Tam 31 Aralık günü posta kutumdan iki kitap çıktı. Nicedir beklediğim dört gözle. Yeni yıl öncesi hep gecikir posta zaten. Kayboldu sandığım, umudumu yitirdiğim için, benim için güzel bir Noel/yılbaşı hediyesi oldu. Birincisi yıllarca birlikte gazetecilik yaptığım sevgili Gülten Kışanak’ın “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” adlı kitabı idi. (Dipnot Yayınları 2018). İkincisi ise, Ankara fahri “müftüsü”, sevgili Ergun Küzenk’in “Tele Takılan Uçurtma” adlı Ankara Hikayeleri (Gece Kitaplığı, 2019).
Bizim İslamcılar nedense yılbaşı kutlamalarına takmıştır. Onlara göre yeni yıl kutlaması örtülü Noel kutlamasıdır. Bunun için o da küllen haramdır. Aslında bu tepki genç cumhuriyetin ayın devimine bağlı Hicri Takvim’den güneşin devinimine bağlı modern takvime geçmesidir. Yeni 2020 yılına girdik. Siz dün 3 Ocak 2020 idi sanıyordunuz değil mi? Hayır! Gerçek tarih 8 Cemâziyelevvel 1441! Ama hepsinden önce gelen Yahudi takvimine göre ise, 6 Tevet 5780 idi dün.
Fransız devrimi takvimi ise, 1793- 1806 yılları arasında ve kısa bir süre Paris Komünü sırasında kullanılmıştır. 14 Nivôse CCXXVIII (227) yılındaydık dün. Eylül ayında başlayan takvime göre devrim takviminin 4. ayındaydık dün. İstanbul’da en son 2015 Noel’inde Sainte Antoine Kilisesi’nde Noel konseri izlemeye gittim. Nefis bir Back konseri dinledik. İki genç yılbaşı kutlamayın, İslam adedi değildir diye bildiri dağıtıyordu Galatasay’da. Noel ve Yılbaşı aynı ya
Onlara, “birisi Kurban Bayramı ya da Şeker Bayramı’nı kutlamayın diye bildiri dağıtsa ne hissederdiniz?” diye sordum. “Kaldı ki bugün yılbaşı değil”. Cevap veremediler. Bu nefretin nedeni ne anlamak mümkün değil. Hele mazlumluk edebiyatı ile tüm erki ele geçirenlerinkileri hiç! İsveç’de Noel ayrı bir heyecanla kutlanıyor. Bizdeki Şeker ve Kurban gibi ailelerin, dostların buluştuğu, birlikte yemek yediği, birbirlerine hediyeler verdiği bir gün. Yılbaşını ise dindar olsun olmasın herkes kutluyor. Havai fişekler atılıyor yeni yıla umutla, ışıkla girme heyecanı içinde
Evlenme ise hem kilisede, hem sinagogda, hem camide, hem de laik olan belediyede mümkün. İsveç laik bir ülke, devletin dini yok. İman ise demokrasiye, inançlara saygıya, hoşgörüye… 2017 yılına, Boğaziçi Ortaköy’de Reina Kulübü’ne atılan bomba ile girdik. 39 kişi yaşamını yitirdi, 100 dolayında insan yaralandı. Hemen öncesinde, Diyanet Başkanlığı, yılbaşı kutlamalarının dinen caiz olmadığını ilan etmişti. Sanıklar, “eylemimiz caizdir, fetvaya dayalıdır!” diye savundular mı kendilerini bilmiyorum
21 Aralık 2014’de Dijon’da, 22 Aralık 2014 de, Nantes’de Noel Pazarına saldırı oldu; 19 Aralık 2016’da Berlin’de bunu yaşadık. 2018 yılında Strasbourg saldırısı yaşandı. Nice’de ise saldırı için Fransız devriminin kutlandığı 14 Temmuz tarihi seçilmişti saldırı için. 2015 Ocağında ise hedef Charlie Hebdo mizah dergisi olmuştu. Netflix’de 1 Ocak 2020 tarihinde “Messiah” diye yeni bir dizi başladı. Konu ilginç: Mehdi Dehbi diye İsa benzeri bir figür aniden ortaya çıkarsa bugünün dünyası nasıl tepki verecekti?
Dizi Şam’da başlar, Kudüs’te boy gösterir, CIA elbette peşine düşer. Hükümetçe affolunur, Texas kırsalında kendine inanlarla bir köy kurar… İlginç bir dünyada yaşıyoruz yeniden, kimine göre Apokalips/Kıyamet yakın! 2. Dünya Savaşı öncesinde de böylesi görüşler yaygındı. Uygarlık çökmekteydi. 1989 Doğu Avrupa çöküşünden sonra ise, “uygarlıklar arası çatışma” görüşü pazarlandı
Tarihin uzun erimli devreleri bazen benzerlikler yaratıyor. Mesela bugünün Orta ve Doğu Avrupa’sında, Akdeniz kıyılarında, kibar deyişle “popülizm” yükselişte. 1930’lar Avrupa’sında da milliyetçilik saldırgan bir tırmanıştaydı. Ortalığı “otoriter”, “popülist” liderler furyası kapladı. Hindistan, Filipinler, Çin de bu dalganın dışında değil. Financial Times’da çıkan bir makalede kullanılan, 1. Dünya Savaşı’nı fişekleyen muhteris Alman İmparatoru’nun gölgesi Trump’ın çehresinin arkasına düşmekte.
Cihat’ı emperyal amaçlarla kullanma “şerefi” ilk Kayzer Wilhelm’e aittir. Hatta onun “gizli Müslüman” olduğu propagandası bile yapılmakta idi. ABD’nin Tahran elçilik travması Bağdat’ta yeniden tetiklendi bu arada. RTE ise, Libya macerası peşinde ve “Mustafa Kemaller de, Enverler de Libya’daydı” savunmasında. Enver’in maceracı ruhu adeta onda yeniden tabahhur etti.
Wilson 1917’de “Alman hançeri dünyanın kalbine (yani Mezapotamya) saplanmıştır, çıkarılmalıdır” deyip cihan harbine duhul olmuştu. O dönem imparatorluklar savaşının en çok sivil kurban alan, gitgelli çatışmaları, bölünmüş kadim topraklarda geçti ve en ağır bedeli kadim yerli halklar ödedi. Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yezidiler gibi. Ve tükenme noktasına geldiler.
Şimdi ise savaş yine Kürtlerin bölünmüş coğrafyasında yoğunlaşıyor. Ve bu kez Kürt halkı, son beş yıldır ağır bedeller ödedi ve soykırımdan, tehcire, mübadele, zorla yerleştirilmeye uzanan bir yelpazenin tehdidi altında.