerek yok sanırım. Ancak ‘hapishanede yapılmayan ne kaldı?’ sorusunun daha sık sorulduğu bu dönemde yapılabileceği insanın aklına gelemeyeceği yapılıyor. Önce okumanın engellenmesi için kitap sınırlandırılması getirildi. Sonra ise kitap notlarının ve yazılan araştırma-inceleme, roman, öykü vb. yazılara el konulmaya başlandı
Hüseyin Aykol
Bu hafta posta kutuma sadece bir mektup ulaştı. İşte o mektupta yazanları burada sizlere aktarıyorum. Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan kadim mahpuslardan ve yazarlarımızdan Ergin Atabey, 15 Ekim 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor:
“İnsanlığı çepeçevre sarmış savaşın ortasında iyi olmak temel ahlaki sorumlulukla bir tutum almakla bağlantılıdır. Kapitalist modernite güçleri hegemonya savaşının bir yenisini daha tutuşturdular. Daha Ukrayna savaşındaki hesapların sonuçları görülmeden bu sefer Filistin ateşe verildi. İktidarcı-devletçi zihniyetin insanlık için ne denli yok edici olduğunu, -umalım ki- tüm dünya tarafından görülsün…
Gönderdiğiniz kartı aldım. Özel savaş rejimi ne zaman izi bile görünmemecesine hakikat arayışını yok etmeye yönelirse bunun bir ayağı da hapishaneler oluyor. Savaşla hakikat yok edilmek istenirken, hakikat arayışlarının ısrarla hakikati ifade ettikleri, paylaştıkları ve aradıkları mekanlardan biri de hapishaneler oluşu bugünküne benzer bir yönelişi de beraberinde getiriyor.
Ama hapishanede de olunsa, ‘insan yaşamı hakikat algısı gelişkin olanlar için tam bir mucizedir. Yaşamın kendisi büyük heyecan ve coşku kaynağıdır. Yaşamda evrenin anlamı gizlidir. Bu gizi fark ettikçe hapishanede de olsa yaşama katlanmamak diye bir sorun olamaz. Zaten hapishane özgürlük için ise orada büyüyecek olan hakikat algısıdır. Hakikat algısıyla büyüyen yaşamda en zor acılar bile mutluluğa dönüşebilir’.
Hakikat algısı okumak ve yazmak ile gelişir. Okumak ve yazmaktan kastımın sadece sözcüklerin mekanik öğrenilmesi olmadığını paylaşmama gerek yok sanırım. Ancak ‘hapishanede yapılmayan ne kaldı?’ sorusunun daha sık sorulduğu bu dönemde yapılabileceği insanın aklına gelemeyeceği yapılıyor. Önce okumanın engellenmesi için kitap sınırlandırılması getirildi. Sonra ise kitap notlarının ve yazılan araştırma-inceleme, roman, öykü vb. yazılara el konulmaya başlandı.
Yaklaşık olarak 25 yıldan uzun bir süredir hapishanedeyim. Bu süre zarfında okuduğum kitaplardan, yazdığım araştırma-inceleme, roman, öykü, makalelerden oluşan defterlerim vardı. Tümüne el konuldu. Bu durum artık rutinleşmiş bir uygulamadır. Gerekçe ise bilinen ‘kurum güvenliği’dir. Elbette bunu anlamak imkânsız. Defterlerin güvensiz bir ortam yaratabileceğini iddia etmek, 21. yüzyılda insanlığa büyük bir ‘katkı’ olsa gerek…
Oysa insanlığın yazma serüveni, neredeyse insanlık tarihi kadar geçmişe gidiyor. Sahi insan neden yazma gereği duymuştur? Bunun evrende anlamlaşmak ve anlamlı bir yaşamın sahibi olmakla direkt bağı vardır. Yazmanın ontolojisi anlamlaşmak ve anlamlı bir yaşamın sahibi olmaktır. Yazmanın ontolojisi, ‘insan hapishanede neden yazar’ sorusunun cevabını da veriyor. Hapishane hakikat arayışçısını sıradanlaştırmak için inşa edilmiş bir zaman ve mekandır. Sıradan insan ya da sıradanlaştırılmış ‘iddiasız yaşam’ dayatmasıdır.
Bu dayatmanın amacı özgürlük iddiasını yitirmiş, hakikatsizleşmiş, iradesiz ve maneviyattan soyutlanmış bir insan yaratmaktır. Sıradanlaşmanın bir hali maddi-biyolojik bir yaşam sınırlarında yaşamaktır. Değersizleşme, kendinden yabancılaşma, kendini bilmeme ve maddi-biyolojik yaşam tatminine meyletmedir. Bu durum hakikatten, emekten, emekçiden, ahlaktan, sosyal ve politik yaşam ve sorumluluktan, paylaşımdan ve fedakarlıktan düşmedir.
