Başlıktaki söz Şah Hatayi mahlaslı Alevi ozana ait. İnanç önderine atfen bu ifadeyi kullanıyor. Bize bu sözü hatırlatan ise başka bir hadise oluyor. Malum! 15 Ağustos 1984 PKK’nin silahlı mücadeleye başladığı tarih oluyor.
Eruh ve Şemdinli’ye yapılan gerilla baskınından sonra dönemin yetkilileri halktan 72 saat süre istiyor. ‘Eşkıyayı’ yakalamak için. O 72 saatin üzerinden 40 yıl geçmiş bulunuyor. Açık ki, o gün bu sözleri edenlerin bugün esamisi okunmuyor ama PKK gittikçe büyüyor. Kürdistan’ın iki küçük şehrinden başlayan yolculuk peyder pey tüm Bakur Kürdistan’ı, Rojava, Rojhılat’ı, Başur’u etkisine almış, bununla da sınırlı kalmayıp Ortadoğululaşmış ve günümüzde dünyalılaşarak devam ediyor.
Gün geçmiyor ki, yerkürenin herhangi bir noktasından PKK ile, Lideri Abdullah Öcalan ile dayanışma mesajlarına tanık olmayalım. Avrupa’dan Afrika’ya, Asya’dan Amerika’ya kadar günübirlik olarak dile gelenler, ezilenlerin umudu PKK’de gördüğüne işaret ediyor. Egemenler, her ne kadar, bu durumu ters yüz etmek için sahte listeler düzenleseler de, bu hareket sınır tanımıyor, her geçen gün daha fazla insana ulaşıyor, onları örgütlüyor ve sistem karşıtı mücadeleyi büyütüyor.
Peki! Bunlar nasıl oldu? Üzerine ölü toprağı serpilen Kürt’ten, bugün dünyanın gıpta ile baktığı, imrendiği bir Kürdü, PKK nasıl yarattı? PKK’nin hangi söylemi Kürdü ölüm uykusundan uyandırdı ve dünyanın merakla izlediği bir halk haline getirdi?
Açık ki, bu sorulara daha fazla cevap vermek gerekli oluyor. Kuşkusuz, yürütülen varlık savaşı, Kürdün kendi düşmanlarını tanımasını, onların sömürgeci- soykırımcı siyasetlerini görmesini sağladı. Bu durum objektif olarak bir düşman bilincinin gelişmesine yol açtı. Düşmanını tanıyan Kürt, onunla yüzleşmeye başladı, savaştı. Fakat bundan daha da önemlisi, Kürdün kendisini tanıma süreci oldu demek yanlış olmaz.
Bir tarihten yoksun olduğu belirtilen, bunun kanıtı olarak da bir devlete sahip olmadığı dile gelen Kürt halkı, geçmişine ışık tuttukça bugünü anlamaya başlamış, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın deyimiyle, ‘Tarih günümüzde, biz tarihin başlangıcında gizliyiz’ demiştir. ‘Tarihsiz halk’ Kürtler düne baktıkça söylenenlerin tümüyle yalan ve yanlış olduğunu fark etmiş, yeni bir tarih okuması yaparak bugünü yorumlamışlardır. Özünde yeni bir tarih inşasına dönüşen bu süreçte, Kürtler geçmişlerinden utanmayı bırakıp gurur duymaya başlamış, kendine güvensiz, biçare Kürdün yerini özgüven sahibi Kürt almıştır.
Tarihin hiç de egemenlerin empoze ettiği gibi iktidar- devlet tarihi olmadığını gören Kürtler, en fazla da bu konuda sorgulamalarını arttırmış, devletin ne menem bir suç organizasyonu olduğunu idrak ederek buna bulaşmadıkları için kendilerini şanslı hissetmişlerdir.
Elbette, bu yeni tarih yazımı, sadece Kürt halkının değil sistemden zarar gören geniş insanlık ailesinin de yolunu belirlemiş, ufkunu aydınlatmıştır.
‘İdeolojilerin sonu geldi’, ‘Ezel ve ebed Kapitalizm’ diyenlere inat PKK’den yükselen ses ‘başka bir dünyanın mümkün olduğunu’ herkese göstermiş, umudun kapısını aralamıştır.
Dikkat edelim! Bugün PKK’den etkilenen kesimleri buluşturan ortak nokta, onun sistem karşıtı kimliği oluyor. Hiç kuşku yok ki, bu kimlik egemenlerin inşa ettiği tarihi reddediyor, yeni bir tarih okuması sunuyor. Tarih sadece iktidar- devlet tarihi değil, en az onun kadar Demokratik Modernite güçlerinin tarihidir, diyor. Hatta, daha da ileri gidip devletçi- iktidarcı güçlerin tarihinin insanlık tarihinin çok sınırlı bir kesitine tekabül ettiğini dile getiriyor. Dolayısıyla mevcut sistemi boşa düşürüyor, onu temellerinden sarsıyor. Yeni bir dünya, özgür bir gelecek ütopyasını gerçeğe dönüştürüyor ve mücadele azmini büyütüyor.
Kuşkusuz, bu mücadele kolay olmuyor. Oldukça zorlu bir biçimde sürüyor. Fakat burada da PKK’nin temel karakteri olan ‘14 Temmuz ruhu’ yani ‘zorluk tanımazlığı’ devreye giriyor. ‘Ne kadar zorluk o kadar mücadele gerekçesi’ PKK’nin temel diyalektiği oluyor. Yani saldırılar ne kadar büyük olursa olsun, direniş de o kadar büyük ve görkemli oluyor. O direniş ki, Kürdistan’ın iki küçük kasabasından başlayıp bugün cihanı sarsan, herkesin ilham aldığı bir direniş haline geliyor. İşte! 69 Nobel ödüllü aydın- yazar- bilim insanının yaptığı son açıklama da bunun teyidi anlamına geliyor. Kapitalist Modernite güçleri İmralı tecridini uluslararasılaştırmak için var güçleriyle uğraşırken, Demokratik Modernite güçleri, ‘Öcalan’a Özgürlük’ sloganları ile deyim yerindeyse yeri göğü inletiyor, mevcut sisteme darbe üstüne darbe indiriyor, onu işlevsiz kılıyor. Şüphesiz, bu durumda temel bir hakikat boy veriyor: Terazinin sağ kefesinde bir avuç egemenin belli belirsiz silüeti, sol kefesinde ise büyük insanlık ailesinin kızıllaşan gövdesi.