Yerel seçimlerden bu yana normalleşme-yumuşama, diyalog-müzakere etrafında dönen tartışmalar siyasete yön veriyor. Zaman zaman kavramlara sıkışan bu tartışmaları, siyasetin içine düştüğü krizden kurtulma pratikleri olarak adlandırabili-riz.
Aktörlerin krizden çıkma motivasyonları doğal olarak farklı olduğu için normalleşme-yumuşama süreci de sancılı geçe-cektir. Sürecin doğasından kaynaklı amaçlar, araçlar ve söylemler çelişebilir. Buradan nasıl çıkılacağı konusunda henüz ne bir yol ne de topluma verilen bir güven var. Bu bir geçiş süreci olabileceği gibi sürecin bizzat kendisi de olabilir. Burada bir netlik yok. Haliyle süreci titizlikle takip ederek gelişmelere eleştirel ve yer yer esnek yaklaşmakta fayda var.
İlkesel olarak demokratik siyasette diyalog ve müzakereyi savunmak lazım. Hakeza normalleşmeyi “norm” olarak esas alacaksak adil ve kapsayıcı normlara geri dönüşe herkesin ihtiyacı var. Buradan bakıldığında diyalog ve müzakerenin ortaya çıkaracağı normların neye ve kime hizmet edeceği ve ne kadar kapsayıcı ve kuşatıcı olacağı sorusu henüz cevabını bulmuş değil. Bu sürecin sağlıklı yürümesi için bir başkasının yerine konuşma yerine herkesin konuşabileceği bir atmosfer yaratmak en doğru normalleşme- yumuşama süreci olacaktır. Dahası fazla konuşanlar bir süre susmalı; susanları dinlemeli, öldürenler namluyu indirmeli, yargılayanlar adil olmalı. Kimin kiminle, neyi, ne için müzakere ettiği muğlaklaşmamalı. Halkın seçim yoluyla muhalefete verdiği rolün, iktidara yaptığı ikazın manipüle edilmesine, normalleşme-yumuşama sürecinin belirsiz-liği köpürtmesine izin verilmemeli.
Normalleşme-yumuşama sürecinin kaçınılmaz hadisesi: Kürt Meselesi
Kürtler görünürde iki tarihsel bloğun (CHP-AKP) müzakere-diyalog sürecinin ne içinde ne de dışındalar. Aktörler Kürt hakikatine kör kalan bir strateji ile yol yürümenin başarısız olacağının farkındalar. Ancak normalleşme-yumuşama sürecinin Kürtlere yönelik ajandası henüz bilinmiyor. Doğal olarak yaşanan krizlerde belirleyici olan temel bir meseleye aktörlerin yaklaşım biçimi merak ediliyor. Normalleşme-yumuşama sürecinde yoksulluk, işsizlik, hukuk ve adaletin içine düştüğü kriz ve bu alanlardaki yıkımın görülmesinde adeta kalın bir örtü görevi gören Kürt meselesinde nasıl bir siyaset yürütüleceği diğer süreçlerin gidişatını da belirleyecek.
Kürt meselesi özellikle 2010’lu yılların başından itibaren içerde ve dışarda fazlasıyla siyasallaştı ve bölgesel bir karak-ter kazandı. Bu siyasallaşma sürecinde iktidar blokunun meseleyi kendi menfaatleri doğrultusunda bu kadar eğip bükmesi-nin payı büyük. AKP-MHP’nin siyaset biçimi geçmişe nazaran Kürt meselesini fazlasıyla pragmatik bir hadiseye dönüştürdü, meseleye yumuşak ve sert güç teknikleriyle müdahale ederek sürekli güncel kalmasını sağladı. Böylece jeopolitik, jeostrate-jik kapsamının genişlemesine, dış politikada diplomasinin ana başlığı haline gelmesine alan açmış oldu. Elbette Kürtlerin bu oyunda sergilediği siyaset ve direniş biçimleri çok belirleyici; ancak iktidar bloğunun yönetme tarzının payı göz ardı edilemez. Buradan bir geri dönüş yok artık. Hikayenin etki alanı genişledi. Önemli olan artık genişlemenin nasıl yönetilece-ği. İktidar bloğunun derin damarı şimdi genişleyen Kürt politik alanına müdahale ederek sebep olduğu büyümeyi budamak ve buradan yükselmek istiyor. Muhalefeti de bu plana ortak etmek istiyor. Normalleşme-yumuşama motivasyonunun arka plan mevzularından biri de bu olsa gerek. Kürtlerin genel kanaati de büyük olasılıkla bu yönde. Bugün hâlâ Kürtlerin kendi temsilcilerini seçimler yoluyla belirlemesi büyük bir risk olarak görülüyor. Peki, Kürtlere bu durumda ne öneriliyor? Köle olarak yaşamak mı? Gerçekliğe tamamen aykırı olan bu ısrarı sürdürmek gerçeği değiştiremeyeceği gibi krizi derinleş-tirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Hakeza Kürtler bu saatten sonra kimsenin kölesi olmayacağı gibi kendi kaderlerini de kendileri belirlemek istiyor. Buna en çok Ankara saygı duymalı. Mevcut koşullarda evrensel bir hakkı büyük bir risk olarak görmekten ve yüz yıllık Kürt asimilasyonunun dört ülkede sürmesinden yana olan hayalden vaz geçerek Kürt gerçekliği ile yüzleşmek en rasyonel plan.Kürtlerin demokraside ısrarının ötesinde, aslında iktidar bloğunun içindeki derin damarın Kürt politik alanına çıplak güç ile müdahale ederek meseleyi telafisi olmayan kırılmalara doğru götürme planından şu an daha tehlikeli bir plan olamaz. Normalleşme-yumuşama süreci Kürtsüz olmayacağına göre öncelikle toplumu bölen bu derin plan ile baş etme stratejileri geliştirilmeli. Zira Kürt politik alanına müdahale ederek yükselmeyi murat eden siyasal aklın çık-mazları ile yüzleşmek normalleşme-yumuşama dönemine geniş bir alan açabilir. Demokrasinin kazanımlarını zor yoluyla bastırarak, halk iradesine meydan okuyarak; savaşı, kayyım rejimini ve hapishaneleri Kürt meselesinde bir tehdit unsuru olarak kullanarak varılacak yer normsuz, demokrasisiz ve adaletsiz bir ülkeden öte değil.
Sonuç olarak Kürt meselesinin normalleşmesine yönelik ufukta herhangi bir ışık görünmüyor. Ne devletin ne de iktidar ve muhalefetin herhangi bir çözüm planı yok. Ve normalleşme-yumuşama dönemini Kürtler sabırla izliyor. Ankara’nın normal-leşmesi Kürt meselesinin normalleşmesi ile mümkün olduğu biliniyor. Bu tamamen bir tercih meselesi. Keyfi bir siyaset izleniliyor. Savaş ve barış ilan etme tekeli istismar ediliyor. Normalleşme-yumuşama iradesi her şeyden önce bu tekeli top-lumsallaştırmalı. Şu çok açık; ne Kürtlerin, ne Türklerin, ne de mevcut gerçekliğin yeni bir savaşı ve kaosu kaldıracak mecali ve kapasitesi yok. Elimizde politika, diyalog ve müzakere var. Bu süreci çok daha geniş bir bağlama ve alana dönüştürme, kazan-kazan siyaseti etrafında toplum lehine bir hamleye dönüştürme fırsatı henüz kaçmış değil.