Öte yandan yazmak, hapishanenin ifade ettiği zaman ve mekâna karşı bir karşıt zaman ve mekân yaratmaktır. Hapishanenin zaman ve mekânı yok edicidir. Geride hiçbir iz bırakmamacasına ortadan kaldırmaktır. Bedensel esaretin bir anlamı da budur. Beden yoksa, kişi-kişilik de yoktur. Hapishanede yazmak varoluşun zaman ve mekanını üretmektir. Yok oluşa karşı var olmakta ısrardır. Bu ısrarın zamanı ve mekânı yine kişinin bedenidir. Beden hapishanede son mevzidir. Zihniyetin, düşüncenin, hissetmenin, duyumsamanın, duygulanmanın ve anlamlaşan insan olmanın zaman ve mekânı olan bedende ve bedenle hakikat arayışının zaman ve mekanını üreterek kalıcı olmaktır yazmak.
Hapishane özgürlük yolunun kesintiye uğratılmasıdır. Yolcuyu yoldan alıkoymak, yoldan çıkartmaktır. Yazmak ise yolculuğa devam etmenin ısrarıdır. İçinde tutulan zaman ve mekân labirentimsi, saptırıcı, yön kaybettirici olsa da yolcunun sonsuzluğa uzanan hakikat yolunu bulabilme girişimidir. Alıkonulanın yaşam yolcusu olmakta ısrarıdır.
Bir yönüyle yazmak cesarettir de. Kaba anlam bir cesaretten bahsetmiyorum. Sıradanlaştıran ve sıradan bir yazgıyı dayatan, çağın en ileri iktidarcı-devletçi zekasıyla son teknoloji ile donatılmış bir zaman ve mekânda sınırlandırılmış, çevrelendirilmiş bir yerde yazmak cesaret işidir. Hapishane koşulları düşünüldüğünde yazma eyleyişi söz konusu olduğunda her yönüyle ‘rağmen’ler insanın önüne çıkıyor. Tüm rağmenlere rağmen yazmak ancak cesaret işidir. Bunun elbette özgürlük tutkusuyla bağı vardır. Özgürlük tutkusu en büyük cesaret üreten ve verendir.”
Hapishanelerin güncel durumu
“Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından 3 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanan Ceza İnfaz Kurumları İstatistiklerine göre; toplam kapasitesi 296.202 kişi olan 407 Kapalı ve açık Ceza İnfaz Kurumlarında toplam 321.250’si Hükümlü, 39.472’si tutuklu olmak üzere 360.722 tutuklu ve hükümlü bulunmaktaydı.
Yine Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından 2 Ekim 2023 günü yayınlanan Ceza İnfaz Kurumları İstatistiklerine göre; toplam kapasitesi 297.200 kişi olan 405 Kapalı ve açık Ceza İnfaz Kurumlarında toplam 217.146’sı Hükümlü, 43.936’sı tutuklu olmak üzere 261.082 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
AKP tarafından Meclis’e sunulan ve siyasi tutukluların kapsam dışı bırakıldığı Torba Kanun’un 13 Temmuz’da kabul edilmesi ardından cezaevinden 3 Temmuz 2023 tarihinden, 2 Ekim 2023 tarihine kadar 99.640 mahpusun tahliye olduğu anlaşılmaktadır.”
Bu verileri, İHD Ankara Şubesi tarafından hazırlanan ve Haziran, Temmuz ve Ağustos 2023 aylarını kapsayan İç Anadolu Bölge Hapishaneleri üç aylık hak ihlalleri raporundan aldım. İHD’nin birçok şubesi tarafından hazırlanan ve ülkemizdeki vahim durumu ayrıntılarıyla ortaya koyan bu raporlara medyamızın yeterince ilgi gösterdiğini söyleyemem.
Adalet Bakanlığı’nın internet sitesinde her ay güncellenerek yayınlanan bu verilerin dikkatli okuyucusu, son üç ay içinde toplam cezaevi sayısının 407’den 405’e düştüğünü de fark edecektir. Oysa ülkemizde sürekli yeni ve tecridi sürekli daha da üst düzeye çıkartan cezaevleri inşa edilmekte.
Sayının birazcık azalmasının nedeni eski ilçe cezaevlerinin yıkılmakta oluşundan kaynaklanmakta. Çok sayıda mahpusun bir arada yaşamak zorunda kaldığı E Tipi cezaevleri de iptal edilen cezaevleri arasındadır. Mahpusları tek kişilik hücrelerde tutmayı amaçlayan yeni tip cezaevlerinin çeşitlerine ‘isim’ bulmak ise giderek zorlaşmakta.