Gün geçmiyor ki çocukların maruz kaldığı “çok can yakıcı” bir olayla daha karşılaşmayalım. Bunun en önemli nedeni elbette Türkiye’nin insan haklarına dayalı bir ‘çocuk politikası’nın olmayışı. Türkiye’de çocukların hak ve özgürlüklerini koruyacak, maruz kalacakları ihlalleri önleyecek sistemin işlemediğini; evlerden, eğitim kurumlarından, hastanelerden, sokaklardan ve çocukların çalıştırıldığı işyerlerinden gelen “haberlerden” çok açık bir şekilde görüyoruz.
Çocuğa yönelik şiddetin, ihlalin ve ihmalin bu kadar yaygın olduğu bir yerde, kapalı kurumlarda durumun farklı olmaması beklenemez. Çünkü kapalı kurumlar zaten doğası gereği şiddet üretir. Çocuklara yönelik bakım ve rehabilitasyon merkezleri de bu kurumlar arasında yer alır. İşte doğası gereği şiddet üreten bu kurumlarda şiddetin ve işkencenin önüne geçmenin en önemli yolu, bağımsız denetleme mekanizmalarını işletmektir. Uzmanlar, uzman kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinden oluşabilecek bu bağımsız denetleme mekanizmalarıyla bu kurumlar açık/şeffaf hale getirilebilir.
Ancak Türkiye’de bu kurumlar, uzun süredir uzman kişiler ve sivil toplum örgütlerine kapalı. Halbuki Türkiye BM İşkence ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’ye taraftır ve bu sözleşmeye göre, kapalı kurumların bağımsız izlemeye açılması gerekmektedir. Ayrıca sözleşmenin bir ek protokolü bulunmaktadır. Bu protokole göre, işkencenin önlenmesi için ulusal bir önleme mekanizması kurulması zorunludur. Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği bu konuda yıllarca etkili bir mekanizma oluşturulması için yoğun çaba gösterdi. Ancak şu anda bu görev Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) verilmiş durumda. Ne var ki TİHEK bırakın işkencenin önlenmesini, halihazırda gerçekleşen olayları bile açığa çıkarmakta ne yazık ki etkili değil. Çünkü TİHEK, bu tür kurumların nasıl olması gerektiğine dair standartları içeren Paris Prensipleri’nin aksine, yürütmeye bağlı çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta “çok can yakıcı” bir olayı daha öğrendik. İsmail Saymaz’ın yaptığı habere göre, Niğde Engelsiz Yaşam, Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde 9 yaşındaki bir çocuğun işkence sonucu yaşamını yitirdiği ortaya çıktı. Ayrıca yaşları 7 ile 13 arasında değişen 15 çocuk ve bir yetişkin kadının da bakıcıları tarafından aylardır şiddete maruz bırakıldığı anlaşıldı. Olayla ilgili hazırlanan iddianamede, kamera görüntülerine rağmen “bakıcı personel” çocuklara yönelik sistematik işkence ve kötü muameleyi inkâr etti. Bununla da kalmayıp akıl almaz savunmalar yaptı. Örneğin, C.K. isimli bir bakıcı, çocuklara toplu halde banyo yaptırılmasını personel yetersizliğiyle açıklarken; I.A. adlı bir başka bakıcı, bir çocuğu iteklemesini “oyun amaçlı” olarak savundu. Niğde Valiliği ise olayı kabul ederek, haklarında adli işlem başlatılan 26 bakım personelinden 14’ünün tutuklandığını açıkladı.
Niğde Engelsiz Yaşam, Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne bağlı, genel bir yerleşke içerisinde bulunuyor. Bu yerleşkede, çocuklara bakım hizmeti sunan başka bir kurum daha var. Söz konusu kurum, 2022 yılında TİHEK tarafından ziyaret edilmiş ve bu ziyarete ilişkin bir rapor hazırlanmış. Raporda “her şey yolunda” görünüyor.
Belki gerçekten de öyledir. Ancak yine de şu soruların yanıtlanması, 9 yaşındaki çocuğun yaşamını kaybetmesinin ve onlarca çocuğun işkence görmesinin önlenmesi açısından önemlidir: Yapılan ziyaret sırasında; aynı yerleşkede bulunan bir diğer binada, bu kadar çok personel tarafından yapılan işkence ve kötü muamelenin ipuçları hiç mi fark edilmedi? Bir yerleşke içerisindeki bir kurumda, bir çocuğun ölümüne yol açan uzun süreli işkence ve kötü muamele yaşanıyorsa, bu durum sadece tek bir kurumla mı sınırlıdır? Sorumluluk zincirinde başka kimler bulunmaktadır? Bu olayı görmezden gelenler olmuş mudur? Bunlar kimdir? Peki diğer kurumlarda da işkence ve kötü muamelenin yaşanması riski söz konusu olabilir mi? Ve elbette bu sorulara yanıt aranacak mı?
Evet, Niğde’de ne yazık ki 9 yaşındaki bir çocuk yaşamını kaybetti; onlarca çocuk işkenceye ve kötü muameleye maruz kaldı. Faillerin ve bu fiilin işlenmesine olanak sağlayan ortamı hazırlayanların cezasız kalmaması gerekiyor. Ancak, en az bunun kadar önemli olan, başta Niğde’deki bu yerleşke içindeki diğer kurumlar olmak üzere, kapalı kurum olarak adlandırılan tüm bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin bağımsız denetime açılmasıdır. İnsan hakları ve çocuk hakları örgütleri, bu konuda görev almak için hem yetkin hem de isteklidir.